Kapitalizmin “Tarafsız” Sesi: Özgür Demirtaş Ne Söylüyor, Ne Söylemiyor?

Sosyalistlerin hiçbir şeyi beğenmediğine dair yaygın bir algı var. Kapitalizmin iliklerimize işlediği, sadece üretim anımıza değil; hayatımızın tümüne sirayet ettiği, beğeni ve anlam dünyamızı bile şekillendirmeye çalıştığı böylesi bir karanlıkta kapitalizmle ilişkilenen birçok şeyi beğenmiyoruz, doğru. Bu çürümüş düzenin yeniden üreticisi olan kurumları, söylemleri ya da figürleri “beğenmemek”, yalnızca estetik bir tavır değil, politik bir duruş çünkü. Eksik olan en önemli şey ise kimi neden beğenmediğimiz ya da neyi eleştirdiğimiz üzerine dönen tartışmaların altının boşluğu. Biraz açalım. Mesela özellikle AKP döneminde “yıldız muhalif” oluvermiş ya da “aydın” sıfatı ile kendisine ciddi kitle edinmiş birçok isim var.  Bu isimleri eleştirmek adeta yasak ve bu durumu öylesine içselleştirmiş olacaklar ki, kendilerine yönelen en ufak bir eleştiride tıpkı AKP retoriğinde olduğu gibi sizi cahillikle ya da niteliksizlikle suçlayabiliyorlar.

Bu yıldız isimlerden biri de Özgür Demirtaş. Kendisi sosyal medyada milyonlarca takipçisi olan bir finans profesörü ve bu çağın “rasyonel sesi” gibi sunuluyor. Memleketteki ekonomik kriz sebebiyle tüm yurttaşların gözünü ekonomiye çevirmesinin ve mevcut iktidara karşı söylenen her sözün sanki kendinden bir değeri varmış algısının da etkisiyle kitlesi iyice artan Demirtaş, profesörlüğüne dair soru işaretleri uyandıracak ama liberal kimliğini en küçük bir sarsıntıya uğratmayacak şekilde sosyalizm ile ilgili açıklamalarda bulunuyor. Demirtaş’ın sosyalizm karşıtı açıklamaları yeni değil ama son dönemde bu açıklamalar daha pervasız, daha üst perdeden yapılmaya başlandı. Kendi yazdığı şekliyle; “Sosyalist-komünist zaten değilim. Komikler. Güzel şair olurlar, o da o kadar” ya da “Komünistler ve Sosyalistler bir çok açıdan Fundamentalistlere benziyor. Ekonomi bilgileri okudukları 3-5 İdeolojik Manifestodan ibaret. Matematik SIFIR. Algoritma SIFIR. Optimizasyon SIFIR….. Birbirlerine benzerler çünkü DOGMATİKLER. İnançlarını KANIT olarak sunuyorlar…” ya da “İnsanlar EŞİT değildir. Kimi daha çalışkandır, Kimi daha zekidir, kimi daha akıllıdır… Önemli olan insanların tümden eşitliği değil FIRSAT eşitliğidir.” gibi beyanlarını bizlerle paylaşan Demirtaş, sosyalizm ile faşizmi de denk tutabiliyor.

Bu yazının derdi Özgür Demirtaş’ın Marksist iktisat teorisine dair neredeyse trajikomik hale gelen büyük yanlışlarını düzeltmek değil, kendisinin temsil ettiği pozisyon olacak. Ama kısa kısa cümlelerine de değinelim. Demirtaş’ın “3-5 ideolojik manifestodan ibaret” olarak gördüğü analizlerin tamamı, kapitalizmin işleyişine dair kapsamlı analizlerdir; ekonomi politiğin karmaşıklığını çözmek için vazgeçilmez referanslardır. Sosyalizm, salt teorik metinler toplamı değil, tarih boyunca işçi sınıfı ve ezilenlerin somut mücadeleleriyle yoğrulmuş, canlı bir düşünce ve eylem biçimidir. Demirtaş’ın bu derinliği “fundamentalizm” olarak yaftalayarak reddetmesi, ideolojik körlüğünün neticesidir. Kapital, bugün hala gerçekliği ve geçerliliğiyle ışıl ışıl parlamaktadır. Sosyalizmde vurgulanan insanların eşitliği olgusu ise zaten herkesin eşit doğduğu gibi saçma ve temelsiz bir yerden hareket etmez, aksine toplumsal eşitsizliği fırsat eşitliği gibi bir safsata ile değil, koşulların eşitliği ile ortadan kaldırmayı hedefler. Sosyalizmle faşizmi eşitleme çabası ise faşizmin gerçek yüzünü gizleyip meşrulaştırmak ve sosyalizmin politik, etik ve tarihsel özünü karalamaktan başka bir anlama gelmiyor maalesef. Bu kadük eşitleme siyasi manipülasyonun tipik bir örneği.

