X’ten Çıkmak Yetmez: Yeni Bir Kamusal Alanın İnşasına Dair Notlar

Can Koçak15 Mayıs 2025

Elon Musk Twitter’ı satın alıp adını X’e çevirdiğinden beri platformdan ayrılma tartışmaları da sürüyor. Şimdilik en yaygın pratik, “hakiki”, “özlenen” Twitter’ın muadili Bluesky’a geçmek gibi görünüyor. Öncelikle bu noktaya nasıl geldiğimizi hatırlayalım.

Musk kendini “free speech extremist” [aşırı ifade özgürlükçüsü] diye tanımlıyor, ancak Twitter’ı satın almasıyla bu özgürlüğün herkesi kapsamadığı iyiden iyiye netleşti. Irkçı, ayrımcı, insanlığa düşman fikirlere gün doğdu, hepsi kendine X’te yer bulabilmeye başladı. Hatta kısa sürede fark edildi ki platform bu tür fikirleri bilhassa öne çıkarıyordu.

İlk büyük göç dalgası 2024’ün sonlarında geldi. Trump ABD’deki başkanlık seçimini kazanmış, kabinesine Elon Musk’ı dahil edeceğini duyurmuştu. The Guardian gibi yayınlar[1], St. Pauli gibi futbol kulüpleri[2], LAMDA gibi prestijli okullar[3] artık X hesabı kullanmayacaklarını açıkladı.

Musk yoluna kaldığı yerden devam etti, dünyanın neresinde neo-faşist bir figür, parti ya da siyasi yapılanma varsa (Almanya’da AfD[4], Fransa’da Le Pen[5], Britanya’da Reform Partisi[6]) destek sundu. Trump’ın göreve başlama töreninde alenen Nazi selamı verdi.

Bluesky göçünü Türkiye’de yaygınlaştıran ise gazeteci Metin Cihan’ın X hesabına getirilen erişim engeli[7] oldu. 19 Mart’tan sonra yedi yüzden fazla hesaba erişim engellenince[8] bu eğilim iyiden iyiye arttı. Şu an ise zımni bir uzlaşı sağlanmış gibi görünüyor: Bluesky hesabı mutlaka açalım, ancak toplam kullanıcı sayısı çok daha fazla olan, dolayısıyla hâlâ daha geniş bir kitleye ulaşmaya imkân veren X’teki hesabı da tutalım.

Özetle, tıpkı fiziksel göç gibi dijital göç de dalgalar halinde yaşanıyor. Tabii fiziksel göç dalgalarının arasında on yıllar varken, dijital göç dalgaları birkaç ayda, hatta birkaç haftada bir gerçekleşebiliyor. Sosyal medyada bu tür arayışlar oldukça önemli, hatta X’ten bir an önce çıkmak gerektiği kesin. Ancak meselenin yeni bir “yeni Twitter” bulmak olmadığını hatırlamak gerekiyor. İster dijital ister fiziksel dünyadan söz edelim, bir araya gelip konuşabileceğimiz, erişim kanallarını bizzat elimizde tuttuğumuz alanlar yaratmalıyız.

Parça Parça Görmek: No Context Sosyal Medya

Elimizi toplayamayacağımız kadar dağıtmak pahasına sosyal medyanın bize bugün neler sunduğuna değinerek başlayalım. Böylelikle “X’ten çıkmalı mıyız?” sorusuna verdiğimiz “Derhal!” cevabı da anlam kazanacak.

Filozof Gilles Deleuze ve psikanalist Felix Guattari, Bin Yayla’da internetin yapısının belirleyici unsurlarını da şekillendiren iki farklı örgütlenme ağı tanımlar: Ağaçsı (arborescent) ve köksapsal (rhizomatic).[9] Ağaçsı yapıların merkezi bir gövdesi vardır, buradan köklenir, dallanıp budaklanır, çatallanır. Kronolojik bir eksen boyunca büyüyerek neden ile sonuçlar arasında net çizgiler çeker, nedensellik bağları kurarlar. Köksapsal yapının ise net bir merkezi olmadığı gibi başlangıcı ya da sonu da yoktur. Birden fazla kaynaktan büyür, nedensellik bağlarının farklı yönlerde, kimi zaman birbirine paralel akmasını sağlarlar.

Deleuze ve Guattari’ye göre Batı öğretileri, bilgiyi ve toplumu ağaçsı modele göre şekillendirmiştir. Her şey hiyerarşik, tepeden inme, sabittir. Hayatın gerçekliği ise bunu yansıtmaz, hatta konuyu sosyal medya çağına uyarlarsak denklem daha da karmaşıklaşır. Örneğin TikTok’ta meşhur olan bir trendin ya da internette birden popülerleşen bir “mem”in sahibi, kaynağı yoktur. Belli başlı bir gövdeden büyümez, dallanıp budaklanmazlar, rastgele bir akışa dahil olurlar. Ağaçsı model gerçek hayata, düşüncenin ve bağlantıların günümüzdeki akışına göre fazla katı, fazla hiyerarşik, fazla yavaştır. “Mem kültürü” dağınık, yatay, öngörülemezdir, her an viral olabilir. Örgütlenme ağlarımız da buna ayak uydurmalıdır.

