Aşırı sağ durmaksızın yükseliyor.
2008 ekonomik krizi, 2010’lardaki göçmen krizi ve COVID-19 pandemisi gibi siyasi, ekonomik ve toplumsal krizlerle şekillenen 21. yüzyılda, aşırı sağ artık meclislerde de sokaklarda da kendine yer bulabiliyor. İtalya’da Fratelli d’Italia (FdI), Avusturya’da Freiheitliche Partei Österreichs (FPÖ), Almanya’da Alternative für Deutschland (AfD) ve Fransa’da Rassemblement National (RN) gibi siyasi partiler kendi ülkelerinin meclislerinde ve Avrupa Parlementosu’nda güçlü mevkilere ulaşmış haldeler. Üstelik aşırı sağ grupların varlıkları parlamento ile, etkinlikleri de seçim çalışmalarıyla sınırlı değil; sokaklarda ve salonlarda örgütleniyor, toplumsal hareket görünümü arz ediyor ve gün geçtikçe sivil toplum sahasına nüfuz ediyorlar. Ulusötesi bir kimlik kazanmayı başarıp ülke sınırlarını aşan ittifaklarla güçlenen, Türkiye dahil birçok ülkede karşılık bulan bu siyasi eğilimin yakın zamanda gücünü yitirmeyeceği de aşikar. Gücünü yitirmesinin koşulu ise meclislerden, sokaklardan, meydanlardan ve sosyal medyadan güç alan, halktan yana kendini konumlandırıp kendini halka da anlatabilen bir sol siyasetin güçlenebilmesi.
Nasıl yapılacak peki bu?
Cevabı zor elbette, fakat ne ile karşı karşıya olduğumuzu anlamak, onu durdurabilmenin ilk yolu. Bu yazı da işte bu doğrultuda naçizane bir çerçeve sunmayı hedefliyor.
Aşırı Sağ Nedir: Bir Kavramsallaştırma Denemesi
Aşırı sağın yükselişi ile mücadele edebilmek için öncelikle kavramın tanımlanması lazım. Andrea Pirro’nun öncülüğünü yaptığı kapsayıcı tanımlamaya göre aşırı sağ, hem popülist hem de anti-demokratik sağ hareketleri kapsayan ve temelde yerlilikçilik (nativism) ve otoriteryanizme dayanan bir siyasi eğilimdir.[i] Bu eğilimin temeli, toplumsal hayatın devlet aygıtları aracılığıyla etnik ya da dini olarak egemen topluluğun refahını önceleyecek biçimde şekillendirilmesi olarak özetlenebilir. Cas Mudde’nin benzer doğrultudaki kavramsallaştırması da göz önünde bulundurulduğunda aşırı sağın temel bileşenlerinin yabancı/coğulculuk karşıtlığı, etnik ve/veya dini muhafazakarlık, müesses nizam karşıtlığı ve sosyo-kültürel otoriteryanizm olduğunu söyleyebiliriz.[ii] Bu ideolojik içeriğin ötesinde, aşırı sağı benzer uygulama, fikir ve duygu paydaşlığı ile bir araya gelen birçok farklı türden siyasi aktörün oluşturduğu bir kümelenme olarak da değerlendirmek gerek.[iii] Dernek ve vakıf gibi sivil toplum örgütleri, düşünce kuruluşları, dini kuruluşlar, aktivist grupları ve örgütleri, online platformlar, medya kuruluşları gibi siyasi parti olmayan birçok aktör, partilerle bu beraber aşırı sağ kümesine dahil. Göçmen, azınlık ve yabancı karşıtlığı üzerine kurulu yerlilikçi/milliyetçi gruplar, toplumsal cinsiyet karşıtı gruplar, mizojinistler (kadın düşmanları), komplo teorisyenleri, bilim ve aşı karşıtları, küresel ısınma inkarcıları, köktendinci gruplar gibi farklı ideolojik duruşa sahip oluşumlar bu kümedeki örgütlü ve kurumsal hareketlerden bazıları olarak değerlendirilebilir. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, aşırı sağı yerlilikçilik ve otoriteryanizm temelli fikirlerden beslenen interaktif ve heterojen bir aktörler topluluğunun oluşturduğu bir siyasi eğilim olarak tanımlayabiliriz. Farklı tür ve ideolojilerden siyasi aktörleri bir araya getirebilen stratejik bir ittifak kültürü, propaganda amacıyla sosyal medyanın yoğun kullanımı ve kimlik siyasetiyle sınırlı kalmayıp sosyal politikalar alanında da söylem üretimi ile bu eğilim günden güne daha geniş kitlelere ulaşmayı başardığı bir gerçek.
