MESEM’in Tarafları Kimler: Patron Mehmet vs. Hepimiz

Selin Erhan17 Aralık 2025

Geçtiğimiz aylarda ülkemiz üst üste gelen, katliam boyutuna ulaşan çocuk işçi ölümlerini konuşmaya başladı. Yusuf Tekin’in katıldığı MESEM çalıştayının protestosu ve o protestoyu gerçekleştiren 16 TİP’li öğrencinin tutuklanması ile birlikte mesele farklı boyutlarıyla tartışılır hâle geldi.

Uzun yıllardır Türkiye’nin önemli bir gündemi olan fakat yeterince konuşulmayan çocuk işçiliği ile bunun devlet eliyle resmileştirilmesi ve fonlanması, liselilerin okullardan koparılıp sermayenin eline teslim edilmesi anlamına gelen MESEM’in, Türkiye İşçi Partisi sebebiyle tartışmaya açılması bizim açımızdan mutluluk vericidir. Gelgelelim, tartışmaların normalde en az iki tarafı olur; ancak konu ülkemizde çocuk işçiliğinin tartışılması ise burada en fazla iki taraf olabilir: Yaşamak için çalışmak zorunda olan milyonlar ve çalışma hayatını belirleyen, hayatta kalmak için hiçbir şey yapması gerekmeyen patronlar.

Bu yazımızda çocuk işçiliği ve MESEM konusunda yazmalara doyamayan patron Mehmet Aksel’in fikirlerine eğileceğiz ve bu tartışmada kendisinin neyi temsil ettiğini sislerin arasından çıkarıp berraklığa kavuşturmayı hedefleyeceğiz.

Mehmet Bey’i tanımaya başladığımız anda gözümüze AKP’nin üniversitelere ve eğitim sistemine açtığı savaştan para kazanmayı hedefleyen girişimi, stratejisi çarpıyor. Kendisinin şahsi siyasi tercihleri ve fikirleriyle ilgilenmiyoruz.
Ne işle meşgul Patron Mehmet? Her çıktığı yerde “herkesin üniversite okumasına gerek yok” demekle meşgul. Kötülüğünden mi böyle söylüyor? Hayır. Mutfak Sanatları Akademisinin (“MSA”) kurucusu, ülkemizde üniversite okumayı fuzuli gören, mesleki eğitim kanallarıyla para kazanan bir patron olduğu için söylüyor. Bu ekonomik stratejisinde varlıklı ailesinin kendisini gönderdiği üniversiteyi bitirememesi ne kadar etkili, onu psikoloğu bilir. Fakat memlekette üniversitelerin niteliksizleştirilmesi, her şehre bir üniversite dikilmesi, akademi ve akademisyene açılan saldırılar, gençlerin okurken çalışmak zorunda kalması, meslek hayatına atılma yaşının giderek düşmesi…

İşte bunlar Patron Mehmet Aksel’in ihtiyacı olan piyasayı yaratıyor: Dört yıl okumaya gerek yok, dört ayda ben seni şef yaparım diyor. Hakkını yememek lazım, dört aylık aşçılık ve pastacılık eğitimlerinden sonra bir o kadar da staj görmeyi zorunlu tutan Patron Mehmet; MSA’nın gönderdiği staj yerlerinde öğrenciye para veriliyor mu, bununla ilgilenmiyor. Daha iyisi de var, MSA eğitimini aldıktan sonra diploma için zorunlu olan stajı yüklü miktarda deneyim biriktirip hiç maaş almadan MSA bünyesinde ya da MSA’nın restoranında da yapmana imkan(!) sağlıyor.

Herhalde Patron Mehmet, koca koca insanları staj adı altında ücret ödemeden çalıştırdığı için MESEM kapsamında beş yüz binden fazla çocuğun haftanın dört günü altı bin lira karşılığı çalıştırılmasına kârsız bir yatırım gözüyle bakıyor. Yetmiyor, patronluğun verdiği utanmazlıkla çıkıp “MESEM aslında iyi sistem, biz kötü uyguluyoruz” ana fikirli bir değil iki değil üç yazı yazıyor.

