Katliam Yasası ve Sokakta Yaşayan Hayvanların Piyasalaştırılması

Zafer Ülger8 Mayıs 2025

30 Temmuz 2024’te Meclis’ten MHP ve AKP’lilerin oylarıyla apar topar geçirilen, “Hayvanları Koruma Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi”, itirazlar üzerine bu çarşamba günü Anayasa Mahkemesi’nin gündemine gelecek.

Yasa özünde sokakta yaşayan köpeklerin varlığını “sahipsiz köpekler” olarak niteleyerek onları yasa dışı ilan ediyor; sokakta, kırda yaşayan köpeklerin belediyeler eliyle barınaklara toplanmasını zorunlu kılıyordu. Ötenaziye de referans veren bu yasa metni, barınaklarda hayvan öldürülmesine  yeşil ışık yakacaktı. Nihayet yasanın çıkışından bu yana, iktidardan bu yeşil ışığı almaya hazır bekleyen  onlarca belediye barınaklarının köpek ve hatta kedi canlar için bir mezbahaya dönüştürüldüğüne şahit olduk.

Bu yasanın tartışılma biçimi, meclisten olağanüstü koşullarda geçişi, arkasından sokak hayvanlarını imha etmeye dönük örgütlenmenin aynı hızda gerçekleşmesi, topluma uygulanan bir çeşit “şok doktrini” gibiydi. Bugün hâlâ yasanın gerekçelerine toplumun çoğunluğunun inancı yok. Kadın cinayetleriyle, iş cinayetleriyle, trafik cinayetleriyle kıvranan bir topluma köpeklerin sokakta yaşamsal bir tehdit olduğunun anlatılmasına martılar bile gülerdi ama biz gülemedik. Bu iddialar hızlıca bir yasa biçimini aldılar, sokağımızdan, köyümüzden köpekler barınaklara, ölüme götürüldüler.

İstediğiniz kadar şoklarla beyinleri bulandırmaya çalışın, bu yasanın ne için ve hangi çıkarlar için çıkarıldığı sorusu sorulmaya devam edecek. Biz de bu yazıda  bu sorunun cevaplarına işaret etmeye çalışacağız. İktidar bu yasanın çıkmasına karşı olanları “mama lobisi” olarak nitelendirmişti. Oysa sokak köpekleri için alınan mamaların piyasası, pet sektörünün büyüklüğünü düşününce devede kulak gibi bir oran sayılır.

Aslında salt bu suçlama bile sorumuzun cevabını bulmak için güzel bir başlangıç olabilir. Malum iktidarın rakiplerine karşı kullandığı taktiklere artık aşinayız. Erdoğan, Cumhurbaşkanı seçimlerindeki muhtemel rakibi Ekrem İmamoğlu’nu diplomasızlıkla ve yolsuzlukla suçlarken sorun nasıl bir yandan kendi yolsuzlukları ve diplomasıysa, mama lobisi suçlamalarında da benzer bir yansıtma izleniyor, yasanın arkasındaki  mama lobileri gözlerden saklanıyor.

Yükselen mama lobileri

Pet-shop piyasası, son dönemlerde dünyada hızla büyüyen en kârlı sektörlerden biri olmuş. Özellikle pandemi döneminde evlerinde kedi köpekle birlikte yaşamaya başlayan insan sayısı ciddi bir şekilde artarak, sektör dünyada çok büyük bir patlama yaptı. 2020’den itibaren evcil hayvan sahipliği İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Avrupa ülkelerinde yüzde 50’nin üzerinde artmış görünüyor.[1] Precedence Research 2024 yılı için dünyada pet  pazarının büyüklüğünü 324 milyar ABD doları olarak hesaplamış.[2]

Kocaman bir piyasa bu, hayvan üreticilerinden, mama üreticilerine, özel veterinerlik hizmetlerinden, oyuncaklara, köpek eğitmenlerinden, barınak inşaasına, sahiplenilmeyen hayvanları öldürmek için zehirler piyasasına vs. Erdoğan’ın bir fırsat olarak gördüğü, emekçiler dışında herkesin evlerine kilitlendiği pandemi döneminde Türkiye’de sermayedarlar da bir anda önlerinde yeni yatırım alanları alanı keşfetmiş.

