İzmir grevinin ardından “orta sınıf hayaleti” yeniden üstümüzde dolaşmaya başladı. Bu durum iki yönüyle kendini gösterdi: Birincisi, sosyalist harekete yeni sayılamayacak bir gerçekliği yeniden hatırlattı. İkincisi ise orta sınıfın korkuları, kayıtsızlıkları ve tepkilerinin tekrar gündeme gelmesiyle ideolojik mücadelenin önemini ortaya koydu. İzmir grevini hedef alan tepkilerin kuşkusuz bize bazı şeyleri göstermesi gerekir. Örneğin, hala proletaryanın iç birliğini sağlama görevimizin sürdüğünü hatırlatması gibi. Bu grevden çıkarılacak epey not var. Ama özellikle orta sınıf kavramsallaştırması ve -bu kavramsallaştırma belirli bir olgunluğa kavuşturulduğu için bundan çok daha önemli olan-, bu sınıfa ait olduğu iddia edilen temsillerin sorgulanması gerekir. Ancak burada, sosyolojik bir akıl yürütme yerine siyasal bir tartışma gütmeyi tercih ediyorum.
Öncelikle orta sınıf olarak tanımlanan kesimin bugünkü tepkileri, kaygıları ve korkuları “yeni” veya “taze” sayılamayacak bir olgudur. Türkiye gibi sınıf hareketinin ve örgütlülüğün zayıf olduğu ülkelerde ve özel olarak zayıf bulunduğu “an”larda orta sınıfa ait tutum ve davranışların, toplumu ideolojik motifleriyle sarması doğaldır. Pek tabii ki, burada, orta sınıf olarak işaret edilen kesimin hangi grubu işaret ettiğini netleştirmemiz gerekiyor. Neticede, kabul edelim veya etmeyelim, günümüzde kullanılan orta sınıf kavramı, kapitalist üretim sürecindeki nesnel konumu değil, tutum ve davranışları, ideoloji ve gündelik yaşam pratiklerini işaret ettiği için Marksist sınıf terminolojisinde yer bulamamıştır. Bu anlamıyla hem hayali bir özne olan hem de kolaylıkla nesneleştirilerek günah keçisi ilan edilen orta sınıf, aslında nesnel konumda mevcut olmayan; yalnızca öznel tutum ve davranışlarıyla gün yüzüne çıkıp çeşitli tipleştirmelerle yerine oturtulan bir gruptur.
İzmir greviyle birlikte, sol çevrelerden hem işçi sınıfının “beyaz yakalı” sayılabilecek kesimlerinde hem de klasik anlamda küçük burjuvazide “haset” dolu duygulanımların açığa çıktığını öne süren yorumlar geldi. Kuşkusuz işçi sınıfına karşı gösterilen tepkileri, yine aynı duygular düzleminde ele alırsak bu şekliyle değerlendirmemizde bir beis yok. Ancak küçük burjuvazinin İzmir grevindeki tutumunun, beyaz yakalı işçilerin de dahil edildiği şekilde orta sınıf potasında eritilmesi kabul edilecek bir davranış değildir. Çünkü günümüzde orta sınıf yergisi, dar anlamda küçük burjuvaziyi sıkıştıran bir tepki değil, burjuvazinin sosyal ve kültürel sermaye aracılığıyla beyaz yakalı işçiyi de ideolojik olarak orta sınıfta yeniden üretmesini pekiştirecek bir yanılsamayı içerir. Kapitalist sınıf ilişkilerinde burjuvazi, nasıl toplumun alt kesimlerini orta sınıftan etme yanılsamasına düşürüyorsa, aynı zamanda toplumun alt kesimlerini orta sınıfa ait kılma yanılsamasına da düşürür. Bu, kapitalizmin maddi üretimi silikleştiren bir yanını ifade eder.
Küçük burjuvazi, sermaye sınıfının ideolojik ve siyasal gücünün temel dayanaklarından biridir. Burjuva dünya görüşü ve ideolojisi, küçük burjuvazinin anlayışına, duyarlılıklarına ve özlemlerine hitap etmedikçe egemen ideoloji içinde kendine yer açamaz. Bu nedenle, burjuva ideolojisi her zaman ve her durumda, küçük burjuvazinin “diline tercüme edilerek” piyasaya sürülür. Ayrıca, egemen ideolojinin ve onun içinde yerini bulan burjuva ideolojisinin işçi sınıfına taşınmasında da küçük burjuvazi aracılığının (özellikle Türkiye gibi ülkelerde) özel ve önemli bir yeri vardır.[i] Dolayısıyla, İzmir greviyle bir kez daha açığa çıkan, orta sınıfın veya “tuzu kuruların” kendine özgü özellikleri, kanaatleri ve jargonu değil, burjuva ideolojisinin küçük burjuvazinin diline “tercümesi”ydi. Bu nedenle, orta sınıfa yönelik olarak ortaya çıkmış sol içinden gelen tepkilerin sahici olduğunu ancak yanlış bir yanı hedef aldığını söylememiz gerekiyor. Çünkü tepkinin özü aslında burjuva ideolojisini işaret ederken, biçimi ise burjuva ideolojisini ve onu kapsayan egemen ideolojiyi göz ardı ederek, salt gündelik hayat pratikleriyle tasarlanmış bir orta sınıfı hedef alıyor.
