Şili’de Ne oldu? Parlamenter Soldan Aşırı Sağa Geçiş

Ertan Erol28 Aralık 2025

2019’da Santiago’da metro ücretlerinin arttırılmasına karşı liseliler arasında başlayan ücret ödememe ve istasyon işgal eylemleri, kısa sürede daha sonraları ‘toplumsal patlama’ olarak adlandırılacak olan ve 2020’nin ortalarına kadar devam edecek bir isyan dalgasına dönüşmüştü. Aslında metro ücretleri liselileri kapsamıyor olsa da eylemler mevcut ekonomik ve toplumsal eşitsizliklere karşı bir tepki halini almakta gecikmemişti. 36 kişinin hayatını kaybettiği, 12 bine yakın kişinin yaralandığı, 28 bin kişinin ise gözaltına alındığı bu eylemler ortaya çıkış sebepleri kadar ürettiği sonuçlar açısından da önemli unsurlar barındırmaktaydı.

Ancak kısaca ifade etmek gerekirse, Şili, sermayenin kurumsal olarak korunduğu, ekonominin oligopoller tarafından yönlendirildiği, su gibi kamusal kaynakların büyük endüstriyel tarım şirketleri tarafından gasp edildiği, sosyal refah devleti uygulamalarının asgari seviyede kaldığı bir ülke olarak Latin Amerika’da gelir adaletsizliğinin en derin ve kronikleşmiş olduğu bir örnek durumunda. Sermayeye siyasal sistem tarafından sağlanan hukuki korumanın en önde gelen mekanizması ise Pinochet’nin 1980 Anayasası olarak görüldüğünden, 2019 sosyal patlamasının en somut sonucunun bu Anayasanın değiştirilmesi talebinin toplumsal düzlemde güç kazanması olduğu söylenebilir.

2019’un bir başka sonucu ise bu Anayasal talebin bir parçası görülebilecek bir biçimde sol ittifakın adayı, öğrenci hareketi lideri Gabriel Boric’in Kasım 2021’de başkan seçilmesi olacaktı. Boric’in başkanlık dönemine ise iki mesele damga vuracaktı. Birincisi 2021’de oluşturulan Kurucu Meclis’in taslak Anayasasının onaylanması ve 1980 Anayasasından kurtulmaktı. Her ne kadar Boric Anayasa tartışmasının gündemi domine etmesini engellemek istese de kurucu meclisin çalışmaları ve dünyanın en ilerici ve eşitlikçi Anayasası olarak sunulan taslak Anayasanın 2022’de gerçekleştirilen halk oylamasında yüzde 62 ile reddedilmesi iktidarın hanesine ister istemez bir kayıp olarak yazıldı. Boric’in Kongre içerisinden başlattığı süreç sonucunda mevcut Anayasayı koruyan ama güncelleyen reform taslağı da yüzde 55’lik bir oy oranı ile reddedildi. Özetlemek gerekirse 2020’de yüzde 78 oy ile 1980 Anayasası değişmeli diyen Şili halkı soldan ve sağdan gelen iki Anayasal projeyi de reddetmiş oldu.

Anayasa meselesinin Boric dönemine damga vurması kadar, güvenlik sorunlarının artarak ülke gündeminde yer alması da ikinci temel konu oldu denilebilir. Önce ülke güneyinde tarihsel arka planı köklü olan Mapuche yerlileri ile yaşanan çatışmalar, ‘sol hükümet’ döneminde ordunun ve polisin elini zayıflatacak kararlar alınması sebebiyle güvenlik zafiyeti yaratıldığı argümanının ileri sürülmesine sebep oldu. Boric’in Mapuche yerlilerine karşı güvenlikçi bir pozisyon takınması ise ittifakı oluşturan ana unsurların kendisinden uzaklaşmasına sebep oldu.

