Kapital’in Işığında

Ufuk Akkuş5 Eylül 2024

Karl Marx’ın (1818-1883) yaşadığı dönem işçi sınıfının oldukça zayıf olduğu bir dönemdi. Kapitalizm sadece Batı Avrupa ve Kuzey Amerika’da gelişme halinde idi. 1848 devrimleri ve ekonomik krizlerin yaşandığı bu dönemde Marx’ta derin bir kriz beklentisi var. Marx’ın Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ve Grundrisse ile başlayan ve Kapital ile sonlanan bu süreçteki yazma serüveninde amaç işçi sınıfının eline bir silah vermektir.  Marx, 1848 devriminin 1847’de patlak veren ekonomik krizin bir sonucu olduğunu düşünüyor ve bir sonraki devrimci dalga için de dünya ekonomisinde bir sarsıntı yaşanmasını beklemek gerektiğine inanıyordu. Bu yüzden 1857’de kriz başlayınca bu durumu ilk ürünle taçlandırmak için telaş içinde yazmaya başlamıştı. Ama bu kriz devrimi tetiklemedi. Bu beklenti sayesinde 1857 ve 1858’de Grundrisse, 1859’da Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı ortaya çıktı. Bu eserler Kapital’e giden taşları döşediler. Marx, Kapital’in birinci baskısına önsözde bu eserin Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı eserinin devamını oluşturduğunu, çalışmanın tamamlanamamasının nedeninin ise tekrar eden hastalığı olduğunu belirtmiştir. Ömrü boyunca yoksulluk ve hastalıklar ile boğuşan Marx aynı zamanda aktif politikanın da içindeydi. Bütün bu etkenler kafasındaki planın gerçekleştirilmesine engel hususlardı. Kapital taslağını da çok geniş biçimde oluşturmuştu. Ancak yazma sürecinde planını değiştirdi ve Kapital’in Birinci Cildini tamamlayabildi. Kapital’in diğer yarım kalan ciltleri ise kadim dostu ve yoldaşı Engels tarafından Marx’ın ölümünden sonra titiz bir inceleme ile derlenerek yayımlandı.

Marx’ın incelediği şey, kapitalist üretim tarzı ve onunla uyuşan üretim ve dolaşım ilişkileridir. Marx’a göre, bunların klasik yurdu İngiltere’dir. Bu yüzden teorisini geliştirirken başlıca örnek olarak İngiltere’den yararlandığını söyler. Ama Alman okuyucuya da şu uyarıyı yapar: “Anlatılan senin hikayendir”. Aslında Marx sadece Alman işçilerine değil bütün dünyanın işçi sınıfına seslenir.

Kapital üç ciltlik bir eserdir. Birinci Ciltte sermayenin üretim süreci, İkinci Ciltte sermayenin dolaşım süreci, Üçüncü Ciltte ise bir bütün olarak sermaye süreci anlatılır. Birinci Cilt fabrikayı merkeze koyar. Kapitalizmde metaların üretiminin niteliğini hem bir maddi üretim hem de bir değerlenme süreci (yani artık değer üretimi) olarak açıklar. İkinci Cilt merkeze pazar yerini koyar. Değerin ve artık değerin nasıl üretildiğini, nasıl realize edildiğini açıklar. Başrollerde işçi ve sanayiciden çok toptancı tüccar, tacir, girişimci kapitalist vardır. Üçüncü Ciltte ise bir bütün olarak kapitalist üretim süreci işlenir. Burada gösterilmek istenen hâkim sınıfın özgül kesimlerinin, üretken ücretli emek tarafından artık değer toplam kitlesinin bölüşümüne nasıl katıldıklarıdır. Araştırmasında esasen sanayi kapitalistleri, ticaret kapitalistleri, bankerler, kapitalist toprak sahiplerini ele alır. Bu ciltte ücret, kar ve toprak rantı olmak üzere üç kategori incelenir.

