Teknoloji şirketleri yapay zeka alanındaki pazar payları uğruna karbon salım taahhütlerinden vazgeçiyor.
Birkaç yıl önce herkesin, Bitcoin’in çılgın spekülasyonlara ve finansal dümenlere zemin hazırlamak uğruna tek başına orta büyüklükteki bir ülke kadar enerji kullandığından nasıl dem vurduğunu hatırlıyor musunuz? Bazı yerlerde enerji talebi o kadar yüksekti ki, bu durum, fosil yakıt kullanan enerji santrallerinin kapatılmasının önüne geçiyor ve hatta artık kullanılmayan birtakım çevreye zararlı üretim tesislerinin yeniden faaliyete geçmesine yol açıyordu. Kripto’nun çevreye verdiği zarar, sektörü takip eden pek çok kişi tarafından, haklı olarak kabul edilemez bulunuyordu. Ancak üretken yapay zeka alanındaki büyük sıçrama, bunu görülmedik bir seviyeye taşıyor.
ChatGPT’nin Aralık 2022’de piyasaya sürülmesinden bu yana, teknoloji endüstrisinin tamamı, üretken yapay zekaya yönelik ilgiden faydalanmaya yönelik olarak kendisini yeniden konumlandırma çabası içerisine girdi ve bunun dışında birçok sektör de hisse bedellerini artırma umuduyla yapay zeka (YZ) alanında bir şeyler yapıyormuş görüntüsü vermeye çalıştı. Ancak yapay zeka furyasının kazananları varsa, bunlar veri merkezlerini işleten şirketler -özellikle Microsoft, Google ve Amazon- ve tüm bunlara güç sağlayan çipleri üretenlerdir. Nvidia, dünyanın en değerli halka açık şirketlerinden biri haline gelmesi ve yapay zeka balonuyla ilgili soru işaretlerine yol açması nedeniyle, bu kategorideki en göze çarpan örnektir.
Tüm bu üretken yapay zeka araçları inanılmaz derecede yoğun hesaplamalar gerektiriyor, bu da bulut oligopolünün elinde bulunan muazzam hiper ölçekli veri merkezlerinin çok sayıda özel donanım gerektirdiği anlamına geliyor ve tüm bu hesaplama gücünü çalışır durumda tutmak için muazzam miktarda su ve elektrik gerekiyor. Geçtiğimiz yıl teknoloji yatırım haberlerini takip ettiyseniz Microsoft, Google ve Amazon’un her birkaç haftada bir yeni veri merkezi projeleri için dünyanın dört bir yanındaki yeni yerleşkelere milyarlarca dolar akıttığını görmüşsünüzdür.
Yapay Zekanın Artan Kaynak Talepleri
Bu projelerden bazıları henüz kullanıma hazır değil, ancak hesaplama işlemlerindeki bu artışın bedelini gözler önüne seren somut rakamlar elde etmeye başladık bile. Bu haftanın başlarında Google, daha önce 2030 yılına kadar net sıfır salım hedefine ulaşma sözü vermiş olmasına rağmen, salımlarının sadece beş yıl içinde %48 arttığını açıkladı. Bu artışın büyük bir kısmı, yapay zeka kullanımını hızlandırma çabasından kaynaklanıyor. Microsoft’ta da tablo hemen hemen aynı.
Mayıs ayında, Microsoft kendi emisyonlarının 2020’den bu yana yaklaşık %30 arttığını ve 2030 yılına kadar karbon negatif olma taahhüdünün zora girdiğini açıkladı. Bloomberg‘e konuşan Microsoft’un başındaki Brad Smith, bu zorlu karbon salım hedefinin üretken yapay zeka çağından önce tayin edildiğini, dolayısıyla da, “yapay zekanın ve elektrik ihtiyacının genişlemesine yönelik kendi tahminlerine göre, hedefin 2020’de olduğundan beş kat daha uzakta olduğunu” söyledi. Kısacası Smith, iklim konusundaki kaygıların, şirketinin enerji yoğun YZ ürünlerini piyasaya sürme ve bulut ekonomisindeki hakimiyetini pekiştirme amacının önüne geçmesine izin vermeyecekti.
OpenAI’ye yaptığı yatırımla Microsoft, üretken yapay zeka atağının ön saflarında yer alıyor ve bunu mümkün kılmak için veri merkezi kapasitesini artırma konusunda da başı çekiyor. Şirket halihazırda, Hong Kong veya Portekiz’in elektrik tüketimini bile aşan, 5 gigawatt’tan(GW) fazla kurulu sunucu kapasitesine sahip; ayrıca 2024’ün ilk yarısında [yapılmış olan -çn] 1 GW’lık ilave kapasiteye ciddi hız kazandırmak ve safi 2025’in ilk yarısında eklenecek ilave 1.5 GW’a ulaşmak için bir iç hedef belirledi. Temmuz 2023 ile Haziran 2024 arasında yeni veri merkezi kapasitesi için 50 milyar dolardan fazla harcama yapıldığı bildirildi.