Aşırı Sağ Siyasetin Türkiye’deki Güncel Yansımaları
Özellikle Avrupa ve Amerika’da yükselişe geçen bu eğilimin Türkiye’deki olası yansımaları, son zamanlarda popülerleşen tartışma konularından.[iv] Elbette Türkiye’deki siyasi bağlam küresel kuzey ülkeleri ile uyumlu olmasa da sokaklarda da mecliste de aşırı sağ benzeri oluşumların ortaya çıktığını görebiliyoruz. Batı kökenli bir kavram olan aşırı sağın Türkiye gibi ülkelerde kullanılabilir olması bir soru işareti olmakla beraber bu kavram bazı güncel hareketleri anlayabilmek için belli bir işlevi görüyor.
Partiler bazında düşündüğümüzde özellikle Yeniden Refah Partisi ve Zafer Partisi iki zıt ekolü temsil etmelerine rağmen son dönemdeki benzer yükselişleri sebebiyle bu tartışmalarda öne çıkan örneklerden kabul edilebilir. Dini muhafazakarlık ve sosyal politikalar alanındaki söylemleri ile dikkat çeken Yeniden Refah Partisi, özellikle taşradaki işçi/çiftçi seçmeni hedefleyen politika önerileri ve örgütlenme çalışmaları ile Türkiye’nin en hızlı üye kazanan partilerinden biri. Bir taraftan dini bir ahlak anlayışı ekseninde toplumsal cinsiyet ve LGBTİ+ hakları karşıtı fikirleri açıklıkla dillendirirken, diğer taraftan Milli Görüş geleneğinden beslenen “adil düzen” benzeri söylemlerle kendini anti-kapitalist, anti-Siyonist, faiz karşıtı ve kaynakların eşit dağılımından yana konumlandırarak muhafazakar seçmen için AKP’ye bir alternatif olmayı hedefliyor. Yargıtay Temmuz 2025 parti üye sayıları verilerine göre 650.073 üye sayısına ulaşan parti, AKP ve CHP ardından en çok üyeye sahip olmasıyla oldukça dikkat çekmekte.
Fransız tipi bir aşırı sağ parti profili çizen Zafer Partisi ise yine son dönemde özellikle gençler arasında artan popülerliği ile öne çıkıyor. Cumhuriyetçilik ve laiklik gibi ilerici değerlerin savunuculuğunu yapan partinin aynı zamanda aşırı milliyetçilik ve göçmen karşıtlığı temelli söylemleri ile Fransız Ulusal Cephe partisini andırdığını söyleyebiliriz. 2025 yılında yapılan anketlerin ortalamasına göre %5 civarına yükseldiği belirlenen oyunun yanında sosyal medyadaki milliyetçi içeriklerde kendine yer bulabilmesi ve 19 Mart itibariyle başlamış olan Saraçhane Eylemleri sürecinde sokaklarda da özellikle genç katılımcıların bir kısmından destek görmesi, Zafer Partisini güncel siyasette önemli bir konuma getirmiş gibi gözüküyor. Partinin günden güne arttığı iddia edilen desteğinin ise Türkiye’de son yıllarda özellikle gençler arasında kuvvetlenen ve sosyal medya üzerinden edit’ler/meme’ler vasıtasıyla da rahatlıkla yayılan tepkisel bir milliyetçi dalga ile ilintili olduğu söylenebilir. Son dönemde sosyal medyada da sıklıkla karşılaşılan ve “İttihatçılık” gibi alternatif bir kimlik ve tarih inşasına dayanan, yeni söylemler, anlatılar ve kahramanlar yaratan içerikler, bu kuvvetlenen siyasi eğilimi anlamak adına elzem. Kendilerinin aşırı sağ olarak nitelendirilebilmesi bir soru işareti olsa da, gerek Yeniden Refah Partisi’nin gerekse Zafer Partisi’nin Türkiye’nin önümüzdeki on yılı etkileyebilecek olası bir aşırı sağ yükselişinde ve özellikle AKP iktidarının güçten düşmesi ihtimalinde oluşacak güç boşluğunda seçmene alternatif olabilecek kuvvetli adaylar olarak karşımıza çıktıklarını vurgulayabiliriz.