Kapital okuması birkaç farklı yönden yapılabilir. Bunlardan biri, bir üretim tarzı olarak kapitalizmin özüne, sermayenin birikim ve hareket yasalarına ilişkindir. Buna ekonomi okuması denir. Sonra Kapital, bir tarihsel süreç betimlemesi olarak okunabilir. Yani tarih okuması. Üçüncüsü, Kapital aynı zamanda bir teoriler yatağı sayılabilir. Yani toplumsal değişim/dönüşüm teorisi, sınıf mücadeleleri teorisi gibi. Buna teori çıkarsayıcı okuma denilebilir. Ve nihayet başta Birinci Cilt olmak üzere yönteme ağırlık veren Marx’ın olguların ve süreçlerin analizine yaklaşırken benimsediği metodolojiye ilişkin bir okuma. Ayrıca felsefi açıdan da okunabilir.

Yapıt iktisatçı gözüyle okunduğunda Marx’ın, Ricardo sonrası iktisatçı olduğu söylenebilir. Ama Kapital’e Harry Clever’in önerdiği gibi politik açıdan bakarsak algılama değişir. Böyle bir okuma soyut kavramsallaştırmalardan kaçınmak ve kavramların amaçlarını belirledikleri mücadelelerin somut bütünselliği içinde anlamak demektir. Bertell Ollmann’a göre; Kapital ekonomik bir deneme değil, toplumsal praksis üzerine bir çalışmadır.

Marx, kelimeleri kendine özgü bir şekilde kullanır. Pareto, “Marx’ın sözcükleri yarasa gibidir, onlara bakan hem bir fare hem de bir kuş görebilir” der. Engels, Kapital’in Birinci Cildinin İngilizce baskısına önsözde, “buna karşın okuyucuyu kurtaramadığımız bir güçlük var; belirli terimler yalnızca gündelik dillerindeki anlamlarından değil, aynı zamanda ekonomi politiğin dilindeki anlamlarından da farklı anlamlarda kullanılmıştır” der. Kelimeler bir döneme hâkim olan anlayışı yansıtırlar ve bu anlayış geliştikçe söz konusu kelimeler ve/veya onların anlamları da yerlerini yeni kelimelere (ya da anlamlara) bırakmalıdır. Sadece güncel terimleri kullanarak ya da güncel terimleri kabul edilegelmiş anlamlarıyla kullanarak kendimizi yine sadece güncel olan düşünceleri aktarmakla sınırlamış oluruz. Yine Engels, Kapital’in Üçüncü Cildinin önsözünde konuya ilişkin görüşünü şöyle dile getirir: “Sabit, ölçülüp biçilmiş, her yere her zamana uyan terimler bulmayı beklememeliyiz. Açıktır ki şeyler ve şeylerin arasındaki ilişkilerin sabit olmadığının, değiştiğinin düşünüldüğü yerlerde, şeylere ait zihinsel imgeler ve düşünceler de benzer şekilde değişime ve dönüşüme tabidir. Katı tanımlarla kısaca açıklanamazlar, ancak biçimlendikleri tarihsel ya da mantıksal süreçlerde geliştirilirler.”

Kapital’in Amacı

Kapital’de Marx’ın temel amacı iktisadi örgütlenmenin verili bir toplumsal biçiminin, yani kapitalist üretim tarzının kökenini, gelişmesini, çöküşünü ve yok oluşunu yöneten hareket yasalarını açığa çıkarmaktır. Marx, iktisadi örgütlenmenin evrensel yasalarını açığa çıkarmak, iktisadi örgütlenmenin evrensel yasalarını bulmak peşinde değildi. Aslında Kapital’in temel tezlerinden biri böylesi yasaların var olmadığıdır. İktisadi örgütlenmenin her özgül toplumsal biçiminin kendi özgül iktisadi yasaları vardır. Kapital, kendisini kapitalist üretim tarzını yöneten yasaları incelemekle sınırlar.

