Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm Üzerine

Can Atalay30 Ağustos 2025

Emperyalizme karşı Bağımsızlık; otoriterliğe, faşizme karşı Demokrasi; kapitalizme karşı Sosyalizm.

Özgür ülke için Bağımsızlık, katılım ve denetim için Demokrasi, eşit ve özgür yaşam için Sosyalizm.

Sosyalist siyasetimizin ‘sabiti; kapitalizmin aşılması hedefiyle, eşit ve özgür bir yaşam için emeğiyle yaşayan halkın güç, moral ve etkinlik kazanmasını esas alır. ‘Güncel siyasi faaliyetimizi’, hedefimizin yakınlığıyla veya uzaklığıyla değil sabitimize uygunluğuna göre belirleriz. Güncel faaliyetimizle hedefimiz arasındaki bağlantıyı sabitimiz kurar. Kitleleri siyasetin merkezine getirmek, ‘seçmen’ durumundan çıkarak her an siyasete müdahale eden ve yön veren ‘yurttaşlar’ olmak, sosyalist siyasetin hem amacı hem de etkinliğinin önkoşuludur.

Güncel faaliyetimiz her an toplumsal ve siyasal sorunların çok yönlülüğüyle, çoğulculuğuyla yüz yüze gelir. Güncel faaliyetimizin yerini hiçbir retorik dolduramaz/alamaz. Sınıfsal sorunlar sosyalist siyasetin önceliğidir. Sınıfsal sorunların yanı sıra toplumsal ve siyasal hareketleri yatay ve dikey kesen, tam da sınıfsal saflaşmaya denk düşmeyen, ama ihmal edilemeyecek, üzerlerinden atlanamayacak gündemler de kendisini dayatır. Gramsci’nin sözleriyle “bir sınıf, tikel —kısmi, dar— sınıf çıkarlarını aşıp farklı toplumsal sınıf ve grupları ulusal-popüler düzeyde dönüştürerek hegemonik sınıf haline gelir.” Çok yönlü toplumsal ve siyasal sorunlara yanıt verilebildiği ölçüde güçlü bir halk hareketi oluşabilir. Toplumsal değişim ve dönüşüm atılımları yapılabilir.

Bağımsızlık, demokrasi, sosyalizm çok yönlü mücadele sürecimizi vurgular. Bunlar, fiilî ortaklaşmaların ve yan yana duruşların, işbirliklerinin, ittifakların; özetle bir halk hareketi yaratmanın, hegemonya mücadelesinin başlıklarıdır.

***

Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm (kısaltmalar kolaylaştırır, Üçleme diyeceğim), Türkiye İşçi Partisi Parti Meclisi kararıyla 2025 yılının ana sloganı ilan edildi. 1 Mayıs 2025’te üçlü slogan arkasında yüründü. Programatik düzeyde, önemli bir karar ve slogan olduğunu düşünüyorum.

Tarihsel kökleri de olan Üçleme, sosyalist siyasetin çok yönlülüğünü vurgulayan bir özettir. Kapsayıcıdır. Ancak kimi durumlarda öne çıkan önemli başlıklarla güçlendirilmeye de açıktır. Örneğin günümüzün acil talebi barış başlığıdır. Komşu halkların acımasız bir emperyalist saldırganlığa maruz kaldığı günümüzde ‘barış’ mücadelesi Üçlemenin yanına büyük harflerle yazılacak kadar yaşamsaldır. Talebimiz ve hedefimiz: Barış, her yerde barış; “Yurtta Barış, Bölgede, Dünya’da Barış”tır.

Aynı biçimde; kimlik, cinsiyet gözetmeden tam bir hak eşitliği, doğanın katledilmesine karşı doğa hakları savunuculuğu, erkek egemenliğine karşı kadınların özgürlüğü, cinsiyetçiliğe karşı toplumsal cinsiyet eşitliği temel ilkelerimizdir. Üçleme, indirgemeci ve basitleştirici olmadan bu çok yönlülüğe de işaret eder.