Asayiş olaylarındaki artış uyuşturucu kartellerine bağlanırken, bu kartellerin ülkedeki Venezuelalı, Bolivyalı ve Haitili göçmenler tarafından yönetildiği yönündeki eleştiriler hem hükümeti göç meselesinde esnek davranmakla suçlamaya neden olurken hem de ülkedeki sorunları basit bir göçmen karşıtlığı üzerinden tanımlamayı mümkün kılıyordu. Bu bağlamda Şili’de ortalama seçmen profilinin ülkedeki en önemli sorunları güvenlik, göç ve ekonomi olarak görmesi sağlandı.

Güvenlik ve asayiş meselesinin ülke gündeminin merkezine oturması sadece merkez sol için değil aynı zamanda merkez sağ için de siyasal tartışmanın yönünü belirleme olanağından mahrum kalmak anlamına geliyordu. José Antonio Kast gibi merkez sağın içinden çıkmış ancak her zaman en sağ kanadı temsil etmiş siyasi figürler için bu güvenlik tartışmaları bulunmaz bir fırsat oldu. Hatta Arjantinli ultra-liberal Javier Milei’in Nazi versiyonu Johannes Kaiser gibi siyasetçilerin yükselmesi de mümkün oldu. Seçimlerde yüzde 14 oy alarak dördüncü sıraya yerleşen Kaiser, José Antonio Kastın bir önceki seçimlerdeki kampanyasına benzer bir kampanya yürüttü. Artık aşırı-sağın alametifarikası haline gelmiş olan kültür savaşları paketine ultra-liberal bir ekonomik program ekleyen Kaiser’in yeni dönemde daha aktif olacağı beklenebilir.

Son seçimlerde Boric’in çalışma bakanı olan ve Şili Komünist Partisi üyesi Jeannette Jara’ya ikinci turda yüzde 16’dan fazla bir fark atarak başkan seçilen José Antonio Kast ise daha önceki seçimlerde yürüttüğü kampanyalardan daha mutedil bir dil seçmeyi tercih etti. Kast, Pinochet dönemi, toplumsal cinsiyet, LGBT+ hakları, kürtaj gibi konulardaki ilkelerinden vaz geçmediğini belirtse de bu konuları seçimin gündemi haline getirmekten kaçındı. Orta sınıflara yönelik asayişin ve ekonominin bozulduğu mesajına sadık kalan Kast aslında merkez sağ ve solun dışında alternatif bir aday görüntüsü çizmeyi başardı. 2019’daki toplumsal patlamanın yükselttiği dalgada ülke tecrübesiz ve beceriksiz solculara emanet edilmiş, mevcut durumda sert bir yumruk ile düzeni sağlamak görevi de Kast’a verilmişti.

Sol açısından ise seçimler felaket senaryosu ile sonlanmasa da ülkenin demokrasiye dönüşünden sonraki en kötü seçim sonucu elde edilmiş bulunuyor. Hiç şüphesiz akıllara Boric hükümetinin iç işleri bakanlığı görevini yapan ve Jara’ya karşı sol ittifakın aday adayı olarak mücadele eden merkez soldan Carolina Tohá aday olsaydı aynı sonuç alınır mıydı sorusu geliyor. Jara’nın Şili Komunist Partisinden geliyor olmasının Kast’a oy vermek istemeyebilecek sağ seçmeni yabancılaştırdığını iddia edenler mevcut. Ayrıca oy vermenin ilk defa zorunlu kılınması nedeniyle, aslında Kast’a oy vermek için sandığa gitmeyecek seçmenin mecburen sandığa gittiğinde oyunu solu cezalandırmaktan yana kullandığı görüşünü savunanlar da var.

Sebepleri ne olursa olsun, güvenlikçi, göçmen karşıtı ve sert politikaların gerekliliği üzerinde yürüyen bir seçim atmosferinde kazananın aşırı-sağ olması şaşırtıcı değil. Ülkenin önündeki mevcut ekonomik sorunlar, gelir adaletsizliğindeki eşitsizlik, yoksulluk gibi konuların ise güvenlikçi politikalar ile çözülebileceğini düşünmek güç olacaktır. Demokrasiye geçişten sonra iyi kötü işleyebilmiş olan kurumların Kast’ın demir yumruğuna ne kadar dayanıp dayanamayacağını ise zaman gösterecek.