9. Yargı paketi kapsamında soyadı kanunu tartışmaya açıldı. Arka kapılardan geri alındı fısıltıları duysak da yargı paketi meclis açıldığında görüşülecek. Aile Bakanlığı, kadınlar evlendikleri erkeklerin soyadını almayınca aile bütünlüğü bozuluyor şeklinde bir açıklama yaptı. Nasıl bir aile yapısı, aynı soyadını taşımayan partnerlerden oluştuğunda bozulur?
İki kişinin sevgiyle kurduğu derin bağa dayanarak hayatı birlikte yaşama kararı alması, ailenin temeli değil belli ki. Aile olmak için devletin buna onay vermesi gerekiyor. Hatta birbirini seven iki kişi eşcinsel ise, devletin onayını bile alamıyor. Bugün biz evliliği aşkın emaresi olarak görsek de evlilik her zaman böyle oldu. Kadınlar mülk olarak alındı, evlilikler toprakları birleştirmenin bir vesilesi oldu ve bu topraklar her zaman erkeğin oldu. Bizim bugün bildiğimiz anlamda ailenin kökeni, erkeğin tahakkümündeki sömürü düzeninden ibaret demişti Engels ve eklemişti; familia[1] kelimesi erkeğe ait ev kölelerinin toplamına deniyor. Soyadı ise, mülkiyetin erkek soyundan aktarılmasını yasalarla koruma altına alan bir kanun. Kadınlar evlendikleri erkeklerin soyadını almadıklarında aile reisine ne olur?
Kazanılmış haklarla birlikte, kadınlar artık mülk edinebiliyor, miras bırakabiliyor. Yani artık soyadı doğrudan mülkiyet aktarımını erkeğin himayesine bırakmıyor. Ancak erkek soyundan kurulan aile yapısı, aile “değerleri” ile birlikte toplumun en küçük birimi olarak varlığını sürdürüyor. Aile içindeki basit iş bölümü, erkeğe eve ekmek getirme, kadına ise evin ve çocukların bakımını üstlenme görevlerini veriyor. Sermaye gücünü erkeğe veren ailedeki bu basit iş bölümünün elbette toplumsal yapıda bir karşılığı var. Erkeğin sermayeyi, ticareti, orduyu ve siyaseti elinde tuttuğu, kadınların kamusal alandan ve toplumsal karar mekanizmalarından dışlandığı kapitalist toplumlar devamlılığını büyük oranda cinsiyetçi iş bölümüne, yani cinsiyet rejimine borçlu. Sistemin devamlılığı için de erkeğin ailede ve toplumda bazı ayrıcalıklara ihtiyacı var.
Connel bu ayrıcalıkları “patriarkal pay” olarak tanımladı.[2] Patriarkal kapitalizm öncelikle serbest ekonomideki serbestliği erkeklere tanıdı. Yönetim becerisi, otorite kurma kabiliyeti gibi toplumsal cinsiyet rolleri ile üst sınıf erkeklere sermayeyi, dolayısıyla sınıf gücünü elinde tutma ayrıcalığı tanıdı. Aynı zamanda eğitim ve meslek edinme şansları kadınlara oranla daha fazla olduğundan sınıf atlama fırsatlarından öncelikli olarak yararlandılar. Bu sayede bir “erkeklik onuruna” da kavuştular. Zeki, ileriyi görebilen, analitik, soğukkanlı, cesur ve aklınıza gelebilecek kabul görmüş tüm değerler erkeklere hediye edildi, edilmeye devam ediyor. Sermayeyi, dolayısıyla gücü elinde tutacağı vaat edilen ama sınıfsal olarak mümkün olmayan, mülksüz erkeğe ne oluyor? Onlar patriarkal paydan ne alabiliyor?
Mülksüz erkeklerin kapitalist piyasada çalışacak bir iş buldukları her koşulda emeklerini satmaya razı olmalarının arkasındaki önemli saiklerden biri, kapitalizmin sınıfsal sömürü ilişkilerine aldırmadan, ancak çalışarak (para kazanarak) sahip olabilecekleri bu “erkek ayrıcalığı”nın peşinden koşmalarıdır. Mülksüz bir erkeği bulduğu her koşulda emeğini satmaya razı hale getiren sınıf bilinçsizliği durumu aslında erkeklik gereği olarak yaşanır. Bir erkek bu sayede ekmek parası kazanmak sınavından başarı ile geçerek kendisini erkek olarak topluma kabul ettirebilecek, bir kadına ve çocuklara “sahip olabileceği” bir konuma gelerek erkek olabilecektir.[3]
Bugün yaşadığımız ekonomik krizin boyutları ortada. Yüksek kiralarla birlikte gelen barınma krizi, çocukların eğitim masraflarının karşılanamaz durumda oluşu, hatta çocukların direkt açlıkla imtihan edildiği bir dönemdeyiz. Aile reisi erkeğin eve ekmek getirebilmesi bugün neredeyse imkânsız. İşe giden erkek her gün daha ağır koşullarda çalışıp daha az maaşla geri dönüyor. Hükümetin ekonomik krize dair yakın zamanda herhangi bir önlem almayacağı da ortada. Ancak başka çözümleri var.