Dolayısıyla Kapital hiçbir şekilde “saf” iktisadi kuram değildir. Marx’a göre, “saf” iktisadi kuram, yani özgül bir toplumsal yapıdan soyutlanmış bir iktisat teorisi mümkün değildir. Marx’ın iktisat teorisi ve onu taçlandıran eser, Kapital tüm iktisadi yasaların göreliliği, toplumsal belirlenimi ve tarihsel sınırlılığının kavranması üzerinde temellenir. Meta üretimi, piyasa ekonomisi ya da toplumsal kaynakların değişik üretim kolları arasında dağılımı insan doğasına tekabül etmez.

Kapitalist üretim tarzının kökenini açıklayan Kapital, aynı toplumsal sistemin kaçınılmaz tarihsel gerileme ve çöküşüne de işaret eder. Kapitalizm bir zamanlar doğmuş olduğu gibi zamanı geldiğinde yok olup gidecektir. O zaman iktisadi örgütlenmenin yeni bir toplumsal biçimi kapitalizmin yerini alacak ve kapitalist ekonomiyi yöneten yasalardan farklı yasalara uygun şekilde işlev görecektir.

 

Kapital’in Yöntemi

Marx sadece Kapital’de değil bütün eserlerinde “diyalektik” yöntemi kullanmıştır. Marx, Kapital’in Birinci Cildinin Fransızca ilk baskısının yayıncısı Maurice Lachatrea’a gönderdiği bir mektupta bu yöntemi iktisadi meselelerin araştırılmasına uygulayan ilk kişi olduğunu söyler. Yine, Kapital’in Birinci Cildinin Almanca ikinci baskısına yazdığı sonsözde Kapital’i diğer tüm ekonomik çözümlemelerden ayıran farkın diyalektik yöntemin bu kullanımı olduğunu belirtir.

Marx, Hegel’in diyalektik yöntemini kullanarak klasik ekonomi politiği tarihselleştirmiş ve devrimcileştirmiştir. Ama aynı zamanda ekonomi politiği kullanarak Hegel’de idealist bir biçim altında şekillenen diyalektik için maddi bir temel yaratmış ve böylece gizemsel kabuğun içindeki rasyonel özü bulmak mümkün olmuştur. Marx, diyalektik düşünce konusunda Hegel’in önemini teslim etmekle birlikte kendi diyalektik yöntemini açık bir şekilde bu Alman filozofunun yönteminin karşısına koyar. Hegel’in diyalektiği idealistti. Yani temel hareket Mutlak ide’nin hareketiydi. Maddi gerçeklik, ideal özün dışsal görünüşünden ibaretti. Marx’a göre ideal, maddi dünyanın insan zihnine yansıması ve düşünce biçimlerine tahvil edilmesinden başka bir şey değildir. Tarihin temel hareket yasaları verili bir toplumsal çerçevede kendi maddi var oluşlarını üreten gerçek insanların hareket yasalarıdır. Düşüncenin gelişimi son tahlilde bu temel harekete tekabül eder ve birçok dolayımdan geçmekle birlikte bu hareketi yansıtır.

Marx, kapitalist üretim tarzını diyalektik yöntem yerine analitik yöntemle incelemiş olsaydı ya çalışmasını sonlandıramaz ya da ulaştığı kimi gerçeklere ulaşamazdı. Analitik yöntem şeyleri (nesneleri) göründükleri haliyle inceler, analiz eder, sentezler ve kavramsallaştırır. Bu kuşkusuz gereklidir ve araştırma sürecinde ilerleme anlamına gelir. Ancak sağlanan bu ilerleme bile inceleme konusu nesnenin neden gerekli/zorunlu olduğuna, aynı nesnenin zaman boyutunda nereden gelip nasıl şekillendiklerine ve nereye yöneleceklerine bir açıklık getirmez. Analitik yöntem şeylerle, diyalektik yöntem ise ilişkiler ve süreçlerle ilgilidir.