İdeolojik mücadelenin önemi burada ortaya çıkıyor. Orta sınıfın korkuları, kaygıları ve tepkileri aslında güdülenmiş birer duygudur. Burjuva ideolojisi tarafından yayılan “orta sınıftan edilme” korkusu, aslında işçi sınıfının bir parçası olan beyaz yakalıların “orta sınıfa aitlik” yanılsaması, maddi üretim bilincinin yerini kültürel motiflerin alması, içinde bulunduğu ve edindiği sosyal ve kültürel sermayenin kendisine has olduğu fikri, sınıfsal hareketlenmenin hoş karşılanmadığı bir histeri, eylem, örgütlenme gibi konularda depolitize olma/etme gibi duygu ve davranışlar, burjuva ideolojisinin neoliberal sermaye birikim biçimiyle bütünleşmiş kodları tarafından sarmalanması anlamına geliyor. Neoliberal hegemonya, küçük burjuvazi de dahil olmak üzere, içerisinde beyaz yakalıları kapsayan kentli emekçileri de etkisine altına almıştır. Bu, günümüzde burjuva ideolojisinin işçi sınıfına taşınması anlamına geliyor. Kuşkusuz bu da yeni ortaya çıkan bir durum değildir. Üretim süreci içindeki konumun ve özel sömürü biçiminin sonucu olması gereken bilinç, tercih ve yönelim, ancak sınıfın topluca hareketlendiği uğraklarda ortaya çıkabilmektedir; bu uğraklar dışında sınıf, orta sınıfa ait değerlerin, tutum ve davranışların, giderek ideolojik motiflerin paylaşıcısı olmaktan öteye geçememektedir.[ii] Dolayısıyla İzmir greviyle birlikte sosyalistlerin bir kez daha üzerine düşen görev; ortaya çıkan korku, kaygı ve tepkiler karşısında işçi sınıfını seyreltmek değil, tepkinin ortaya çıktığı tarafın karşısından eldekilerle müdahale etmektir. “Bizim orta sınıfla işimiz yok” diyenlere sözümüz yok. Ancak böylesi bir ideolojik müdahalenin işçi sınıfına uzanacağını bilerek, eldekileri hatırlamak ve geliştirmek zorundayız.
İzmir grevinde halkın, egemen halk söylemi aracılığıyla işçi sınıfına karşı grev kırıcılığına güdülenmesi ve bunun karşılık bulması, halkçılık vurgusunu ve stratejisini kimi kesimlere sorgulattı. Ancak unutulmamalıdır ki, halkçılık yönelimi tam da bu gibi sorunlar üzerinden içeriklendirilmesi gereken bir yaklaşımdır. Çünkü, burjuva ideolojisinin aracılığını, söylemini, duygularını yürüten, bunu da alıp işçi sınıfına getiren yaklaşım, halkçı damarı işleyerek bunu başarıyor. İzmir grevinde halk, söylem düzeyinde dahi olsa işçi sınıfının karşısına konabiliyor ve bu bir yönüyle karşılık buluyorsa, güdülenen kesimden önce bunu güdüleyen sınıfa ve onun ideolojisine bakmak gerekiyor. Bugün öyle veya böyle düzenin en büyük payandalarından biri hala seçkinler-halk çelişkisidir. Düzen, halkçı tepkileri manipüle ederek, işçi sınıfının son yıllardaki en kitlesel grevine, siyasal gerilimin en yüksek olduğu dönemde halk vurgusuyla karşılık verdi. Bu bile, yapay bir seçkinler- halk çelişkisinin işlendiğinde işçi sınıfının birliğini ve bütünlüğünü bozmakta ne denli geçerli olduğunu gözler önüne sermeye yetti. Sosyalist hareketin önüne çıkan yeni sayılamayacak gerçekliklerden biri de düzenin en güçlü ideolojik kurgularından birinin bu halk-seçkinler ayrımı olmasıdır. Dolayısıyla sosyalist hareketin yine yeni sayılamayacak ancak bir an önce tekrar hatırlaması gereken görevi şudur: Düzen, işçi sınıfı söz konusu olduğunda en güçlü ayrımını kullanarak proletaryaya karşıt halk kavramını vurguluyorsa halkçı damarın sosyalistler tarafından işlenmesi ihtiyacı bir kez daha kendisini dayatıyor demektir. Bugünün siyaseti, geçmişin ağır gölgesinden kurtarılır ve verili topografyanın zemininde kavranırsa, artık, “halk” deyince şekilsiz bir bulamacın değil, basbayağı emekçi toplum kesimlerinin akla gelmesi kaçınılmaz olur. Dahası, eğer sınıf mücadelesi dil hakkında da bir mücadeleyse, “halk” kavramının böyle akıllara kazınması da sağlanmalıdır.[iii] Dolayısıyla sosyalist hareketin halkçılık yaklaşımını proletaryanın iç birliğini kuracak biçimde içeriklendirmesi, hala önünde duran en temel görevlerden biridir.
[i] Metin Çulhaoğlu, “Marksizm Güncellemeleri”, Ayrım, 24.08.2024 https://www.ayrim.org/metin-culhaoglu-anisina/marksizm-guncellemeleri/ [ii] Metin Çulhaoğlu, “Orta Sınıflaşma”, Birgün Gazetesi, 31.12.2010 https://www.birgun.net/makale/orta-siniflasma-15367 [iii] Can Soyer, “TİP ve halkçılık: Bağlam, kuram, strateji”, Praksis Güncel, 28..03.2024 https://praksisguncel.org/tip-ve-halkcilik-baglam-kuram-strateji-praksis-guncel-tartismalari-1-2024-yerel-secimleri/