Süreç’i Yönlendiren İki Çizgi

Can Atalay18 Mayıs 2025

“SİLAHLARA VEDA, SİLAHSIZ DEMOKRATİK SİYASET” – “BENİ SEÇİN, SONRA …”

Silahsız siyaset çağrısının devamında PKK’nın kendini feshettiği açıklaması geldi. Önümüze henüz nasıl ve ne ölçüde çözümleneceğini bilemediğimiz yığınla soru ve sorun bıraktı.

İsmi konulsun ya da konulmasın, varlığı kabul ya da reddedilsin bir süreç yaşanıyor. Önemlidir. Devamı için yanıtlamamız gereken sorular var: Siyasetten silahın çıkarılması yeni bir başlangıç noktası olabilir mi? Kürt siyasetinde silahın terki Kürt demokratik hareketinin de içinde olduğu toplumsal muhalefet için yeni bir duruma işaret edebilir mi? Feshin hemen ardından Kürt sorununun çözümü üzerine siyasal pozisyonları mı çarpıştıracağız ya da silahların terk edilip demokratik siyaset ana eksen olarak belirlenirken her fikrin özgürce, sansürsüz kendini ifade edeceği bir ortamı mı teşvik edeceğiz? Yıllardır Kürt Sorunu’nun derinliğiyle ters orantılı olarak görüşlerin ve önerilerin bastırıldığını, engellendiğini dikkate almayacak mıyız?

Bir diğer önemli soru da demokrat olmayanlarla “demokratikleşme” hedefiyle bir süreç yaşanabilir mi? Öyle ya; hukuk, hak ve özgürlüklerin genişletilmesi, kamusal alanda ve siyasette “olağan görülen birçok konunun” tartışılacağı bir ortam, otoriter bir yönetim altında nasıl oluşturulabilir?

İkinci soruya açık bir yanıtımız yoksa kararsız kalmak kaçınılmazdır.

Yanıt için öncelikle inisiyatifin nereden geldiğine bakmalıyız. Eğer Kürt siyasi hareketi “silahın, bundan böyle taleplerimi savunmama bir katkısı yok, başka bir tarza yönelmeliyim” kararını verip adımlar atmasaydı Süreç hiç başlamayabilirdi. Süreç’in ayırt edici ana karakteri budur ve önemlidir. Aynı biçimde çözüm bekleyen sorunların büyüklüğüne karşın aşılmasının garantisini de Kürt siyasetinin “silahsız siyaset” kararında ısrarı sağlayacaktır.

Yinelersek, Kürt siyasetinde geniş kabul gören “silahın işi bitti” kararı olmasaydı Süreç ne başlardı ne de devamına güvenle bakılabilirdi.

Şimdi, çözüm için her fikri her öneriyi kamuoyunda tartışma zamanıdır. Artık talepler için zorlamaların arkasına silah konulmayacaktır. Atılan adımın –sıçrama demek daha doğru– kıymetini bilmek, toplumsal muhalefet için açtığı alana dikkat çekmek önemlidir. Bugünden gündemi belli bir sıralamayla konuşmak, uzun vadede mutabakatlarla çözümlenecek sorunlar yığını içinde kaybolmamayı gerektirir.

Sorunun yapısı ve kapsamı gereği zor ve kolaylıkla uçlaşabilecek tartışmalar bizleri bekliyor. Aynı zamanda iktidar hesaplarıyla yönlendirilmeye çalışılan süreç de bizleri bekliyor…

Önceliğimiz Ne Olmalı?

Kürt halkının demokratik hakları için mücadele”de bundan böyle demokratik siyasetin esas olduğu fikriyatı Kürt siyasal hareketinin artık genel kabulüdür. Kürt demokratları, Türkiye’de hak mücadelesinde “silahın” yeri olmayacağını ilan etti. Önemlidir. Hareket kendisine yeni bir yol, yeni bir strateji belirledi. Önemlidir. Hareketin silah konusundaki genel mutabakatı gösteriyor ki, sürecin karşılaşacağı muhtemel sorunlar, darboğazlar ne olursa olsun bundan böyle “silahsız siyaset” yönünde ilerleyecektir. Önemlidir.

Bilgiye dayalı konuşamasak da geçerliliği yüksek varsayımlarımız olabilir. “Yetkililerin” izole edilmiş bir ortamda yaptıkları uzun görüşmelerde kimin kimi ikna ettiğine ilişkin muhtelif tezler öne sürülebilir. Ancak İmralı’nın çağrısına hareketin kısa sürede ve geniş bir mutabakatla yanıt vermesi üzerinden “silahsız siyaset”in hareketin önceliği olduğunu söylemek zor olmaz. Daha önce de birkaç kez bu yönde girişimlerin olması ve önemli bir aşamaya gelmesi de “silahsız siyaset” arayışlarına işaret etmekteydi.