Diyalektiğin temel kategorisi olan çelişki, yani bir varlığın kendi içinde kendi karşıtını barındırdığı fikri, bütün kitabı baştan sona kateden ana temadır. Kapital metanın analiziyle başlar ve meta kullanım değeri ile değerin (mübadele değeri) birliği olarak tanımlanır. Bu çelişki daha sonra değişik biçimlere bürünerek tekrar tekrar ortaya çıkar: soyut ve somut emek, meta ve para, üretim ve dolaşım, emek süreci ve değerlenme süreci, sermayenin emek üzerindeki biçimsel ve gerçek boyunduruğu. Bu ikilikler ardı ardına birbirini izler. Bu ikiliklerin arasındaki gerilimdir ki her aşamada analizi daha ileri doğru harekete geçirir.

Hegel diyalektiğinde merkezi bir rol oynayan bütün kavramı da Kapital’in vazgeçilmez köşe taşıdır. Ancak üç cildin argümanının hep birlikte ele alınmasıyladır ki bulmacanın parçaları yerine oturur. Sadece Birinci Ciltle yetinmemek, İkinci ve Üçüncü ciltlerin de (ayrıntıya girilmese de) ne söylediğinin bilinmesi gerekir. Bütünlük; çeşitli öğelerin hep birlikte ortaya koydukları durum, olgu olup bu öğeler birbirleriyle anlamlı bir ilişki içindedir ve her bir öğenin özü ancak başka öğelerle birlikte kavranabilir. Marksist yöntem bütünlükten hareket eder ve bütünlüğe döner. Diyalektiğin tüm incelikleri bütünlüğün kendisinden kaynaklanır; parçaların ilişkilerini kuran ya da olguların dönüşümlerini sağlayan şey bütünlüğün hareketi ve belirlenimidir. Her bütünlük tanımı gereği, parçalardan oluşur. Ve her parça yine tanımı gereği, bir bütünlüğün parçasıdır. Bütünlüğü oluşturan parçalar ancak bütünlük dolayımıyla, bütünlükle kurdukları ilişkiler aracılığı ile kavranabilir. Bütünlük sürekli bir hareket içindedir.

Öz ile görüngü arasındaki çelişik ilişki, kapitalist üretim tarzının hakiki doğasının kavranması bakımından hayati bir önem taşır. Marx’ın kapitalizm analizi gerçek ilişkiler (değer, artık değer) ile bunların görünüş biçimleri (üretim fiyatı ve kar) arasında ortaya çıkan uyumsuzluk üzerinde yükselir. Kapitalist ilişkilere baktığımızda görülen, sermaye sahibi ile işçinin özgür ve bağımsız kişiler oldukları, serbest piyasada kendi istek ve iradeleriyle ilişki kurdukları ve “eşit bir değişim (mübadele) içinde yer aldıklarıdır. Öz ile görüngü arasındaki fark insan bilgisi ile gerçeklik arasındaki ilişkinin özgül doğasından kaynaklanır. Öz ile görüngü arasındaki farkı ve çelişkiyi saptamak ilk adımdır. Bunu takip etmesi gereken şey ise, öz ile görüngü arasındaki ilişkinin özgül belirlenimini ortaya çıkarmaktır. Yani, özün hangi görüngüye denk düştüğünü saptamak değil neden o görüngüye büründüğünü ortaya çıkarmaktır yapılması gereken. Görüngü veya biçim de en az öz veya içerik kadar önemlidir. Görüngü özün sahte temsili değil, onun kendisini açığa vurma tarzıdır. Görüngüler, bir özün dışa vurumu olmanın ötesinde, aynı zamanda özün kavranmasının mutlak koşuludur da. Biçim de olsa, sonuçta bir içeriğin biçimidir ve biçimin ardındaki içeriğe erişimi sağlayacak köprü ancak bu biçimlerden geçirilebilir. Marksist yöntem görüngüyü gerçek dışı kabul etmez. Görüngü de öz kadar gerçektir. Aksi takdirde işçi sınıfının yaşadığı sefaletin gerçek dışı olduğunu ileri sürmemiz gerekirdi. Marx’a göre öz de görüngü de tek gerçekten doğar: insan pratiği. Marx’ın diyalektiği öz ile görüngüyü özdeş olmayan ama birlik içinde gerçeklikler olarak kavrar. Marksist diyalektiğin ayırt edici yanı, görüngüler dünyasını bir gerçeklik olarak kabul eden tutumla, görüngüler dünyasının ötesine geçmeye yönelen tutumu aynı gerçeklik kümesinde bütünleştirmesidir.

