Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in Haziran 2023’te göreve getirilmesi ile “rasyonel programa dönüş” çerçevesinde Eylül ayında şimdilerde Şimşek Programı diye andığımız 2024–2026 Orta Vadeli Program açıklandı. Daha sonra bu programa ilişkin açıklamalar yaparken Şimşek’in vurgusu genellikle fiyat istikrarını sağlayarak bir dezenflasyon süreci yaratacaklarına, dezenflasyon sürecine maliye politikasının da destek vereceğine dairdi. Bu açıklamaları yaparken akabinde hemen ekliyordu: “Ama önemli olan yapısal reformlardır. Yapısal reformlar yoluyla verimliliği ve rekabet gücünü artıracağız.” Özgür Orhangazi ayrım’da bir önceki dosya için kaleme aldığı “Şimşek Programı ve Bizi Bekleyenler” yazısında programının üzerine oturduğu makro ekonomik temelleri ve bu ekonomi yönetiminin hedeflerini, emeğe yönelik saldırılarını da kapsayacak bir şekilde ele alıyor. Orhangazi’nin de vurguladığı üzere bu programı “rasyonel/irrasyonel” tartışmalarıyla bulandırmak, daha önceki programdan bir kopuş gibi okumak yerine yapısal sorunların yükünün emekçi kesimlere yüklenerek Türkiye kapitalizminin sınırlarına dönülen bir noktayı işaret ettiğini söylemek daha doğru olur. Bu sınır Şimşek’in de belirttiği gibi maliye politikasıyla belirleneceği gibi bu sınırın içindeki emek-sermaye ilişkilerinin dönüşümünde en büyük desteği yapısal reformlardan alacak.
Bu yazıda Türkiye kapitalizmi yapısal sorunlarının faturasını emekçi halklara keserken bu tablo içinde hem Orta Vadeli Program’da hem de çeşitli istihdam ve eylem planı belgeleriyle öngörülen reformlar kapsamında kadın emeği ve istihdamının önümüzdeki dönemde alacağı görünümlere göz atacağız. Bu programın kadınlar açısından yarattığı sonuçlara, emek rejiminin daha da esnek biçimlere göre düzenlenmesi doğrultusunda kadın istihdamının alacağı görünümler ve kullanılan araçların asgari ücret ve kamuda tasarruf politikası ile birleştiğinde kadınların ücretli ve ücretsiz emek alanlarını nasıl şekillendirdiği çerçevesinde bakacağız.
***
Orta Vadeli Program’da makro ekonomik hedefler altında istihdam alanına yönelik olarak “esneklik”, özellikle de “işgücü piyasalarının güvenceli esnekleştirilmesi” vurgusu önemli bir yer işgal ediyor. Önemli bir yer işgal etmesi bunun sıklıkla tekrarlanmasından kaynaklı değil sadece. İstihdam biçimindeki bu dönüşüm son 20 yıldır yapılan iş kanunu değişiklikleri (4857 nolu İş Kanunu) ve Ulusal İstihdam Stratejileri ile halihazırda belirlenmiş ve kademeli olarak hayata geçirilmişti. Bu süreçte güvenceli esnekliğin emekçiler için ne anlama geldiği üzerine çokça tartışılmış ve yazılmıştı ancak tekrar hatırlamakta fayda var. Avrupa sermayesinin ekonomik rekabet gücünü ve verimliliğini arttırma arayışına 1990’lı yılların sonunda bir cevap olarak çıkan, esneklik vurgusu ile emek sömürüsünün derinleşeceğinin sinyalini güvenceli istihdam vurgusu ile örtmeye çalışan “güvenceli esneklik”.[1]
Güvenceli esneklik (flexicurity) kavramı 2000’li yıllarda Türkiye’nin istihdam politikalarında da hemen yerini buldu. Güvenceli esnek iş modelleri arasında kısmi zamanlı, belirli süreli, uzaktan, parça başı çalışma, çağrı üzerine çalışma, ödünç iş ilişkisi gibi iş devamlılığı olmayan, düşük ücretli, sigortalılık sağlasa da diğer sosyal haklardan mahrum bırakan çalışma biçimleri bulunuyor. Uzun bir süredir güvenceli esneklik çeşitli hükümet programları ve Ulusal İstihdam Stratejileri belgelerinde işsizliğin ve kayıt dışılığın azaltılması çabasını ve istihdamda kolaylıkla yer bulamayan kişilerin istihdama katılımı için destekleyici bir çalışma biçimi olarak sunulmaya başlandı.