Soru: Sosyalizmi hedefleyen bir hareket olarak sosyalizmin yanına neden ‘bağımsızlık ve demokrasi’yi —ve gerektiğinde barışı, ekolojiyi, toplumsal cinsiyet eşitliğini…— ekleme gereğini duyuyoruz? Özgür ve eşit bir toplumsal düzeni anlatan ‘sosyalizm’, ‘bağımsızlık ve demokrasi’yi —ve diğerlerini— içermiyor mu? Neden ayrı bir başlıkta, farklı muhtevalarına vurgu yapıyoruz?

Sosyalizmin sağlayacağı toplumsal ve siyasal ortam, bağımsızlık ve demokrasi —ve diğerleri…— başlıklarının en ileri karşılıklarını bulacağı bir ortamdır.

Örneğin demokrasi; kitlelerin kamusal işlere katılımı, sözünü söylemesi ve denetimi ise eğer, sosyalist toplum en ileri ortamı sağlamak iddiasındadır. Paris Komünü’nden başlayarak Sovyetler ve halk demokrasileri ile sosyalizm deneyimleri, yaşanan olumsuzluklar ne olursa olsun hep özgürlük arayışında oldu. Eski rejimin iç savaş kışkırtmaları, uluslararası kapitalizmin ablukaları ve tehditleri altında verilen yaşam savaşları ve sonuçları sosyalizmin özgürlük arayışını gölgeleyemez.

Marx, burjuva toplumunun; sınıfları ve sınıf zıtlıklarıyla, ezen veya sömüren ilişkileriyle baskı ve eşitsizlik kaynağı olduğu saptamasını yapar. Ancak toplumsal olarak özgürleşmiş bir ortamda gerçek özgürlüğün olabileceğini söyler. Sosyalistler, Komünist Manifesto’nun sözleriyle “herkesin özgür gelişiminin, herkesin özgür gelişiminin koşulu olduğu” bir ortamı savundu ve savunmaya devam ediyor.

Bağımsızlık başlığı da aynı durumda. Marx işçi sınıfı hareketinin her zaman uluslararası hareket özelliğine sahip olması gerektiğini vurgularken sermaye düzeniyle ilk yüzleşmelerin öncelikle her bir ülkede olacağını da söyler. Yüzleşmenin devamı, sosyalizmin bir ülkeye sıkışıp kalmasının sorunları sonraki konudur. Özgürlük ve eşitlik yolundaki bir sosyalist toplumun; halkının söz, yetki ve karar hakkı için her türlü dış baskıya ve müdahaleye de karşı duracağı açıktır. Enternasyonalizm; halkların bağımsız özgür iradeleriyle, hak eşitliği ve halkların kardeşliği üzerinde yükselen bir dayanışmadır, bağımsızlıkla çelişmez.

Öyleyse Üçleme’nin diğer ikisinin sosyalizm fikriyatıyla sıkı bağını, daha da ilerisi içkinliğini vurguladıktan sonra neden yan yana yazıyoruz?

ayrim.org’da Behice Boran’dan esinlenen “Yatay ve Dikey Analizleri Birleştirmek” başlıklı yazım yayımlandı.[1] Yazı, Boran’ın, ‘sınıf analizi’nin yanısıra ‘yatay analiz’den söz etmesinden hareketle yazıldı. Sosyalist siyasette ‘sınıf analizi’ önceliklidir, ancak başkaca analizleri de dikkate almak gerekir. Farklı toplumsal ve siyasal hareketlerin bir bölümü, kapitalizmi aşma perspektifine sahip olmasalar da güncelde ‘daha iyi’yi savunuyorlar. Cumhuriyet, demokrasi, laiklik, sistemin nasıl yönetileceği başlıklarında ‘demokratik’ önermelerde bulunuyorlar. Kapitalizm çerçevesinde kalsalar da kendi aralarında ayrışıyorlar ve ayrışmalarının önemli siyasal sonuçları oluyor. Bir bölüm toplumsal kesim ise sorunlara kendi —etnik, kimlik, cinsiyet, yöresel …— öncelikleri üzerinden yaklaşıyor. Sonuç olarak, toplumsal değişim ve dönüşüm programlarımızın —sosyalist siyasetimizin— farklı sınıf  ve tabakaların pozisyonlarını da dikkate alması gerekiyor. Çünkü toplumsal değişim, farklı toplumsal ve siyasal güçlerin kendi öncelikleriyle sürdürdükleri mücadelelerin bileşkesi/vektörüyle belirleniyor. Bu somut durum, gündemimizin baş köşesine farklı toplumsal ve siyasal hareketlerle ilişkiler ve ittifaklar sorununu yerleştiriyor.