Dolayım ve dolaysızlık kavramları da Hegel diyalektiğinin temel kavramları olarak Kapital’deki analiz açısından hayati bir rol üstlenir. Dolayım belirli bir ortamda birbirine zıt ya da birbirinden ayrı iki olgunun aracı bir nesnenin devreye girmesiyle ilişkilenmesi ve birlikte var olmasıdır. Bu kavramların katkısı olmadan örneğin, krizin sermaye birikimi açısından hem bir sarsıntı hem de bir genişleme atağı için koşulların hazırlanması olduğunu anlamak mümkün olamaz. Dolaysız birlik kavramından yararlanmaksızın kapitalizm koşullarında üretim sürecinin nasıl aynı anda hem bir emek süreci hem de bir değerlenme süreci olduğu kavranamaz.

Soyutlama, herhangi bir olguyu barındırdığı özelliklerin bir kısmından arındırarak ya da bunları bir süreliğine yok sayarak o olgunun asıl-temel özelliklerinin ortaya konulmasıdır. Orman bir soyutlamadır. Ağaçlardan oluşan bir bütünlükteki ortak öğeyi ortaya çıkarıp bizi tekrardan (şu taraf çam, burada yaprak döken ağaçlar, var) kurtardığı ölçüde makul bir soyutlamadır. Ancak bir soyutlama olarak orman kavramı ne kadar işlevli olursa olsun onun hemen ötesinde çeşitli ağaçlardan ve bitkilerden oluşan karmaşık bir eklemlenme, bölünüp ayrılan bir bütünlük vardır.

“Aufhebung” kavramı da Marx’ın yapıtında en derin anlamında varlığını hissettirir. Komünist Manifesto’dan başlayıp Grundrisse’den geçerek Kapital’e ulaşan bir çizgide Marx kapitalizmin yarattığı maddi güçlerin ve gelişme süreci içinde yerine getirdiği, örneğin dünyayı bütünleştirme türünden uygarlaştırma görevinin komünizmin temelini nasıl attığını ortaya koyar. Kapitalist özel mülkiyetin ilgası ve üreticiler arasında yeni, bilinçli olarak düzenlenmiş sosyo-ekonomik ilişkilerin kurulması kapitalizmi kesin ve geri dönülmez biçimde tarihin çöp sepetine yollayacaktır. Ama sermayenin maddi başarıları ve uygarlaştırıcı veçheleri yeni üretim tarzı çerçevesinde muhafaza edilecektir. Böylelikle kapitalizmden sosyalizme geçiş aslında aynı zamanda hem aşma hem de muhafazadır (kapsayarak aşma).

Marx’ın diyalektiği materyalist diyalektik olduğundan tam da bu nedenle sezgiden, ön kavrayışlardan veya gizemlileştirici şemalardan değil, bilimsel verilerin tam bir özümsenmesinden yola çıkar. Araştırma yöntemi sunum yönteminden farklı olmak zorundadır. İlk olarak ampirik olgular bir araya getirilmeli, verili bilgi düzeyi bütünüyle kavranmalıdır. Verili bütünlüğü anlamak için malzemenin diyalektik yeniden düzenlenmesi ancak bu başarıldığında mümkün olabilir. Şayet bu başarılı olursa sonuç, maddi bütünlüğün insan düşüncesinde yeniden üretimi, kapitalist üretim tarzı olur. Marx, kuramsal çözümlemesinde somut bütünlüğü yeniden üretmede kendine yardımcı olacak kuramsal soyuta gitmek için maddi somutun öğelerinden başlar. Tüm zenginliği ve yayılımı içinde somut her daim sayısız kuramsal soyutlamaların bir bileşimidir.