OVP belgesinde de bu hedef tekrar şöyle tanımlanıyor: “Uzaktan, kısmi ve geçici süreli çalışma ile platform çalışması gibi yeni nesil esnek çalışma modellerinde yaşanan gelişmeler doğrultusunda iş dünyasının ihtiyaçları ve iş-özel yaşam dengesi gözetilerek mevzuat düzenlemeleri hızlı ve etkili bir biçimde hayata geçirilecektir.” Bunun yanı sıra programın dahilinde “işgücü piyasalarında güvenceli esnekliği sağlamak” üzere İş Kanunu’nda değişiklik yapmak da öngörülüyor. Buradan anlıyoruz ki, sermaye için mevcut esnek çalışma biçimleri arzu ettikleri kar oranları için hala yeterli değil, emek rejiminde daha hızlı ve yapısal değişikliklere ihtiyaç duyuyor. Özellikle iş ilişkilerinin muğlaklaştığı platform çalışması gibi Türkiye’de özellikle pandemi ile yoğunluk kazanmış ve henüz yasal düzenlemelerin yokluğu nedeniyle muazzam bir sömürü alanı oluşturan yeni çalışma biçimlerini işaret etmesi açısından da dikkat çekici. Halihazırda Şimşek programını yeni bölüşüm politikaları çerçevesinde okuduğumuzda cari açığın kapatılmasına ilişkin tedbirleri yine sermayenin tasarruflarına dokunmadan ve hatta sermayenin karlarını garanti almak üzere yapısal reformlarla daha uzun çalışma saatleri, daha düşük ücretler ve sendikal örgütsüzlüğün derinleştiği alanlar yaratmak suretiyle emek gücünü sömürüye daha açık hale getirerek ve hane halklarını daha da yoksullaştırarak uygulamayı planladığını görüyoruz.
Bunlara ek olarak çoğunlukla göz ardı edilen sermayenin üzerindeki yükümlülüklerin azaltılması ve emek piyasasında esnekliğin arttırılmasına yönelik işlev gören bir başka stratejiyi Aktif İşgücü Programları’nı da burada anmak gerekir. Her ne kadar bu programlar ismen OVP belgesinde geçmese de her yıl katlanarak genişleyen programlar olması itibariyle ve OVP’yi destekler tedbirleri kapsayan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nda “İşgücüne dâhil olmayan nüfusun ekonomide aktif hale gelmesi amacıyla kadın ve gençler başta olmak üzere işgücüne katılımın teşvik edilmesine, yeşil ve dijital dönüşümün de gerektirdiği mesleki becerilerin kazandırılmasına ve işgücü piyasasının esnekleştirilmesine yönelik programlar hayata geçirilecektir. […] Aktif işgücü politikaları içerik açısından zenginleştirilerek daha etkin şekilde kullanılacaktır”[2] şeklinde yer bulması sebebiyle bu programlar da emek piyasasını şekillendiren önemli araçlardan biridir. Bu programlarla özel sektör için bizzat kamu kaynakları seferber edilerek esnek çalışmaya uygun emekçiler yaratmak amaçlanmaktadır. İstihdamdan uzak kalmış grupları uzun dönemde istihdama dahil etmeyi amaçladığı belirtilen bu programların nihayetinde kısa süreli, geçici, teşviğe bağlı çalıştırılan hem özel sektör hem de kamu için ihtiyaç halinde kısa süreli ve en düşük maliyetli işçi sağlayabileceği, sosyal ve sendikal haklardan arınmış bir işçi havuzu oluşturduğunu görüyoruz. Buna daha sonra tekrar geri döneceğiz.