Anti-kapitalist hareketin kitleselleşmesi bir süreçtir. Ve bu süreç günlük sorunlardan, hak mücadelelerinden, kazanımlardan ve bu mücadele içinde yaşanan deneyimlerden geçiyor. ‘Günlük sorunlar’ da karşımıza çok farklı ‘kılık’larda çıkıyor.

Siyaset Önceliklerimizi ve İlişkilerimizi Güncel Görevlerimiz Belirler

‘Güncel görevler’, sosyalist siyasette ‘günübirlik işler’ peşinde koşmak, ana hedefimizi atlamak/unutmak olarak mı yorumlanmalı? Ya da kitlelerin günlük hak mücadelelerinde kendilerine güven kazanmaları, eşitlik ve özgürlük atılımına hazırlanmaları ve seferber olmaları sorusunun yanıtını mı içermektedir?

‘Güncel/günlük siyasetimiz’i anti-kapitalist bakışımız ve sosyalizm hedefimiz belirler. İkili siyaset izlemeyiz. Bir yandan sosyalizm hedefiyle mücadele ederken diğer yandan günün bize dayattıklarına ve/veya günlük güç dengelerine ve günün zorluklarına göre siyaset belirlemek sosyalistlere yabancıdır. Her güncel tavrımız, her güncel sözümüz ilkelerimizin ve hedefimizin belirleyici izlerini taşırlar. Ancak bu ‘tavır ve söz’, her durumda, her sorunda yalnızca parti programımızı tekrarlayacağımız anlamına gelmez. Eğer öyle olsaydı örneğin seçim dönemlerinde her defasında parti programımızı yeniden yayımlar, seçim bildirgeleri yazmazdık. Her kongremizde orta erimli siyasal yönelimleri değerlendirip güncel mücadelemizi yönlendirecek kongre kararları almazdık.

Çünkü siyaset ‘öngörülebilen orta vade’de gerçekleşir. Beklemeye almak mümkün olamaz, ya varsınızdır ya da yoksunuzdur. Saflaşmalar, ilişkiler, birkaç ana başlıkta toparlanabilen toplumsal ve siyasal sorunlar çevresinde oluşur. Tarihe kısa dönemlerde değil de biraz daha ötesinden baktığımızda birleşmelerin ve rakipleşmelerin şaşırtıcı zenginlikte olduğunu görürüz. Sosyalist hareketten de örnek verebiliriz: Dönemin sorunları üzerinden ayrışan —hatta kapışan— sosyalist hareketin, yeni dönemin yeni öncelikleri üzerinden önceki vurgularının gündemden düşmesi nedeniyle ortaklaştıklarını ve yan yana geldiklerini görürüz. Ve doğal olarak yeni dönemin farklılaşmaları da yaşanmaya başlanır.

Öngörülebilen vadede siyaset esastır. Maharet, sosyalist ilke ve hedeflerimiz doğrultusunda her yeni durumda güncel siyaset karşılıklarını bulabilmektir. Maharet, kazanımları korumak, ileriye doğru adımlar atabilmektir.

Sosyalist Siyaset ve Kitleleri Kazanmak

Sosyalist siyasetin hedefi, kitlelerin çoğunluğunu kazanmaktır. ‘Çoğunluk’ kavramı bazen ‘politikleşmiş kitlelerin çoğunluğu’ olarak da yorumlanmaktadır. Fark etmez. 19 Mart 2025 Direnişi gibi toplumsal/politik kriz anları, ‘kitlelerin çoğunluğu’ ile ‘politikleşmiş kitlelerin çoğunluğu’nun aynı anlama geldiğini bir kez daha gösterdi.

Kitlelerin kazanılması çalışmamızda, geniş halk yığınları günlük her sorunun kapitalizmle ilişkisini çıplak biçimde görselerdi sosyalistlerin işi epeyce kolay olurdu.