İmralı’yla somutlanan açıklık sonrasında “rejim siyaseti”nin devreye girmesini izledik. İktidar blokunun ortak bir kararı var mıydı, birileri zorlama mı yaptı, ön mü aldı benzeri bilemediğimiz konular üzerine spekülasyonu gerekli görmüyorum. Onun yerine çok net bildiğimiz bir durumu esas alabiliriz: Cumhur İttifakı için beka sorunu kendi iktidarı sorunudur. Her önemli toplumsal sorunda tutumunu kendi iktidarı için değeri nedir prizmasından geçirerek belirler. Duruma bu bakış açısıyla müdahale ettiğini ve adımlar attığını öngörebiliriz. Her alanda Anayasasız bir “ikili hukuk/ikili işleyiş” kuran bir iktidarın Kürt Sorunu’na gelince farklı önceliklerle davrandığını düşünmek yerinde olmaz. Ancak yinelemeliyim, öncelikli olan “silahlara veda” kararıdır, “rejimin siyaset hesapları” bir mücadele alanıdır.

Hangi Akıl: “Devlet” veya “Rejim”?

Sıkça dile getirilen “devlet aklı”ndan bahis açılıyor. Soracağımız sorular var: Otoriter yönetimlerde otoriterliğe rağmen uzun erimli planlama yapan bir devlet aklı ne derece mümkündür? Veya: Ülkenin önünü tıkayan temel sorunların çözülmesi, ülkenin önünün açılması için devreye giren hangi “devlet aklı” Kürt hareketi ile yakınlaşırken ülkenin toplumsal muhalefetine savaş açar? Varlığını “ikili hukuk/ikili işleyiş” üzerine kuran keyfi yönetime dayanan bir iktidar nasıl olabilir de iktidarının dayandığı temelleri sarsacak uygulamaları hedefleyebilir?

Ünlü sözdür: Bazen önem verdiklerinizi korumak için başkaca her şeyi değiştirmek zorunluluk olabilir. Acaba “rejim”in uğruna her şeyi değiştirmeyi göze aldığı, muhafaza etmek istediği “temel öncelik” ne olabilir ki?

Devreye girenin açık biçimde “rejim aklı” olduğunu söyleyebiliriz. Kürt hareketinin “silahı dışarda bırakarak yeni bir siyaset kurma” kararlılığını kendi argümanlarıyla takdim etmeye başladılar ve durumdan bir zafer çıkartma çabasına girdiler. “İnsanlıkta ısrar, sosyalizmde ısrardır” diyen bir açıklamayı bile hararetle alkışladılar. Çünkü toplumsal tabanlarının hızla daraldığı bir dönemde iktidarları için yeni güçler devşirme derdindeydiler.

Kürt hareketi sözcülerinin “bir al-ver süreci yaşamıyoruz” sözlerini dikkate almak gerekir. Birincisi, esas olarak kendi kararları yönünde ilerliyorlar. İkincisi, elbette ülkemiz için de çok önemli adımların kolaylaştırılması için iktidarın da zorunlu olarak adımlar atması gerekir. Silahsız bir siyasal ortamın tek bir kararla oluşabileceğini, hiçbir yasal ve idari açılım olmadan ilerleyebileceğini varsaymak nasıl düşünülebilir? Zorunlu olarak yapılması gerekenleri “bir şey vermek” olarak değerlendirmek abestir.

Süreç”in bu aşamasında bir Suriye başlığı açmak hayırlara vesile olmaz. Birçok bakımdan önemli bir başlıktır. Suriye’deki gelişmeler ve muhtemel yönelimler üzerine ittifaklar bölgede ve bölge ülkelerinin iç siyasetinde belirleyici ihtimaller içermektedir. Dikkatle izlenmelidir. İktidarın başlangıçtaki beklentisi, “silahsızlanmanın” Suriye’yi de kapsayacağı ısrarının bir karşılığının olamayacağı görüldü. Büyük ölçüde iktidar da SDG/YPG/PYD konusunu Türkiye üzerinden değil Suriye’nin bir iç sorunu olarak ele almayı kabullenmiş görünüyor. Süreç kalıcılaştığı ölçüde, Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne karşı belirlenen ‘kırmızı çizgi’ler bölgesel gelişmelerle nasıl silikleştiyse aynı durumun Suriye için de yaşanacağını da öngörmek fazla mı iddialı olacaktır?

Olanak mı Tehlike mi?

Bir “devlet aklı”ndan değil de “rejim aklı”ndan söz ettiğimize göre “iktidarda kalmak ve iktidarını sürdürmek”ten söz ediyoruz demektir. Kürt siyasetinin silahsız siyaset kararı ülkemizin demokratikleşme süreci için ne kadar önemli ve ön açıcı ise “rejim aklı”nın müdahalesi de o derece de sorunludur.