Güvenceli esneklik biçimi Türkiye’nin istihdam politikalarında ilk yerini aldığı andan itibaren bu kavramın özellikle kadın istihdamı ile telaffuz edilmesi hiç şaşırtıcı değil. Zira kadınların ev içi emek yükleri nedeniyle esnek çalışma biçimi için en uygun emekçi grubu olduğu düşünülüyor. Böylece kadınlar ev içi sorumluluklarını aksatmadan ve bu sorumlulukların kamusal hizmetlerle üstlenilmesine de gerek kalmadan kısmen de olsa istihdam alanına dahil olabilecekler. Hatta bu çalışma biçimini meşrulaştırmak üzere kadınların adına konuşup bu çalışma biçimini ev içi işleriyle denge oluşturabilmek için bizzat kadınların talep ettiğini dile getiriyorlar. Böylelikle de aile yapısına zarar vermeden ve her kadının koşuluna göre “uzun süredir Avrupa’da da uygulanan Flex (esnek) çalışma modeliyle” kısmi ve istedikleri kadar çalışarak “kendi [istihdam] sepetlerini kendilerinin doldurmasına” olanak sağlanabiliyor.[3]
OVP belgesinde de doğrudan kadın istihdamının esnekleştirilmesi için atılması gereken adımlar istihdam politikasındaki amaçlardan biri olarak belirlenmiş durumda. Bununla uyumlu olarak geçtiğimiz 8 Mart’ta açıklanan Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı çerçevesinde de her ne kadar “ev işleriyle meşgul olma” kadınları istihdamın dışında tutan en büyük neden olduğu gerçeği dile getirilmiş olsa da buna çözüm olarak iş ve ev hayatını uyumunu sağlayacak politikalar oluşturmak öngörülüyor. Eylem planı çerçevesinde emek piyasasının esnekliğini geliştiren düzenlemelerin hayata geçirilmesi, kadınların oluşturacağı kooperatiflerin ve kadın girişimciliğinin teşvik edilmesi gibi çözümler sunuluyor. Özellikle son ikisi yıllardır kadınlara iş edindirme yoluyla güçlendirme, kadın yoksulluğuyla mücadele etme amaçları kapsamında Dünya Bankası Fonları ve mikro krediler aracılığıyla Türkiye de dahil çeşitli ülkelerde uygulanmış ancak anlatılan az sayıda ve akıbeti takip edilmemiş başarı hikayelerinin aksine mevcut toplumsal cinsiyet ilişkileri ve kapitalist üretimin yarattığı sınıfsal eşitsizlik, dayanışmacı veya kurtarıcı gibi görünen bu yapılar aracılığıyla kadınların karşı karşıya kaldığı yoksulluğa engel olamadığı gibi bu yoksulluğu daha da derinleştirme, kadın emeğine dayalı üretimi fasonlaştırma, kadınları borçlarla baş başa bırakma riski taşıyor.[4] Bir yandan da devlet, kadınları girişimcilik modelleri ile bu şekilde oyalayarak kamusal hizmet sağlama yükümlülüklerini de azaltmış oluyor.
Güvenceli esneklik modellerinde güvencelilik yalnızca sosyal güvenlik/sigortalılık durumunu işaret edip işin devamlılığı güvencesini korumadığı ve hatta tam tersi biçimde devamlı işyeri değiştirerek istihdamı sağlamayı amaçlaması sebebiyle işveren açısından işten çıkarmanın kolaylaştığı bir model sunuyor. Bu durumda esas anlamıyla güvenceli işlerden uzaklaştırılan kadınlar tazminatlar da dahil olmak üzere ücret güvencesini kaybedecekleri ara işsizlik dönemlerinde ise kısmi süreli ve düşük miktarlı sosyal ödeneklerle hayatlarını sürdürmeye çalışacakları öngörülüyor veya esnek çalışma biçimlerini teşvik eden Aktif İşgücü Programlarına yönlendirilecekler. Bu esnada işgücü istatistikleri rakamlarla bize kadın istihdamının arttığını ve öngörülen programın arzu edildiği gibi çalıştığını söyleyecek. Bunun yanı sıra, güvenceli esnek istihdam modellerine yönlendirilen kadınlar bir işten diğerine geçmek zorunda kalarak, ara dönemlerde işsizlik yaşayarak, çalıştıkları dönemlerde ise esnek istihdam biçiminin yapısı dolayısıyla çoğunlukla asgari ücretlere veya parçalı işlerde asgari ücretin de altında ücretlere çalışarak çoğunlukla emeklilik haklarına bile erişemeyecek.