Şu andaki gündemimize bakalım. Bir otoriter rejim var ve iktidarın bütün olanaklarını kullanarak kendini kalıcılaştırmak hedefiyle her yola başvuruyor. Gündemimiz budur, uzak duramayız, es geçemeyiz. Toplum tepeden tırnağa bu sorun çevresinde saflaşmış durumda. Geniş halk yığınlarının yaşamını etkiliyor. Otoriterlik güçlendikçe sosyalist hareket dahil toplumsal ve siyasal güçlerin büyük çoğunluğu aynı zorlukları yaşıyor. Temel siyasal sorun, geniş toplum kesimlerine; öngörülebilir bir hukuksal işleyişin, kurumlu ve kurallı işleyişin, yurttaşlık haklarının, ifade ve örgütlenme özgürlüğünün, kapitalist sömürüyü sınırlama mücadele olanaklarının ve benzeri, kitlelerin hak mücadelesinde yaşamsal öneme sahip hakların korunması veya kaybedilmesidir. Bu temel soruna, sözgelimi abartarak söyleyelim, “ya faşizm ya devrim” diyerek yanıt verilemez. Yanıtımız durumun özgünlüğüne denk bir mücadele hattı önermelidir. Ve önerilen mücadele hattı da daha ileri hedefler için kitlelerin bilincinde ve örgütlenmesinde bir sıçramaya vesile olmalıdır.

Sosyalist hareketin tarihine baktığımızda yoğun strateji tartışmaları görürüz. Öncelikler, ittifaklar, aşamalı-aşamasız yaklaşımlar vb. Her birisinden çıkaracağımız dersler var. Epeydir şöyle veya böyle bir strateji tartışması hem görmüyoruz hem yapmıyoruz. Sınıfsal, bölgesel —güney-kuzey gibi— potansiyellere işaret etmek başka, ‘eskisi gibi’ somut güçler üzerinden süreçler tarif etmek başkadır.

Yaşadığımız böylesi bir nesnellikte sosyalistlerin seçeneği, ya günübirlik hedeflerin peşine düşmek ya da “ya faşizm ya devrim” benzeri, her durumda pozisyon açıklamak, ideolojiyi siyasetin yerine ikame etmek midir?

Yanıtımızı yine 2025’in güncel durumundan hareketle verebiliriz. Otoriterliğe karşı, bütün toplumsal ve siyasal hareketlerin kendilerini özgürce ifade edip örgütlenebilecekleri bir demokratik ortam öneriyoruz. Anayasa’nın, yasaların öncelikle oldukları haliyle uygulanmalarını, demokratik hareketin ‘olanların daha ilerisinde hak ve özgürlükleri hedefleyerek’ dayanışmasını ve işbirliğini öneriyoruz. Emeğiyle yaşayan yurttaşlarımızın hak mücadelesinin ve örgütlenmesinin önündeki engellerin kaldırılması için mücadele ediyor, taleplerinin demokratik bir ortamla sıkı ilişkisi olduğunu görüyor ve göstermeye çalışıyoruz.

Kitleler, hak mücadelelerinde deneyim kazanırlar ve kendilerine güvenleri artar. Kapitalizm sürekli krizler yaşar, kapitalist ülkelerin, devletlerin, ‘demokrasiler’in dönemsel bunalımları kaçınılmazdır. Marksizm, gelişmenin çok seçenekli olduğunu öngörür. Kriz anlarında, ‘eski’ ömrünü tamamlarken sorun, halk yığınlarının örgütlülüklerinin ve ‘yeniyi kurma’ atılganlıklarının ne düzeyde olduğudur. Hak mücadelesinde —ki haklar ve özgürlükler, demokratikleşme mücadeleleri biçiminde tezahür eder— deneyimli olup olmamalarıdır. Halkçı seçenekler ancak bu koşullarda güncel hale gelebilir.

Güncel hak mücadelelerinde belirleyici olan, kitlelerdeki ‘mücadele edersek değiştirebiliriz’ ruh halidir. Önemli olan budur. Hak ve özgürlüklerin düzeyi önemlidir ancak belirleyici değildir. Otoriter yönetim koşullarında bile süreklileştirilmiş hak mücadeleleri kitlelerin bilincini dönüştürebilir ve otoriterliğin aşılmasına ve sonrasına damgasını vurabilir. Bu ‘hal’ sürekliliği sağlanmış güncel haklar mücadelesi ile sağlanabilir. Güncel hak mücadelelerinin demokratikleşme ile, demokratik hak ve özgürlüklerin kazanılıp genişletilmesi ile sıkı bağı vardır.