Temmuz ayında bir ara zam beklenirken çıkan bir haberdi soyadı kanunundaki değişim. Sancar’ın işaret ettiği erkeklik inşasının sınıf bilinçsizliği ile erkeklik krizine dönüştüğü dönemde. Çalıştığı yerden eli boş dönen, iş yerinde insanlık dışı şartlarda çalıştırılan ve sistemi değil de kendini yetersiz gören aile reisine bir çeyrek altın takıldı: Kadınlar ve çocuklar erkeğe aittir, erkeğin soyadını alır. Hükümetten aile reisi erkeğe bir düğün hediyesi, evlilikte “sözün ve gücün sahibi” erkeğe ihtiyacı olduğunda kullanması için sembolik bir sermaye. Elbette, eğer soyuna aktarabileceği herhangi bir mirası yoksa soyadını taşımasının maddi olarak bir karşılığı yok ancak, sermaye maddi varlığından ziyade verdiği tahakküm gücü nedeniyle arzulanır. Soyadı hakkı olarak takılan bu çeyrek altın mülksüz erkeğe ailede söz sahibi olma, çocukları ve kadını kendine tabii kılarak bedenlerini ve emeklerini sömürebilme, her türlü şiddeti uygulayabilme imtiyazları ile maddi sermayeden alamadığı gücü sunar. İktidar bu sayede sınıfsal bir başkaldırıyı süspanse ederek erkeği emeğini satmaya razı edebiliyor. Aile bu nedenle de AKP rejiminin en güçlü silahlarından biri oldu.
Türkiye’deki kapitalist sistem ekonomik krize yol açtığı zamanlarda “aileyi korumaya” yönelik çözümler bulundu, bulunmaya devam ediyor. Bunun hala güncelliğini koruyan bir diğer örneği İstanbul Sözleşmesi’dir diyebiliriz. İstanbul’da imzalanan ve pek çok Avrupa ülkesinde geçerli olan sözleşmeden de bir gecede çıkılmıştı. Sözleşme, özellikle cinsiyet, cinsel yönelim, medeni durum, cinsiyet kimliği gibi temellere dayalı ayrımcılığı yasaklamaktaydı. Bekar kadınlara ve LGBTİ+ bireylere sağladığı koruma maddeleri ile, kadınları erkeğe mahkûm etmeyen, LGBTİ+ bireylerin varlığını tanıyarak geleneksel aile kabulünün dışında yaşamaya imkan verilen bir yasaydı. Sözleşmeden çıkılma tarihi ise 2021.
2021 yılı, pandeminin etkisiyle ülkede yaşanan ekonomik krizin ciddi anlamda alım gücünü etkilediği zamandı. İnsanların isyan ettiği, geçim sıkıntısının gündelik hayata vurduğu bir zaman diliminde, yine aile bütünlüğünün bozulması gerekçesi ile bir gecede çıkıldı. Aile reisi erkeğe, ekonomik kriz zamanında aile içi şiddet uygulama ve hatta haksız tahrik indirimiyle cinayet hakkı[4] verildi. Bugün giderek artan bir ivmeyle pek çok kadın cinayeti davası, erkeğin “erkeklik onuru” zedelendiği gerekçesiyle erkekten yana kararlarla sonuçlanıyor.
Erkeğe verilen soyadı hakkı, şiddet hakkı, sömürü hakkı sınıflardan bağımsız olsa da toplumda sermaye üstünlüğü olmayan erkek için sahip olabileceği yegane ayrıcalık konumunda. Meselenin ilginç tarafı ise toplumdan doğrudan böyle bir talebin olmaması. İstanbul Sözleşmesi için de Soyadı Kanunu için de doğrudan halkın talebi olmadı. Ekonomik krize paralel olarak, AKP hükümeti tarafından aile değerleri bozuluyor söylemi ortaya atıldı ve destekçiler yaratıldı.
Connel’in tanımını yaşatır biçimde pratik hayat deneyiminden bağımsız olarak, hükmetmeye yönelik bir hegemonik erkeklik inşası kuruluyor. AKP rejiminde hegemonik erkeklik tarifi baskıcı, muhafazakâr, şiddet eğilimli ve ailenin reisi. Bu erkeklik biçimi toplumdaki ezen-ezilen dinamiğinde ezilen erkeği şiddet gücüyle ezen tarafa koyabiliyor. Bu sayede aile erkeğe, erkek hükümete itaat edebiliyor. Rejimin gözünde egemen güç de egemen gücü yıkabilecek toplumsal direniş de erkek. Soyadıyla erkeğe verilen bu çeyrek altını pek çok aile reisi keyifle taşıyacak, eşini ve çocuğunu sömürmek için bozdurup harcayacaktır. Aile Bakanlığı’nın açıklaması bu yanıyla doğru, kadınların soyadlarına karar verebilmesi erkeğin egemen olduğu aile bütünlüğüne zarar veriyor. Kadınlara kocalarına ait olmadıklarını hatırlatıyor. Ancak büyük bir etkisi yok. Güçlü bir toplumsal direniş için hegemonik erkekliği yıkmaya, bu erkekliği yıkmak için de biz bu oyunu bozarız diyen müşterek feminist direnişe ihtiyaç var.
Ya hep beraber ya hiçbirimiz.
[1] Engels, F. (2016) Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. İstanbul: İş Bankası.44. [2] Connell, R. W. (1998). Toplumsal Cinsiyet ve İktidar; Toplum , Kişi ve Cinsel Politika. İstanbul: Ayrıntı Yayınları. [3] Sancar S. (2013). Erkeklik: İmkansız İktidar; Ailede Piyasada ve Sokakta Erkekler. İstanbul: Metis Yayıncılık. 64. [4] Atılgan E.Ü. (2024) Haksız Tahrik; Bir Erkeklik Hakkı. İstanbul: İletişim.