Kapital’in Almanca ikinci basımına yazılan önsözde yer alan şu cümleler araştırma ve sunum yöntemi konusunda güzel bir fikir verir:

“Kuşkusuz sunuş yönteminin araştırma yönteminden farklı olması gerekir. Araştırma yöntemi eldeki materyali ayrıntılarıyla ele almak, farklı gelişim biçimlerini analiz etmek, bu materyalin iç bağlantılarını ortaya koymak durumundadır. Ancak bu yapıldıktan sonradır ki gerçek hareket yeterli biçimde betimlenebilir. Bu uğraşta başarılı olunursa, ele alınan konu sanki ayna karşısındaymış gibi ideal olarak yansıtılabilirse, karşımızda sanki apriori (önsel) bir yapı varmış gibi görünür.”

Kimi Kapital yorumcuları araştırma yönteminin yukarıdan aşağıya doğru, sunuş yönteminin ise aşağıdan yukarıya doğru olduğunu belirtir. Yukarıdan aşağıya yöntemin soyuttan somuta gidişle, aşağıdan yukarıya yöntemin ise somuttan genellemelere (soyutlama) gidişle ilgili olduğu düşünülebilir. Aslında iki yöntem birbirini dışlamaz. Çünkü Marx’ın yönteminde her soyut gaipten gelmemiştir, maddi gerçekliklerle bağları vardır (somut gerçekliğe ilişkin gözlemlerin, yani ampirik gözlemlerin ürünüdür). Ve ayrıca en somut olana henüz gelmeden karşımıza düşüncedeki bir kurgu olarak “düşünülmüş somut” çıkar. O halde Marx’ta soyuttan somuta gidişin (yukarıdan aşağıya) düşünülmüş somuta ulaştığını (araştırma yöntemi), düşünülmüş somutun işlenmesinin ise (aşağıdan yukarıya) bütünlüğün ortaya konmasıyla sonuçlandığını (sunuş yöntemi) söylemek mümkündür.

Soyuttan somuta gidiş, karmaşık olandan daha yalın ve basit olana gidiş değil tersine soyut ama basit (yalın) kavramlardan daha karmaşık, daha fazla çeşitlilik taşıyan kategorilere ve olgulara geçiştir. Somuttan soyuta gidişe ise, karmaşık olguların ve kategorilerin ortak özelliklerinden hareketle genellemelere ve soyut kavramlara ulaşılmasıdır, diyebiliriz.

Kapital’in Planı

Kapital’in alt başlığı “Ekonomi Politiğin Eleştirisi”dir. Dönemin ekonomi politikçilerinden (Ricardo, Mill, Say vb) yararlanan Marx, söz konusu kişileri ve dönemin geçerli iktisadi fikirlerini sıkı bir eleştiriye tabi tutmuş ve kendi kavramsal dünyasını geliştirmiştir.

Kapital’den önce Marx, 1857 yılında Grundrisse calışmasını tamamlamıştır. Bu eser, Marx’ın düşünme yönteminin izlerini ve Kapital’e giden süreci gösterir. 1859’da Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı’yı yazar ama tamamlanmaz. Kautsky’nin (Kapital’in Dördüncü Cildi olarak bilinen) Artık Değer Teorileri’ni derlediği 23 defterden oluşan 1861-1863 el yazmaları ve Üçüncü Ciltte ele alınan konulara ilişkin 1864-1865 el yazmaları yazılır. Engels’in Kapital’in İkinci Cildinin çoğu malzemesini derlediği 1865-1870 arasında kaleme alınmış el yazmalarından sonra 1867’de Kapital Birinci Cilt tamamlanır.

Yukarıda da değindiğimiz gibi; Kapital’in Birinci Cildi Marx hayatta iken tamamlanmış ve yayımlanmıştır. İkinci ve Üçüncü Ciltler Engels tarafından gözden geçirilerek tamamlanmış ve Marx’ın ölümünden sonra yayımlanmıştır. Grundrisse ilk kez 1939 yılında derlenip yayımlanmış, 1861-1863 el yazmalarının önemli bölümü henüz yayımlanmamıştır.