Bu noktada yukarı bahsettiğimiz Aktif İşgücü Programlarına da kadınlar açısından bakmak gerekir. İstihdamdan çeşitli kısıtlar sebebiyle uzak kalmış grupları emek piyasasına entegre etmeyi amaçlayan bu programların katılımcılarını hedef grupla uyumlu olarak yoğunlukla kadınlar oluşturuyor.[5] Programlar mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programı, çalışanların mesleki eğitimi gibi çoğunlukla iş eğitimi programları olarak dizayn edilmiş olmasına rağmen hem bu programlarla emek piyasasının esnekliği katılımcılara benimsetiliyor hem de yine Aktif İşgücü Programları altında yer alan Toplum Yararına Programlar (TYP) ile esnek çalışma biçimleri doğrudan uygulanıyor. İşkur’un faaliyet raporlarına baktığımızda bu programın faydalanıcılarının yüzde 70 ve üzeri oranlarda kadınlar olduğu görünüyor ve her geçen yıl programın kapsamı ve katılımcı sayıları katlanarak artış gösteriyor. Program kapsamında çalıştırılan kadınlar kamu kurumlarına veya özel sektöre ihtiyaç dahilinde 9 ay boyunca işsizlik sigortası fonundan ödenen sosyal sigorta ve asgari ücret kapsamında “kiraya” veriliyor. Bu süre sonunda ise artık emek piyasasına entegre olma becerileri edindiği farz edilerek ya kendi imkanlarıyla iş bulmak üzere ya da 3 ay bekleyerek tekrar bu programlara başvurma imkânı sunarak işine son veriliyor. Böylece bu program aracılığıyla kadınlara uzun vadede güvenceli esnek çalışma biçimleri belletilirken, sermayenin veya devletin herhangi bir maliyeti üstlenmeden işçi çalıştırması garanti altına alınıyor. Üstelik bu programlara ilişkin yapılan çeşitli saha araştırmaları bu stratejinin uzun vadede istihdam sağlamak açısından etkisiz kaldığını, kişilerin program dahilinde tekrar işe alınmak umuduyla beklediğini ve bu bekleme sürecinde motivasyonlarını kaybettiklerini gösteriyor.[6] En iyi ihtimalle ise kadınlar emek piyasasına kısa süreli, en iyi ihtimalle asgari ücrete çalışmayı, tazminatsız işten çıkarılmayı ve sendikal haklardan mahrumiyeti kanıksamış olarak dahil oluyorlar. Program dâhilinde işe alınan yoğunluklu olarak kadınlar için yalnızca kısa süreli bir geçim kaynağı olarak kalan TYP sunduğu güvencesiz iş biçimiyle emek sömürüsünün doğrudan kamu eliyle düzenlenmiş bir biçimini oluşturuyor.[7] OVP ve Kadının Güçlenmesi Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı birlikte okuduğumuzda önümüzdeki dönemde Aktif İşgücü Programları’nın alanlarının genişletilerek kadınlar için güvencesiz esneklik sunan çalışma biçimlerinin olağanlaşacağını ve katlanarak yaygınlaşacağını öngörebiliriz.
Kadınların emek piyasasındaki konumlarını ve çalışma biçimlerini esneklikle güvencesizleştirmeye yönelik planlanan politika uygulamalarının yanı sıra Şimşek’in uyguladığı asgari ücret ve kamuda tasarruf politikası kadınlara topyekûn bir güvencesizlik vaat ediyor. Halihazırda sermayenin servetine dokunmadan, hanelerin net gelirlerini düşürerek uygulanan bu politikalar hanenin sürekliliğini sağlama sorumluluğunda olan kadınların ev içi emek yüklerinin artışında çarpan etkisi yaratıyor. Üstelik asgari ücretin en büyük muhatabı kadınlar çünkü yüzde 60 civarı oranda asgari ücret veya altına çalışıyorlar. Sunulan kamuda tasarruf paketleriyle geri çekilen sosyal hizmet ve ödenek uygulamaları, bakım emeği ücretlerinin artışı ve asgari ücretin bu ücretleri karşılamada yetersiz kalması, hane gelirinin azalmasıyla artan ev içi emek yükünün yanı sıra hanenin daha fazla gelir ihtiyacının doğması kadınları istihdam ve ev arasına sıkıştırıyor. Bu arada bırakılmışlıktan, devlet kamu hizmetlerini hane içinde kadına devrederek ve böylece tasarruf sağlayıp sermayeye transfer edilecek kısmı garantiye alarak fayda sağlarken, sermaye için ise bu sıkışmışlıkla uyumlu esnek çalışma biçimlerinin hayata geçirilmesinin kolaylaşması doğrultusunda kadın emeğinin sömürülmesine daha geniş olanaklar yaratıyor.