Sol Siyasetin Tarihsel Sorumluluğu
Aşırı sağ siyasetin küresel olarak yükselişte olduğu bu dönemde Türkiye’deki siyasi ve toplumsal bağlamın sol siyaset için de önemli fırsatlar ve sorumluluklar doğurduğu söylenebilir. Özellikle 19 Mart itibariyle başlayıp hala devam eden yeni toplumsal hareketler dalgasının, Türkiye’de muhalefetin yeniden şekillendiği bir fırsat alanı yarattığı ortada. Bu tür hareketler ve sonrasında oluşan muhalif dalga, yeni kimliklerin, hedeflerin, söylemlerin ve yöntemlerin inşasına imkan sağlayarak hem katılımcıların hem de siyasi bağlamın üzerinde dönüştürücü bir etkiye sahip. Bu dönemlerde farklı siyasi gruplar arasında artan etkileşimler, siyasi yönelimler üzerinde de değişiklikleri tetikleyerek partiler arası seçmen hareketliliği sağlayabilir.
Tüm bunlar göz önünde bulunduğunda Türkiye’de sol siyasetin de kendisini bir alternatif olarak konumlandırıp yeni söylemler ve eylemlerle aşırı sağa kayabilecek olan kitleyi kendisine çekebilmesi hem bir fırsat hem de sorumluluk. Fırsattır, çünkü toplumsal dönüşümün ve seçmen hareketliliğinin yoğun olduğu bu dönemdeki uygun stratejiler kitleselleşmenin önünü açıp sol parti ve hareketlerin etkisini artırabilir. Daha da önemlisi sorumluluktur, çünkü aksi halde önümüzdeki yıllarda yıkıcı etkisinin artması olası bir aşırı sağ dalganın önü açılacaktır. Demokratik eylemlere katılan milliyetçi gençler yahut muhafazakar işçiler sol siyasetin arkasını dönebileceği kitleler değil.
Bu yazı bu konuda teorik ya da ampirik olarak çözümler sunabilecek bir yeterlilikte değil elbette; fakat yeni tartışmaların başlaması için bir ilk adım olup bazı naçizane öneriler sunabilir. Bunlardan ilki, sosyal politikalar alanındaki sorunları ve sorumluları oldukça yalın bir biçimde ortaya koyup somut siyaset önerileri içeren eylem ve söylem planlarının oluşturulması olacaktır. Özellikle işçi, çiftçi ve emekli hakları, gelir eşitsizliği, barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi konular, aşırı sağ aktörlerin giderek artan bir ilgi gösterdiği alanlar olarak karşımıza çıkıyor. Sol siyasetin hali hazırda birikiminin olduğu bu alanlarda anlaşılır ve karmaşıklıktan uzak söylemler ile sorun tespitleri ve çözüm önerileri yapması, aşırı sağın bu konuda artan etki alanını daraltmak için önemli. Dikkat edilmesi gereken bir başka mevzu ise aşırı sağın yükselişine sebebiyet verip geniş kitlelerce benimsenen hislerin ve fikirlerin varlığının kabulü olacaktır. Krizlerden krizlere sürüklenirken göçmen karşıtlığı gibi fikirlerin ve hislerin yerel halkta yaygınlık kazanabileceğini kabul edip, durumun tabulaştırılmadan konuşulabilir hale gelmesi bile aşırı sağın kırılgan gücünü sarsabilir. Zira aşırı sağın gücü, konuşulmaktan uzak durulan bu konuların (ve hislerin) görece yüzeysel ve duyguya dayalı argümanlar üzerinden kitleleri politize edebilmesinden gelmekte: Haliyle bu hislere sahip olanların duyulduklarını ve anlaşıldıklarını hissetmeleri, kendilerinin aşırı sağ aktörlere muhtaç olmadıklarını anlamaları bakımından hayati. Elbette ki bu durum ötekileştirici ve yıkıcı hisleri meşrulaştırmak demek değil. Tam tersine, kültürel karşılığı olan ve ikna edici yeni söylemler ile bu tartışmalara girip ekonomik ve siyasi sorunların asıl kaynağını ve egemen sorumlularını aktarabilmek, aşırı sağın ötekileştirici söylemlerini kırabilmeninin belki en etkili yolu. Bunun için de bu fikirlerin popülerleştiği sosyalleşme alanlarına girilmesi elzem.
