Saray Rejiminin Yeni Paradigması mı? Kentleş, Uyumlan, İtaat Et

Birtan Altan26 Temmuz 2025

Barış bu topraklara lazımdır. Belki de her şeyden çok. Çünkü savaşın bedelini en çok yoksullar, emekçiler, kadınlar ve çocuklar ödedi. Bu nedenle barışa dair her söz umut taşır. Ancak tıpkı adalet gibi, barışın da bir içeriği olmalı. Aksi takdirde barış denen kavram, bir içerikten bağımsızlığı sonucunda uzun yıllara yayılan bir yoksullaşmanın sessizliği haline de gelebilir. Bugün barışı konuşurken, onu kimlerin ne şekilde kullandığını, barışı kim için, kimlerle birlikte istediğimizi de sorgulamak zorundayız. Sermaye sınıfı ve siyasal temsilcileri için “barış” ne anlama geliyor, hangi amaçlara hizmet ediyor örneğin?

Kimlik Tanıma mı, Sisteme Uyum mu?

Son haftalarda rejimin iki önemli aktörü dikkat çekici açıklamalar yaptı. Devlet Bahçeli “Cumhurbaşkanı yardımcılarından biri Kürt, diğeri Alevi olsun” dedi. Erdoğan ise Diyarbakır’da “Türk, Kürt, Arap işbirliğiyle yeni bir yüzyıl kuracağız” diyerek benzer bir mesaj verdi. Bu sözler yalnızca sembolik bir önem taşımıyor: Kürt meselesinin sistem içi çözüme tabi tutulmak istendiği, genç Kürt nüfusun siyasetsizleştirilip ekonomik entegrasyon yoluyla düzene dahil edilmek istendiği bir döneme giriyoruz, bunun da ifadesi aynı zamanda.

Devletin Doğu politikasında güvenlikçi çizginin yanı sıra, artık ekonomik entegrasyoncu bir hat da öne çıkıyor. Genç Kürt nüfus kentlileştiriliyor, sanayi ve hizmet sektörlerine dahil ediliyor, emeği ucuzlatılarak sistem içine çekiliyor. Bu strateji, toplumsal muhalefeti bastırmanın bir aracı haline gelmiş durumda. Yakında bölgede büyük teşviklerle açılacak organize sanayi bölgeleri, istihdam kampanyaları ve altyapı yatırımları bu dönüşümün araçları olacak. Bu tablo, Kuzey Irak’taki kapitalistleşme modeline büyük ölçüde benziyor: Orada da Kürt kimliği görünür kılınmış ama siyasal haklar bastırılmıştı. Bunun sonucu olarak da genç işsizlik %35’in üzerine çıktı, bölge bir neoliberal yatırım sahasına dönüştü.

Depolitize Gençlik ve Emek Rejimi

Türkiye’de de durum bundan pek farklı değil. TÜİK’e göre Güneydoğu Anadolu’da işgücüne katılım oranı %45,7; ülke ortalaması ise %53,2. Bu tablo, genç Kürt nüfusun hem işsizliğe hem de ucuz emek rejimine mahkûm edildiğini gösteriyor. Bu durumun değişmesi yalnızca barış söylemiyle değil, örgütlü işçi sınıfı mücadelesiyle mümkün olabilir. Görünen o ki “beka sorunu”ndan “uyum sorunu”na hızlı bir geçiş yaşanıyor. Bu geçişin şifrelerini çözmek için genç, dinamik ve politize Kürt nüfusa odaklanmak gerekiyor.

Sistemin hedefi net: Çalışan ama susan, sendikasız ama sadık, kimliğinin görünür olduğu ama siyasal anlamda etkisizleştirilmiş bir gençlik. Örgütlü değil, maaşlı. Taleplerin yerini kredi kartı borçları alsın isteniyor.

Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamaları birlikte okunduğunda, ortaya çıkan tablo bir kapsayıcılıktan çok yeni bir uyum rejiminin habercisi. Mesaj açık: Kürt olabilirsin; ama siyaset yapma. Alevi kalabilirsin; ama taleplerini dile getirme. Arap olabilirsin; ama sessiz kal. Yani temsiliyet kültürel düzeye, kimlik politikalarına hapsedilirken, politik haklar da iyice sistem dışına itiliyor.

Bu söylemler yalnızca iç siyaseti değil, aynı zamanda bölgesel sermaye stratejilerini de güvence altına almayı hedefliyor. Türkiye’nin Kuzey Irak, Suriye ve Körfez’le kurduğu enerji ve ticaret hatları, bu “etnik uyum” söylemleriyle meşrulaştırılıyor.

Gerçek Barış Adaletle Başlar

Barıştan yanayız. Bu duruşumuz hep aynıydı; değişmeyecek de!. Ancak rejimin iki sözcüsünün kamuoyunda “barışçı açılım” gibi sunulabilecek açıklamalarına temkinli yaklaşmak zorundayız. Barış, adaletle anlam kazanır. Aksi takdirde yalnızca bir boşgösterendir.

AİHM kararlarına rağmen Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ gibi halkın seçilmiş temsilcileri hâlâ tutuklu. Cezaevlerinde 400 bini aşkın insan var; kapasite %34 aşılmış durumda. Binlerce kişi siyasi nedenlerle içeride: Gazeteciler, öğrenciler, belediye başkanları. Barış, cezaevlerinin boşaltılmasıyla, halkın iradesinin tanınmasıyla, tutukluların serbest bırakılmasıyla başlar.

Tüm bunlar olmaksızın Bahçeli ve Erdoğan’ın açıklamaları, gerçek bir birliğe değil, ancak yeni bir itaat biçimine işaret edebilir. Eğer yeni rejimde Kürt gençlerinin kaderi politik özneleşme değil de ekonomik nesneleşme olacaksa, buna karşı işçi sınıfının birleşik ve örgütlü mücadelesi tek çıkar yoldur. Sistemin “vardiyalı gençliği”, en iyi yanıtı örgütlü vardiyalarla verebilir.

Gerçek barış, çatışmaların bitmesiyle değil, adaletin sağlanmasıyla gelecek. Alevilerin, Kürtlerin, Arapların bu ülkede eşit yurttaşlar olarak yaşayabilmesi için yalnızca kardeşlik değil; hakikat, adalet ve temsil gerekir. Barış, işçi sınıfı için bir hükümet takviminden ibaret değildir, olamaz; bir hakikat rejimi olmalıdır. Ve bu rejim, ancak eşitlik, özgürlük ve sosyalizm temelinde kurulabilir.