Güncel’in Gelecekle Bağını Kurmak

Sosyalizmi ve sosyalizme yönelimi konuşurken ‘geleceğe kaçmak’ sorunludur. ‘Gelecek’te, bugünden öngöremeyeceğimiz güç dengeleri ve koşullarda çözüm arayacağımız sorunlar üzerine tarihsel deneyimlerimizden de esinlenerek düşünüp, konuşup, yazacağız. Ancak güncel sosyalist siyasetin bu müşavereden çıkarılacağını düşünmek ‘güncelden kaçış’la sonuçlanacaktır. ‘Kaçış’, ‘siyasetin yerine ideolojinin ikamesi’ olarak da tezahür edebilir.

Güncel siyaset kendi nesnelliği ve öncelikleriyle bizlerin -çoğunlukla- belirleyici olmadığımız sınıfsal güç dengeleri içinde sürmektedir. Önümüzdeki soru, “Mevcut duruma nasıl müdahale edeceğiz? sorusudur. Müdahaleyi ‘pozisyon açıklamak’ şeklinde görmek; kitlelerle yüz yüze gelip, birlikte olmaktan, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde müştereken eğitilip öğrenmekten uzak durmaktır. Demokratikleşme süreci, halkın günlük yaşam kavgası demek olan hak ve özgürlüklerini gerçekleştirme sürecidir. Demokrasi/demokratikleşme başlığı, ‘bir kısım yeni haklar için mücadele’nin çok ötesinde bir siyasal/toplumsal/ekonomik dönüşüm programına karşılık gelir. ‘Demokratikleşme’ yalnızca otoriterliğe karşı çıkışla sınırlı olmayan Cumhuriyet’in demokratikleşmesine işaret eden bir siyasal hat oluşturmaya olanak sağlar. Soru şudur: Demokratikleşme sürecinde sosyalist hareketin yeri ve rolü ne olacaktır veya olacak mıdır?

Karşılıklı Bağımlılıklar Dünyasında Bağımsızlık

Bağımsızlık başlığında; bağımsızlık ve demokratikleşme ilişkisi, iktisadi bağımsızlık, ‘bağımsız, barışçı, demokratik dış politika’ gibi alt başlıklara değinmeyeceğim. Üçleme ile ilişkisi ve kapsama alanına aldığı çok farklı toplumsal ve siyasal güçlere karşı tutum ve ilişkiler bağlamında bir özet yapmaya çalışacağım.

Aşağı yukarı her gün İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nden söz ediyor ve kararlarının uygulanmasını talep ediyoruz. İnsanlığın müşterek kazanımları olan demokratik hakların ‘ulusal mevzuatın üzerinde (Anayasa Madde 10)’ sayılmasını savunuyor ve halihazırda da Anayasa’nın bir hükmü olmasını uygun görüyoruz. Kocaman bir köye dönüşen Dünyamızda ‘karşılıklı bağımlılık ilişkileri’ kaçınılmaz ve gerekli durumda. Hiçbir sosyalist, ‘otarşik, kendi kendine yeten, kapalı bir ülke’ önermesinde bulunmuyor. ‘Dünya pazarı’nda ülkemizin de kendine sağlam bir yer edinmesini halkımızın refahı için gerekli görüyor. Üstelik bütün bu gelişmeleri çerçeveleyen kapitalist bir dünya olduğu halde… Neden bu çerçeveyi esas alıyoruz? Çünkü, sosyalistlerin ana hedefi olarak emperyalist-kapitalist ilişkiler ağı dışına çıkabilmek, ancak uluslararası bir dalga ile olanaklı olduğundan…

Bu derecede karmaşık ‘karşılıklı bağımlılıklar dünyası’nda ‘bağımsızlık’ da ne ola ki?