Şimşek’in Orta Vadeli Programı’na ana muhalefet partisi başta olmak üzere düzen siyasetinin çoğu aktörleri ikna olmuş görünüyor. Sermaye transferini garanti altına alan, bölüşüm şokunun etkilerini sermaye lehine yatıştırmayı hedefleyen bu politikalar hepsinin ortak noktası. Özellikle, konu kadınların emek ve istihdam süreçlerine geldiğinde kadınları istihdama katacağını salık veren tüm modeller düzen siyaseti içinde hiçbir dirençle karşılaşmadan alkışlanıp kabul görüyor. Çünkü ancak toplumsal cinsiyete dayalı ilişkileri verili kabul ederek salt işsizlik verileriyle konuşmak, kadın emeğinin sömürüsünü böyle bir meşru zemine oturtabilir. Bu durumda madem kadınların emek alanına dair ilişki ve koşulları işyerlerini aşıp kadınların tüm hayatını istila ediyor ve diğer yönden de haneden uzanıp ücretli emek alanına ulaşıyor, ücret politikası ve istihdam politikalarına karşı mücadelede de kadınların ücretsiz emeklerini de içine alarak bu uzamı boydan boya kapsayacak ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı sömürü ilişkilerini açığa çıkaracak şekilde sınıf mücadelesinde yerlerini almaları gerekiyor.
[1] Aziz Çelik, bu makyajın ortadan kaldırılması ve uygulamanın esasını daha doğru ifade etmesi açısında çevirinin “esnek güvence” şeklinde olması gerektiğini söylüyor. [2] https://www.aile.gov.tr/media/158302/kadinin-guclenmesi-strateji-belgesi-ve-eylem-plani-2024-2028.pdf [3] TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu (KEFEK) bünyesinde kurulan "Kadın İstihdamının Arttırılması, Kadın Girişimciliğinin, Kooperatifçiliğinin Güçlendirilmesi ve Desteklenmesi Kapsamında Mevcut Sorunların Tespiti ve Çözüm Önerilerinin Belirlenmesi Alt Komisyonu" ve Sivil Toplum Kuruluşları Toplantısı, 21 Şubat 2022. (Komisyon Tutanaklarına erişim sağlanamaması sebebiyle toplantı sırasındaki kişisel notlarımdan derlenmiştir.) [4] Değirmenci, S. (2023) “Örgütlenme Modeli Olarak Kadın Kooperatifleri: Patriyarkal Kapitalizmde Başarı Kriterlerinin Eleştirisi” Fe Dergi 15, Sayı 1, 210-31. [5] Kadın Emeğinin Sömürüsüne Yönelik Stratejiler: Toplum Yararına Program (TYP) kimin yararına? https://kadinvardiyasi.org/kose-yazilari/kadin-emeginin-somurusune-yonelik-stratejiler-toplum-yararina-program-typ-kimin-yararina/ [6] Aşkın, U. ve Aşkın, E. Ö. (2017) “Aktif istihdam politikası olarak toplum yararına programlar: Tokat ili araştırması”, Gazi İktisat ve İşletme Dergisi, 3, 3, 1-16. [7] Yüksel A. (2021), “Kamu İstihdam Yaratma Olgusu Olarak Toplum Yararına Program: Aktif İstihdam Politikası mı Emek Sömürüsü mü?”, Emek Araştırma Dergisi (GEAD), Cilt 12, Sayı 20, 407-428.