Toplumsal tabanı her geçen gün daralan bir rejim, toplumsal etkisi ve oyu çok sınırlı hale gelen mevcut ittifaklarıyla, yükselen toplumsal muhalefetle baş edemeyeceğini açık seçik görmekte. Yeni ve güçlü bir oy tabanına sahip ittifakla kendisini genişletme niyetinde. Bu yönde “hukuka dönüşe, demokratikleşmeye, normalleşmeye kapı açmadan” tavizler vermeye hazır görünmekte.

Toplumsal muhalefet, “rejim, demokratikleşmeden varlığını sürdürmek için yeni ittifak çabası”nda sonuç alabilir mi, sorusunu tartışıyor. Yerinde bir tartışma. Ancak yanıt için önce başka bir soruyu yanıtlamalıyız. Toplumsal muhalefet, Kürt siyasetinin hak mücadelesini demokratik zorlamalarla sürdürme açılımını da kapsayıp kendisini genişleterek iktidar yürüyüşünü güçlendirmeye hazır mı?

Ne iyi ki, “evet, hazırız” yönünde olumlu sesler daha güçlü çıkıyor.

Kürt hareketine ilişkin rejimin değerlendirme ve yaklaşımını dikkate almak zorunludur, ancak öncelikli değildir. Çok sayıda açmazı olduğunu rejim de biliyor. Bu nedenle birçok başlığa –Suriye, demokrasi, hukuka dönme çağrıları– tahammül ediyor. Aynı durum tersinden Kürt siyaseti için de geçerlidir. Silahsız siyasetin geçiş döneminin en önemli muhatabı iktidardır. Kurulacak ilişkiler, diyaloğun sürmesi önemlidir. Dar boğazlardan geçerken sonraki gündem maddelerini öne çıkartmamak, günün önceliklerine ağırlık vermek yerindedir.

Kürt siyasetinin tam adı “Demokratik Kürt Hareketi”dir. Türkiye’nin kalıcı demokratikleşmesi yönünde ilerlemeler olmadan hiçbir talebi garanti altında değildir. Ülkenin demokratikleşmesi de Demokratik Kürt Hareketi’yle ortaklaşmadan ilerleyemez.

Zorunlu ilk adımlar…

Türkiye İşçi Partisi Genel Sekreterlerinden, Diyarbakır Milletvekili, yılların Kürt siyasetçisi Tarık Ziya Ekinci, 2010’lardaki çözüm sürecinin tam ortasında “fiili durumlar üzerinden ilerlendiğini, bunun her an geri dönüş tehlikesi oluşturduğunu ve Kürt tarafı için vahim sonuçlar doğurabileceğini” söylüyordu. Haklı çıktı.

2010’lardan farklı olan, Kürt siyasetinin “silaha dönüş” yolunu kapatmakta kararlı olmasıdır. Bu durum iktidar bakımından kulağının üstüne yatma, olmayacak işleri zorlama tehlikesini doğurduğu gibi toplumsal muhalefete de “silahsız siyaset”i kalıcılaştırmak gibi önemli sorumluluklar yüklemektedir. Gün, faaliyet ve tartışma önceliklerini “silahsızlık” ortamını önceleyerek belirleme günüdür.

Fiili durumlar her zaman tehlikelidir. Mayınlı arazide yürümektir. “Barış”ın ilk gereği hukuktur. Hukuk için Meclis olaya el koymalıdır.

Yasal ve idari çerçeveyi Meclis’te ve Meclis üzerinden netleştirerek ilerletmek yaşamsaldır. Konunun esasının güvenlik sorunu olduğunu, bu nedenle açık görüşmelerin sürece zarar vereceği bir demagojidir. İstenildiği gibi at oynatmanın bahanesidir. Diğer yandan niyet ne olursa olsun “Meclis’te neyin müzakeresi olacak” demek de silaha devam anlamına gelmektedir.

Kürt Sorunu geniş bir toplumsal mutabakat gerektiriyor. Meclis zemininde bir mutabakat hem süreci garanti altına alacak hem de toplumdaki düşünsel dönüşümün ve uygulamaların önünü açacaktır.

Elbette bugünden başlayarak atılabilecek birçok adım var. Ertelenmeyecek, hemen peşine düşülmesi gereken ve başarılabilecek hedefler var. İhmal ve erteleme gerekmez. Ancak esas olarak söz konusu görevleri ancak demokratikleşmeyi hedefleyen bir iktidar başarabilir. Kim olursa olsun, toplumsal desteğini tazelememiş hiçbir iktidar yaygın toplumsal mutabakatlar oluşturamaz. Dolayısıyla güncel talebimiz en öndedir:

Hemen seçim, derhal seçim!

Köklü bir demokratikleşme, Demokratik Cumhuriyet! 

Ş. Can Atalay

Seçilmiş Hatay Milletvekili

Marmara (Silivri) Cezaevi, 9-A47

17 Mayıs 2025