Ekonomist gazetesinin verilerine göre, Türkiye’de kedi – köpek maması sektörü, 2014 yılında yalnızca 4,5 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken, 2023 yılında bu rakam yirmi yedi kat yükselerek 122 milyon dolara ulaşmış. Türkiye’de pet sektörünün toplam büyüklüğü 2023’te 1,9 milyar dolara yükselmiş. Yurtiçinde 2023 öncesi beş yılda evcil hayvan sahipliği oranında yüzde 40’lık artış yaşanması bu sektörlere iç pazarda da ciddi bir büyüme dinamiği kazandırmış. 70 ülkeye mama, 65 ülkeye kedi kumu ihracatı gerçekleştiren pet sektörlerinde bugün yaklaşık 600 firma faaliyet gösteriyormuş.[3]

Görülen o ki dünyada küresel ticaretin aksadığı pandemi döneminde, Türkiye’de patronlar hayvan üretiminden, mamalara daha önce ithal edilen pet pazarının ürünlerini de içeride üretmeye başlayarak, bölgesel pazarlara ihracat yapan aktörler  haline gelmişler.

Tarihsel yoldaşların metalaşması

Garrett Hardin, 1968 yılında yayınladığı “The Tragedy of Commons” isimli makalede, ortak varlıkları kolektif olarak idare etme girişimlerinin başarısızlığa mahkûm olduğunu, müştereklerin kaderinin “trajedi” olduğunu iddia eder. Bu makale ele aldığı sorunu tarih ötesi bir bilimsel gerçeklik gibi sunsa da anlatılan dünya, kapitalizmin dünyasıdır. Bu düzende denizler, meralar, iklim, sokak hayvanları vs. özel mülk altında olmayan ortak varlıklar hukuğun korumasından yoksun bırakılarak varlıkları her türlü istismara, sömürüye açık bırakılırlar. Kapitalist devletler bu fikri bir adım öteye taşır: Eğer toplumun ortak varlıkları patronlara kârlı bir metalaşma ve yatırım alanı sunuyorsa, ortada bir trajedi yoksa da zorla yaratılır. Mekân mücadelesinden de bildiğimiz bir örnektir: Sermaye, kentte bir parkın kırda bir meranın üstüne konmak istiyorsa önce oralar daha da  tekinsiz hale getirilir, sonra da sermaye bu tekinsiz alanları mülküne almak, güvenli hale getirmek için sahnede belirir.

Türkiye’de sokak hayvanları için durum da benzer bir çizgiyi izlemiş. Yakın zamana kadar Royal Canin gibi dev mama şirketlerinin de dahil olduğu kuruluşlar, sokakta yaşayan hayvanların durumunun ne kadar berbat olduğu, bunun için ne yapılabileceği, sahiplendirme vs. gibi konularda kampanyalar yaptılar. Uzunca bir zaman sokakta yaşayan hayvanların dramları  konuşuldu.

Sonra sokak hayvanlarının sıkıntıları, 2020’lerden itibaren köpek saldırılarından kaynaklanan insanların dramınının konuşulmasına dönüşür. Güvenli Sokaklar Derneği(Güsoder) sosyal medyada, sokak köpeklerine dair bu nefretin örgütlenmesinde baş rolü oynar.