İki yanıtı var. Birincisi, ‘kendi kararlarını özgürce veren bir ülke’ olmanın ‘içerde’ halkın yönetime ağırlığını koymasıyla sıkı bağı var. İkincisi, ‘özgür ve eşit ilişkilere dayalı barışçı bir dünya’ hedefimizle bağlantılıdır. Sosyalist hareket halkların yararına karşılıklı bağımlılık —dayanışma diyelim— ilişkilerini savunurken NATO gibi ülkeleri yayılmacı amaçlarla tahakküm altında tutan bağımlılık ilişkilerine kökten karşıdır. Çünkü ilki halkların yakınlaşmasına vesile olup barışçı ortamı desteklerken ikincisi savaşçı, yayılmacı ve sömürgendir.

‘İklim krizi’ ile ‘bağımsızlık’ yeni bir boyut kazandı. Gelecek nesillerin haklarını korumak, barışçı sağlıklı bir çevrede yaşamalarını garanti altına almak için ‘doğal varlıklarımızın’-‘müştereklerimizin’ titizlikle korunması zorunludur.  Topraklarımızı vahşi madencilik benzeri uluslararası talana kapatmak, ulusal varlıklarımızı —müştereklerimizi— titizlikle korumak ve planlamakla olabilir. En zor durumlarda —salgın, savaş vb.— kendi kendine yeterli olmayı planlamak ile ‘içe kapanmak’ farklı durumlardır.

Bağımsızlık talebinin toplumsal tabanı çok geniştir. Sosyalist hareket ülkenin dış ilişkilerinde bağımsızlıktan yana bütün toplumsal güçlerle yan yana durmakta bir sorun görmez. Geleneksel ‘dış siyaset söz konusu olunca hepimiz biriz ve beraberiz’ nutuklarını bir yana bırakalım. Sosyalist hareket bölgesinde ve dünyada, barışı savunan herkesle işbirliği yapar ve bu yöndeki girişimleri destekler. “Yurtta barış, bölgede, Dünya’da barış” sloganı ana sloganımızdır.

Birçok durumda farklı kılıklara bürünse de emperyalizm ve otoriterlik/faşizm bir madalyonun iki yüzü gibidir. Birbirlerini beslerler. İktidar, kendisine bölgede alan açmak, uluslararası toplumla bağıtladığı demokratik yükümlülüklerinden kurtulmak için içerde ‘üst akıl’ demogojisinin, ‘bağımsızlıkçılık gösterileri’nin arkasına sığınıyor. Diğer yandan uluslararası kurumlar da, uluslararası demokratik kamuoyunun taleplerini menfaat elde etmek üzere yozlaştırıyor. ‘Bağımsız Türkiye’, ‘Demokratik Türkiye’ olmak zorundadır.

Bu nedenlerle ‘bağımsızlık’ sloganı da farklılığıyla, çeşitliliğiyle, kapsayıcılığıyla, geniş toplumsal ve siyasal güçlerin gündemi olması itibarıyla demokrasi ve sosyalizm sloganımızın yanında yerini almaktadır.

Güncel Durum Siyaseti Belirler veya Siyasetimizin Esası Güncel Duruma Müdahaledir

Derdimiz siyasette ayrımlara, detaylara boğulmak değildir. Derdimizin, günün gerçeklerine ve gereklerine ayağını sıkıca basan etkin bir siyaset arayışı olduğunun altını yeniden çizmek isterim. Kitlelerin eşitlik ve özgürlük mücadelesine kazanılmasının önkoşuludur. Gerekçesi basittir: “Ütopyalar ve teoriler ilham verir, yol gösterir ancak toplumsal dönüşüm, somut koşulları esas alan somut siyasetler üzerinden gerçekleşir”.

Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm Üçlemesi bizlere; emeğiyle yaşayan yurttaşların toplumsal yaşamda ve siyasette yönlendirici ağırlık kazanabilmeleri için; toplumsal değişim ve dönüşüm siyasetimizin etkinliği için; toplumsal gerçekliğin farklı yönlerini, farklı toplumsal güçlerini ve taleplerini dikkate almamız gerektiğini anlatır.

Ş. Can Atalay

Seçilmiş Hatay Milletvekili

Marmara (Silivri) Cezaevi, 9-A47

25 Haziran 2025

[1] https://www.ayrim.org/guncel/yatay-ve-dikey-analizleri-birlestirmek/

İLGİLİ İÇERİKLER