Özellikle Saraçhane eylemlerinde de karşımıza çıkan genç ve milliyetçi kitle bu konudaki önemli başka bir hususu gözler önüne seriyor: Sosyal medyanın yeni söylem ve eylemlerin inşası için kullanılmasının gerekliliği. Almanya’daki Die Linke ya da Amerika’daki Zohran Mamdani gibi örnekler, TikTok ya da Instagram benzeri görsel içeriğe dayalı sosyal medya platformlarında ikna edici ve kullanıcı kitlesinin dilinden anlayan içeriklerin üretilebilmesinin bu konuda başarı getirebildiğini gösteriyor. Uzun metinler yahut bildiriler yerine 30 saniyelik bir Instagram reels videosu, Tiktok içeriği ya da mizahi bir Internet meme’i siyasi kimliklerin, söylemlerin ve “öteki” olanın inşasında çok daha etkili olabiliyor artık. Sosyalist, kapsayıcı ve ilerici değerlerin böyle içerikler ve görsel/yazınsal bir üslup ile aktarılabilmesi oldukça önemli. Son dönemlerde popülerliği artan ve Deniz Durdu’nun kamera karşısında olduğu Instagram içeriği “Rıza Lokantası” gibi çalışmalar, Türkiye’de de bu konuda yapılan örnek girişimlerden biri olarak kabul edilebilir.
AKP döneminin kimlikler ve değerler üzerinde yarattığı tahribat ve sebep olduğu sosyoekonomik yıkım göz önünde bulundurulduğunda aşırı sağın özellikle aktif şekilde yatırım yaptığı yeni kimlik ve söylem alanlarında sol aktörlerin de aktif adımlar atmasının gerekli olduğunu söyleyebiliriz. Bugün sosyal medyada milyonlarca izlenen Nihal Atsız ya da Enver Paşa gibi tarihi figürleri güzelleyen videoların ve sosyal medya edit’lerinin popülerliği, bu bağlamda gerçekleşen ve özellikle gençler arasında yaygınlaşan yeni bir tarihsel referans noktası ve anlatı arayışının bir sonucu. Yerel kimlikler ve kültürlerden beslenen kapsayıcı, ilerici ve evrensel anlatıların yaratısı, alternatif referans noktası olabilecek “kahramanların” ve “mitlerin” inşası (bkz. Bartu Bölükbaşı’nın illüstrasyon çalışmaları örneği), yeni görsel ve yazınsal dillerin üretilmesi bu konuda çözüme yardımcı olabilecek bazı adımlar. Örneklemek gerekirse, İtalya’da aşırı sağın tarihi merkezlerinden olan Verona’da şehrin İkinci Dünya Savaşı sonrasında anti-faşist direniş hareketiyle bağını hatırlatacak görsel ve yazısal içeriklerin üretilmesi ve yaygınlaştırılması, son yıllarda Verona’da aşırı sağ ve popülist partilerin yerel iktidarı kaybetmesinde pay sahibi kabul ediliyor.[v] Benzer şekilde “yurttaşlık” ve “yurtseverlik” gibi kavramların kapsayıcı sol değerler ile yeniden inşası ve popülerleştirilmesi de faydalı olabilecek hamlelerden. Tüm bunları da sosyal medyanın mesajları çok hızlı aktarabilen üslubundan/araçlarından yararlanarak gerçekleştirmek oldukça önemli. Bu yazıda geçen ve bunlardan çok daha iyi temellendirilmiş söylem ve eylemlerin inşası, sol ve ilerici hareketlerin karşısına çıkan bu tarihi fırsatın ve sorumluluğun geç olmadan değerlendirilebilmesi için öncelenmesi gereken acil bir husus.
[i] Pirro, A. L. (2023). Far right: The significance of an umbrella concept. Nations and Nationalism, 29(1), 101-112. [ii] Mudde, C. (2019). The far right today. John Wiley & Sons. [iii] Blee, K., Futrell, R., & Simi, P. (2024). A constellation approach to understanding extremist white supremacy. Mobilization: An International Quarterly, 28(4), 435-444. [iv] Solaker, G. (2022). Avrupa'daki sağ popülizm Türkiye'ye mi sıçradı? DW. https://www.dw.com/tr/avrupadaki-sa%C4%9F-pop%C3%BClizm-t%C3%BCrkiyeye-mi-s%C4%B1%C3%A7rad%C4%B1/a-61865916 [v] Demirsu, I. (2024). The Hostile City of Love and Antibodies of Hate: Urban Contestations of Identity and Belonging (Vol. 5). Brill.