Patron Mehmet Aksel’in yazılarına geçelim ve inceleyelim. AKP, sık sık, öne sürdüğü bir hadise ülkede kutuplaşma yaratsın ve muhalif kitleler ‘ülke gerçeklerinden’ kopuk görünsün diye, kendi fikrinin bu memlekete ait olduğu, kendisine gelen itirazların ise dış mihraklardan ya da Avrupa’dan kök aldığı anlatısını kurar. İlginçtir ki öne sürdüğü meseleye çok ses çıkmasın, ona muhalefet edenler bile çok da itiraz etmesin istediğinde de aslında o meselenin “bütün dünyanın ve Avrupa’nın” uyguladığı “sıradanlaşmış” bir uygulama olduğu hikayesini anlatır.  AKP’nin sıklıkla uyguladığı bu iletişim taktiğine Mehmet Aksel’in de başvurduğunu görüyoruz. MESEM’i savunurken ortaya koyduğu temel tez, bu uygulamanın Almanya, Hollanda, Finlandiya gibi önde gelen ülkelerde de uygulanan bir mesleki eğitim modeli olduğu ve fakat bizde yarattığı sorunların sebebinin toplum, yetkililer, çocuklar, yetişkinler olarak bu eğitim modelini doğru işletemememizden kaynaklandığı şeklinde. MESEM’in ardındaki niyet iyi, uygulanışı kötüymüş; bir eğitim modeli “katil” olamazmış; sorumluluk, çocukları daha çok düşünmesi gereken “yetişkin aklında”ymış ve devlet, iş dünyası, okullar, STK, akademi ile çocuklar bir araya gelirse mesele çözüme ulaşırmış.

Sırayla gidelim, herhangi bir eğitim modeli teori ve pratiğin bütünlüğünü içermelidir. Mesleki eğitim, meslek edindirme amaçlı bir eğitim modeli olarak karşısında durulacak bir fikir değildir. MESEM ise, henüz stajlarında eğitim hayatlarından koparılıp hayatlarını tehlikeye atan meslek liselilerin başına gelen en kötü şeydir. Neden mi? Mantığı, niyeti, uygulanışı, sebep ve sonuçları yüzünden.

Arkasındaki mantık, ülkemizde AKP’nin yarattığı derin yoksulluktan faydalanmak, sermayenin masraflarından kısmaktır. Niyeti, yoksul ve yoksun ailelerin çocuklarını okul sıralarından alıp ağır iş kollarında ucuz iş gücü olarak kullanmaktır. Uygulanışı, yaratılma mantığıyla tamamen uyumludur. Bu çocukların gönderildiği iş yerlerinde ne bir mesai hesabı, ne yol ne yemek ne iş koşullarına dair bir denetim ya da iş yerinin sağlaması gereken şartlar bulunmaktadır. Her gün artan çocuk işçi ölümleri şöyle dursun, sadece MESEM kapsamında bu yıl 15 çocuğun hayatını kaybetmesi, ihmalin ya da beceriksizliğin bir sonucu değil, modelin başarısıdır. Patron Mehmet ise Finlandiya’nın ortaya koyduğu modelin ne kadar sıkı ve eğitim odaklı olduğunu ifade ederken bizdeki MESEM’in yoksul ve çocuk düşmanı olduğunu gösteren bütün bu bilgilerden yoksun değildir. Gerçekleri, kendi çıkarlarının izin verdiği ölçüde konuşarak hayatta kalan bir patrondur sadece.

Bir eğitim modeli, katil olabilir. Bir devletin Sağlık Bakanlığı, yenidoğan çocukların ölümünden para kazanan bir çeteyi yaratabilir. İş kanunu, işçi düşmanı olabilir. Bir ülkenin bütçesi, halktan çalıp sermayeye teslim edilebilir. Adalet Bakanlığı, kendi halkına savaş hukuku işletebilir. Nasıl mı? Halk için değil sermaye için çalışacak bir devlet yapısıyla, egemenliğini korumak için elindeki tek seçenek baskı ve zorbalık olan bir iktidarla, kendisine karşı gençlerin, kadınların, emekçilerin yan yana gelmemesi için gece gündüz, bizim paramızla çalışan egemenler ile.

“Suçlu kim?” diye sorduğumuzda ise mesleki eğitim öncüsü patronumdan tek bir yanıt alıyoruz: “yetişkin aklı”. Topluma böylesi bir cehaletle, bilimsel nosyondan uzak bakabilmesini, bir de bundan hiç çekinip utanmamasını şaşkınlıkla karşılıyoruz. Kendisi yerine utanıyoruz, ilgili yetişkinlerin yargılanmasını talep ediyoruz.

Bize soğukkanlılık ve sakinlik çağrısı yapan Mehmet Bey, yaptığımız eylemin her bir saniyesinde kendisini gösteren öfkenin milyonların öfkesi olduğunu biliyor olacak ki, telaşını gizleyemeyip konuya dair üç yazı yazmış. O eylemi yapanlar, bu ülkenin en nitelikli ve akıllı gençleri, ülkeyi yöneten akılla kavga ediyorlar. Ellerinin becerisini, bileklerinin kuvvetini, akıllarının gücünü, zihinlerinin yaratıcılığını, kurdukları hayalleri ve bütün geleceklerini bu ülkenin halkıyla yoğuruyorlar.