Demirtaş’ın sosyalizme yönelik bu çıkışları, yalnızca kişisel görüşlerini değil, şahsının sınıfsal pozisyonunu da teşhir ediyor. Basit ve çoktan çürütülmüş klişelerle, sosyalizmi karikatürize ederek takipçi kovalamaya çalıştığı bu hal komik olmakla birlikte eleştirilere gösterdiği tavır da her defasında altını çizdiği “özgürlükçü” kimliği ile çelişiyor. Kendisine cevap veren herkesi “cahil” olmakla suçlayan “muhalif” ya da “aydın” temsillerinin bu tavrının benzerlerini Celal Şengör ve İlber Ortaylı gibi isimlerde de sıkça görüyoruz. Aslında tamamının niyeti aynı yere çıkıyor: Kapitalizmin mevcut krizine karşı toplumsal çözüm arayışlarının sosyalizme yönelmesini alaycı bir üslupla engelleme çabası… Sosyalizmi gerçek dışı, romantik, nostaljik ve totaliter gibi sıfatlarla damgalamak, insanların kapitalizmin dışında başka bir yaşamı tahayyül etmesini engellemeye dönük bilinçli bir manipülasyonu yaymak…

Demirtaş’ta da diğer isimler gibi “tarafsız, objektif, bilimsel” olduğu iddialarına sıklıkla tanık oluyoruz. Bilim adı altında neoliberal aklın tüm temsillerini üstümüze boca etmeye çalışan; hegemonik piyasa ideolojisinin diliyle yaptığı bireycilik, verimlilik, rekabet gibi vurguları sanki doğanın bir yasasıymış gibi sunma hali ideolojik konumunu daha da pekiştiriyor. Özgür Demirtaş’ın CIA destekli Sovyet çözümlemeleri tadındaki bu hali, politik bir korkunun da dışavurumu aslında. Sömürünün, eşitsizliğin, yoksulluğun, adaletsizliğin bunca yayıldığı; kamucu çözümlerin hayal değil yaşamsal ihtiyaç olduğu bir dönemde sosyalizme dair bu karikatürleştirmeler kimin işine yarıyor biraz da buna bakmak lazım.

Yazının başına dönecek olursak, bu memleketin solcuları sadece Özgür Demirtaş’a değil, o ve onun gibi egemenlerin sesi olan, sermayenin düzeni için meşruiyet üreten bütün figürlere karşı. Akademi, medya ve piyasa arasındaki geçişli kapılarda dolaşan bu figürleri teşhir etmek; onların söylediklerinden çok sustuklarını görünür kılmak bugünün önemli görevlerinden biri. Düzenin rasyonel sesi sanılan birçok ses, aslında yalnızca egemenlerin yankısı. Bu memleketin sosyalistleri, sınıflar arası çatışmada safını çoktan seçmiş ama “tarafsızım” mavrası okuyan, kapitalizmi kaçınılmaz bir doğa yasası gibi sunan, düzenin tüm krizlerinde yanlış özneyi işaret eden herkesin taşıdığı çürümüş ideolojiyi teşhir ediyor, sabahtan akşama kadar sömürülen halkın taleplerini ise yeni bir toplumsal dinamiğe dönüştürmek için mücadele ediyor. Egemenlerin yankısını büyütenlere karşı, eşitliğin, kamunun ve insan onurunun sesini yükseltmeye devam edeceğiz.

Son olarak, Özgür Demirtaş’ın haklı olduğu tek yerin de altını çizeyim: Yaptığımız onca iyi şeyden sadece biri de gerçekten güzel şiirler yazmak. “Nâzım büyük şair hatta, dâhi denilebilir, ama ah, bir de ideolojisi olmasa!” diyen Halide Edip’e ne diyordu Nazım Hikmet: “Hem içerledim, hem sevindim. Sonra, ve belki hepsinden önce, ‘ideoloji’ meselesine güldüm. Hey sersem bayan, dedim, ben dâhi değilim, fakat iyi bir sanatkârım ve bunu her şeyden önce ideolojime borçluyum. Eğer sizin iyi sanatkârlarınız yoksa, ideolojinizin bugün artık iyi sanatkâra içerik olamayacak kadar iflas etmiş olmasından gelir.”