Tüm bu veri merkezleri aynı zamanda suya da ihtiyaç duyuyor ve nispeten eski denebilecek ölçümler, bulut şirketlerinin suya olan talebinin de arttığını gösteriyor. Microsoft’un su tüketimi, büyük oranda veri merkezlerinin etkisiyle 2022 yılında bir önceki yıla göre %34 artarken, Google’ın su kullanımı aynı dönemde %20 arttı. Bu rakamlar, üretken yapay zekanın teknoloji dünyasını kasıp kavurduğu dönemden öncesine ait ve bunu takip eden yıllarda da önemli artışlar gerçekleştiğini varsaymak yanlış olmaz.
Rakamların içinde kaybolup gidebiliriz, ancak işaret ettikleri apaçık bir gerçek var: Üretken yapay zeka, tam da bir şeyleri tersine çevirmek için çok az zaman kaldığı konusunda uyarıların yapıldığı bir anda, doğanın tahribatını ve iklim krizini hızlandıran bir çevre felaketidir. Teknoloji şirketleri bir zamanlar kendilerini kapitalizmin daha etik bir biçiminin savunucuları olarak tanıtıyorlardı. Bizden şirket kârlarını çevresel sürdürülebilirlikle dengeleyeceklerine inanmamızı istediler; öyle ki dijital gelecek, özü itibariyle analog geçmişten daha sürdürülebilir olarak pazarlandı. Bunun bir yalan olduğu bugün her zamankinden daha iyi anlaşılıyor.
Teknoloji CEO’ları İklim Kaosunu Körüklüyor
Teknoloji endüstrisinin devleri, iklim intiharına doğru giden bu yolda hızla ilerliyor. Ocak ayında Sam Altman, Dünya Ekonomik Forumu’nda bir kalabalığa, sonuçları ne olursa olsun yapay zekaya güç sağlamak için enerji üretimini büyük ölçüde artırmamız gerektiğini ve iklim etkilerini en aza indirmeye çalışmak için gezegeni jeomühendislikle şekillendirebileceğimizi söyledi. Elon Musk da benzer bir tutum sergileyerek iklim krizi tehdidini küçümsedi ve petrol ve gaz da dahil olmak üzere enerji üretiminin hızlandırılması çağrısında bulundu.
Kendini iklim savaşçısı ilan eden Bill Gates bile bu işe dahil oldu. Hayırsever milyarder uzun zamandır jeomühendisliğin savunuculuğunu yapıyor, zira Gates’in iklim değişikliği konusundaki görüşüne göre sera gazlarına karşı sosyal ve siyasi değişimden ziyade teknolojiye güvenmemiz gerekiyor – bu kısa vadede salım hedeflerini ıskalamak anlamına gelse bile. Aynı şekilde, kısa bir süre önce hükümetlere ve çevrecilere yapay zekanın enerji taleplerine ilişkin endişelerde “aşırıya kaçmamalarını” çünkü toplam salımı gerçek anlamda azaltacak sihirli yapay zeka tekno-çözümleri sunacağını söyledi. Bana kalırsa bu, iklim krizi inkârcılığı olarak nitelendirilebilecek bir açıklama.
Gates’in söylediklerinin alt metni oldukça açık: veri merkezlerinin kaynak gereksinimine ilişkin kaygıların siyasi bir meseleye dönüşmesine izin verilirse, devlet müdahalesi Microsoft’un hedeflerinin önünü kesebilir. Son raporların ortaya çıkardığı üzere, Gates, şirketin yapay zeka faaliyetlerine, kamuoyuna yaptığı açıklamalarda yansıttığından çok daha fazla müdahil. Bildiğimiz gibi, dünyanın dört bir yanındaki köy ve kentlerde veri merkezlerine yönelik muhalefet artıyor ve bu muhalefet, bulut sağlayıcıları daha da fazla hiper ölçekli tesis inşa etmeyi sürdürdükçe ivmesini artıracak gibi duruyor.
Teknoloji endüstrisi, kâr alanlarına yönelik gerçek bir tehdit haline gelmeden önce toplumsal muhalefeti bertaraf etmek istiyor; ancak veri merkezlerine ve onların beslediği üretici yapay zekâ araçlarına karşı mücadele, sosyal ve teknolojik geleceğimizi kimin şekillendireceğini belirleyecek kadar önemli bir hâl almaya doğru gidiyor. Teknoloji milyarderlerinin, pratikte pek az faydalı kullanım alanı olan bir teknoloji için iklim kaosunu hızlandırmalarına izin verilecek mi, yoksa sonunda onları tahtlarından indirip hayatlarımız üzerindeki gerçek demokratik kudreti geri mi kazanacağız? Gezegenin kaderi, onları çok geç olmadan durdurmaya bağlı olabilir.
Disconnect Blog/5 Temmuz 2024/Çeviren: Uğur Şen