Kapital’in ilk planı şöyledir:

Cilt: Sermaye Üzerine
Genelde Sermaye
1)Sermayenin Üretim Süreci
2)Sermayenin Dolaşım Süreci
3) Kar ve Faiz
b) Rekabet Üzerine
c) Kredi Üzerine
2. Cilt: Toprak Mülkiyeti Üzerine
3. Cilt: Ücretli Emek Üzerine
4) Devlet Üzerine
5) Uluslararası Ticaret Üzerine
6) Dünya Pazarı Üzerine

Sonra plan şu şekilde değişir:

Cilt: Sermayenin Üretim Süreci
Cilt: Sermayenin dolaşım Süreci
Cilt: Sürecin Bütünlüğü İçindeki Biçimleri
Cilt: Teorinin Tarihi

Kapital’in Konusu

Kapital hayret verecek ölçüde zengin bir kitaptır. Sayfalarında sayısız ekonomi politikçinin, filozofun, antropoloğun, gazetecinin ve siyaset teorisyeninin, yanı sıra Shakespeare, antik Yunanlılar, Faust, Balzac, Shelley, peri masalları, kurt adamlar, vampirler ve şiirler cirit atar. Kapital’de bir araya gelen üç kavramsal çerçeve şudur: Birincisi; klasik ekonomi politik. Büyük bölümü Britanya ürünüdür. William Petty, Locke, Hobbes, Hume, Adam Smith, Malthus, Ricardo’dan James Steauart gibi daha bir sürü düşünüre uzanır. Aynı zamanda Marx’a ek eleştirel malzeme sağlayan Fransız ekonomi politikçiler (Quesnay ve Turgot gibi fizyokratlar ve daha sonra Sismondi ve Say) bir de tek tek İtalyanlar ve Amerikalılar (Carey gibi) vardır. İkincisi; felsefi düşünümdür (özellikle Alman felsefesi). Antik Yunan filozofları, Aristoteles, Spinoza, Leibniz, Hegel ve Kant sayılabilir. Marx’ın dayandığı üçüncü gelenek ise Fransız siyaseti ve özellikle ütopyacı sosyalizmdir. Marx’ın döneminde ütopyacı sosyalistlerin öncülleri Fransızlardan oluşur. Başlıcaları Saint Simon, Fourier, Babeuf’tur. “Ütopya” kitabının yazarı İngiliz Thomas Moore ile Marx’ın döneminde pek çok fikrini gerçekleştirmeye çalışan İngiliz ütopyacı sosyalist Robert Owen da bu gruptadır.

Kapital, ekonomi politiğin eleştirisidir. Marx, Kapital’de kapitalizmin işleyiş mekanizmalarını ortaya koyar. Kapitalist sistemin ebedi ve değişmez olmadığı, tarihsel ve geçici olduğu anlatılır. Kapital’in konusunun iktisat, sosyoloji, siyaset bilimi, teknoloji tarihi, felsefe vb. olduğu söylenegelmiştir. Doğru cevap; hepsi birdendir. Kapital, modern çağın birleşik sosyal bilimi için bir zemin oluşturur. Elbette bütün önermeleri derinleştirilmek zorundadır. Onun sessiz kaldığı bütün alanlarda yeni fikirlerin geliştirilmesi gereklidir. Ama, Kapital bu tür bütün teorilerin içinde geliştirilebileceği çerçeveyi, modern dünyayı kuşatacak bir sosyal bilimin üzerinde yükselebileceği zemini sağlar. Marx’ın öncelikli konuları birbirleriyle ilişki içindeki insanlar ile bu insanların ürünleri ve eylemleridir. Bunlar sınıf mücadelesinin her iki cephesinde emek güçlerini satan ve bu gücü satın alan insanlardır.