Toplumun ortak varlıkları her durumda trajedidir. Ya kendilerinin sokakta yaşadıklarıyla ya da insanlara yaşattıklarıyla. Yüzlerce yıldır sokaklarda, kırlarda yaşayan tarihsel yoldaşlarımız olan hayvanlar, “başıboş” ve “sahipsiz” hayvanlar diye adlandırılarak insanlar için bir güvenlik sorunu olarak tanımlanır. Hızını alamayanlar bu güvenlik sorununun alt sınıfların sorunu olduğunu iddia ederler. Ana muhalefet lideri Özgür Özel bile bu fikirdedir: “Türkiye’de bir sokak hayvanları sorunu var. Bu sorun biraz da sınıfsal bir sorun. Hali vakti yerinde olanların, güvenlikli sitede olanların, çocukları özel okula servisle gidenlerin, evladını, eşini araba ile işine bırakanların çok göremediği bir sokak hayvanları sorunu var. Erkenden camiye gidenlerin, servissiz öğrencilerin yaşadığı, servise yürüyen kadınların, genç işçilerin yaşadığı böyle bir sorun var.”

Oysa köpeklerin yoksul mahallelerin çeperlerinde, orman alanlarının tenhalarında toplu halde yaşamak zorunda kalmaları bile birikmiş kent suçlarının ürünüdür. Onlarca yıldır şehrin değeri artan arazilerinden sürgün edilen köpekler, yoksul mahallelerin, orman alanlarının çeperlerine biriktirildiler, toplu halde yaşam mücadelesi vermeye zorlandılar.

Sokak köpekleri sorununun sınıfsal olduğu tezine katılıyoruz . Ancak bu, Özgür Özel’in anladığı anlamda değil. Türkiye kapitalizmi pet-shop piyasalarında yükselen bir oyuncu olmaya soyunduğu için bu alandaki büyük oyuncuların vahşi standartlarını kendi ülkesinde uygulamaya çalışıyor. Uluslararası pet pazarının en büyük oyuncusu ABD’de köpek üretme çiftliklerinde her yıl iki buçuk milyona yakın köpek satış için üretilirken, barınaklarda bir yılda 900 binden fazla kedi ve köpek öldürülmüş. Üstelik bu korkunç sayılar bir düzelmeye işaret ediyormuş, 2011’de barınaklarda öldürülen kedi ve köpek sayısı üç milyondan fazla olmuş.[4]

Türkiye’deki pet sanayinin hayallerini de ABD piyasası süslüyor. Her yıl milyonlarca hayvanın satış için üretildiği, satılamayan, terkedilmiş pazar fazlası haline gelmiş hayvanların barınaklarda katledildiği kanlı bir pazar.

Sorunun sınıfsal olduğu doğru, bu kanlı yasa engellenemediği takdirde, yoksul çocuklar sokak hayvanlarıyla ilişkiden de mahrum kalacaklar. Köpeklerle ilişki kurmak, bunun için yeterli mekânı, düzenli bakım ve veterinerlik giderini karşılayabilecek sınıfların ayrıcalığı haline gelecektir.

Gezi parkı direnişi sırasında, Marx’ın bir sözü oldukça popüler olmuştu: “Kapitalizm gölgesini satamadığı ağacı keser”. Şimdi Türkiye’de sokak hayvanları için yapılan yasaları, planları görünce biz de şunu ekleyebiliriz, “Kapitalizm, sevimliliğini, sadakatini satamadığı kedileri, köpekleri barınaklarda topluca imha eder”.

[1] https://tr.euronews.com/business/2024/01/17/evcil-hayvan-sektoru-buyumede-yukseliyor
[2] https://www.globenewswire.com/news-release/2024/08/20/2933003/0/en/Pet-Care-Market-Size-Expected-to-Reach-USD-597-51-Billion-by-2033.html?utm_source=chatgpt.com
[3]  https://www.ekonomist.com.tr/makale/yerli-pet-sektorunde-ihracat-atagi-basladi-47275
[4] https://www.humanesociety.org/resources/puppy-mills-facts-and-figures
https://www.aspca.org/helping-people-pets/shelter-intake-and-surrender/pet-statistics