Kapital, aynı zamanda komünizm üzerine bir kitaptır. Bu ayrıntılı bir reçete anlamına gelmez. O dönemde ütopik sosyalistlere karşıt olarak geleceğin toplumu konusunda yüksek fikirler beyan etmez. Ama Kapital’in bütün amacı, kapitalist toplumun rahminde farklı bir ilişkiler kümesine, özel mülkiyet ve piyasa yerine, “komünal mülkiyet” ve “özgürce birleşmiş üreticiler”in bilinçli tarzda gerçekleştirdiği planlamaya yaslanan başka türden bir toplumun olgunlaşmakta olduğunu ortaya koymaktır. Böylece, kapitalist toplumun bütün tarihsel hareketi komünist toplumun temellerinin atılmasına bir hazırlık olarak görülür. Bazı tarihsel faktörlerce engellenmediği takdirde, kapitalizmin kaçınılmaz olarak komünizme yol açacağı önermesi Marx’a özgüdür.

Kapital’in Çeviri Öyküsü

Kapital’i Almanca aslından Türkçeye çevirip yayımlamaya ilk başlayan Hikmet Kıvılcımlı’dır. 1937 yılında başlayan bu girişimde Kıvılcımlı, bir yıl boyunca her ay Kapital’in bir fasikülünü yayımlamayı planlamıştı. İlk fasikül 1937’de basıldı. Ancak Kıvılcımlı’nın “Donanma Davası” kapsamında tutuklanması yüzünden girişim yarım kaldı. Daha sonra Mehmet Selik, 1966-1967 yılında Sol Yayınları için Birinci Cildi 5 kitap halinde yayımlanmaya başladı. 1970 yılında da Üçüncü Cildin ilk yarısı tamamlandı. 1975-1978 yılları arasında ise Alaattin Bilgi Kapital’in üç cildini İngilizceden dilimize kazandırdı. Son olarak Yordam Kitap tarafından Selik çevirisi gözden geçirilerek ve daha önce basılmamış bölümler de Nail Satlıgan tarafından çevrilerek basılmıştır. Kavramsal editörlüğü Nail Satlıgan, genel editörlüğü ise Oktar Türel ve Erkin Özalp tarafından gerçekleştirilmiştir.

İşçi sınıfının teorik silahı olan Kapital her zamankinden daha güncel bir konumdadır. Sermaye düzeninin insanı ve doğayı tahrip gücü sınırlarına yaklaşmıştır. Ve geleceğin güzel dünyasının anahtarı bütün dünyayı inşa eden işçi sınıfı ile tüm ezilenlerin elindedir. Büyük insanlık Kapital’in ışığında toplumsal altüst oluşu gerçekleştirecektir. Sadece kapitalist sistemi anlamak için değil dönüştürmek için de Marx’ın salt olgunluk eseri Kapital’e değil tüm eserlerine nüfuz edilmesinin elzem olduğunu düşünüyorum.

1. Can SOYER, Marksizm ve Siyaset Yöntem Kuram Eylem, Yordam Kitap,2020, 384 sayfa.
2. David HARVEY, Marx’ın Kapitali İçin Kılavuz, çev. Bülent O. Doğan, Metis, Mart 2012, 371 sayfa.
3. Ernest MANDEL, Marx’ın Kapital’i, çev. Osman S. Binatlı, Yazın Yayıncılık, Eylül 2008, 344 sayfa.
4. Harry CLEVER, Kapital’i Politik Olarak Okumak, çev. Münevver Çelik, Otonom Yayıncılık, Mayıs 2008, 254 sayfa.
5. Karl Marx,  Kapital 1. Cilt, Almancadan Çevirenler: Mehmet Selik, Nail Satlıgan, Yordam Kitap, 8. Basım, 2015, 875 sayfa.
6. Melda YAMAN, Özgür ÖZTÜRK, İletişim Yayınları, 2019, 230 sayfa.
7. Marksist Klasikleri Okuma Kılavuzu, Yordam Kitap 2013, 543 sayfa.
8. Nail SATLIGAN, Sungur SAVRAN, E. Ahmet TONAK, Kapital’in İzinde, Yordam Kitap, 2012, 467 sayfa.
9. Metin ÇULHAOĞLU, Bin Yıl Eşiğinde Marksizm ve Türkiye Solu, Sarmak Yayınevi, 1997, 311 sayfa.