Tartışmayı burada bırakırsak, sosyal medyanın köksapsal yapısı günümüz pratiklerine son derece uygun görünüyor. Bu çağı anlatmak için post-truth, yani hakikat sonrası derken tam da merkezi bir gövdenin yokluğundan bahsediyoruz. Peki, kitlelerle iletişim kurarken hiçbir nedenden doğmayan, hiçbir sonuç doğurmayan söylemler ya da olgulara ne denli güvenebiliriz? Ağaçsı yapıdan tamamen vazgeçmek, tutunacak hiçbir hakikat dalının kalmaması anlamına gelmez mi? Sosyal medyada kurulan her bağlantı anlamlı ve özgürleştirici mi? Yalan yanlış bilgilerin ya da yüzeysel etkileşimlerin gelişmesi de son derece kolay değil mi? Bu fazlasıyla yönlendirici soruların imlediği yanıtlar, bizi şu sonuca ulaştırıyor: Sosyal medyanın köksapsal yapısının, özenle ve eleştirel düşünceyle birleşmediği takdirde kaosa dönüşmesi işten bile değil. O zaman günümüzün sosyal medya düzeninin eleştirel düşünceye ne derece imkân tanıdığına bakalım.

Dilbilimci Adam Aleksic, sanatçı Wolf Vostell’in TV-Dé-coll/age No. 1 adlı çalışmasını sosyal medya algoritmalarının bize sunduğu dünyaya benzetiyor.[10] Vostell bir tuvale farklı şekil ve büyüklükte altı kesik atmış, kesikler altı farklı televizyon yayınını gösteriyor. Yayınların neyle ilgili olduğunu anlamak, görüntünün tamamına dair fikir sahibi olmak mümkün değil, tuvalin ardı yalnızca sanatçının açtığı ufacık kesiklerden parça parça görülebiliyor. Bu görüntüler Aleksic’e göre sosyal medya platformlarını andırıyor. Birbirinden kopuk, kırpılmış görüntüler, videolar art arda, sürekli önümüze geldikçe “(…) politik açıdan pasifleşiyoruz. Ekran kaydırarak geçirdiğimiz her an, nesnel gerçekliğin yerine bu parça pinçik, kopuk gerçekliğe maruz kalıyoruz. Olan biteni tüm somutluğuyla anlamak yerine anlamsız parıltıları hikâyeleştirmeye çalışıyoruz.”

Hatırlayan olacaktır, bir zamanlar sosyal medyada “no context” [bağlamsız] ve “out of context” [bağlam dışı] hesapları çok yaygındı. Örneğin Gibi dizisinden rastgele sahneler paylaşan bir hesap, “no context Gibi” ya da “out of context Gibi” adını kullanır, işlevini bu şekilde açıklamaya çalışırdı. Tabii burada bir çelişki olduğunun altını çizmek lazım. Normal şartlarda o görsel ya da video orada paylaşıldığı an bağlam zaten yaratılır. Örneğin burnunu kameraya yaklaştırmış bir kedinin fotoğrafını[11] görüp “ne şirin” ya da “salak şey” deyip gülümsüyorsak, bu ifadeler bağlamın ta kendisidir: Bir kedinin şapşallığını yansıtan fotoğraf. Dolayısıyla “no context” diye bir şey mantıken söz konusu olamazmış gibi görünür, biz de elimizdeki görselin en fazla “out of context”, yani gerçek bağlamından çıkmış olduğunu söyler, bahsi kapatırız. Ancak sosyal medya paylaşımlarının karşımıza çıkma hızı ve biçimi, ontolojik açıdan mümkün olmayanı mümkün kılıyor, âdeta yeni bir tür bağlamsızlık icat ediyor. Bağlam yoksa, anlamdan, kavrayıştan söz etmek zorlaşıyor, nihayetinde ortada iletişim namına pek bir şey kalmıyor. Tüm odağımız, dikkatimiz eleştirel bakışa imkân vermeyen –hatta bu tür bir bakışı hak etmeyen– bir fragmanlar ağına kayıyor.

Çözüm Bir Platformdan Diğerine Göçmek Mi?

Yazıya X’ten Bluesky’a yönelen göç dalgalarından bahsederek başlamıştık. Peki, tekil bir sosyal medya platformuyla ilgili tespit edilen sorunları çözmek için başka bir platforma geçmek yeterli mi? Son dönemde karşımıza çıkan birkaç haber, bu soruya hayır cevabı verenlerin sayısının arttığını gösteriyor. Örneğin Bluesky’ın da artık erişim kısıtlama gibi taleplere boyun eğdiğini biliyoruz.[12] 2024’te ABD’de yapılan bir araştırmaya göre ise Z jenerasyonunun %28’i, Y jenerasyonunun da %26’sı “aptal telefon” hareketine dahil olmak isteyeceğini söylüyor.[13] Aptal telefon hareketi görece bireyci, dolayısıyla sınırlı bir çözüm sunsa da insanları akıllı telefonlardan vazgeçmeye, sosyal medyanın yarattığı güzellik ve beden algısını reddetmeye teşvik ediyor.

Bu örneklerden ilki bilişim hukukunun, ikincisi psikolojinin (belki biraz da sosyolojinin) kapsamına giriyor, dolayısıyla ikisi de değerli tartışmalar ortaya atıyor. Nitekim konuya buradan yaklaşmak bizi temel argümanımıza (“X’ten çıkmak yetmez”) her halükârda ulaştırıyor. Oysa tartışmayı biraz daha genişletmek de mümkün. Belki mesele bir platformdan diğerine geçmek değil, yeni bir kamusal alan inşa etmektir.

İrili ufaklı depremlerin ardından kent hakkı, toplanma alanı tartışmalarını da hatırlayıveriyoruz. İstanbul’un afet toplanma alanlarının azlığı, düzensizliği, teker teker AVM’ye dönüştürülmesi, nihayetinde ulaşılmazlığı hayati bir mesele.[14] Buradan hareketle kamusal alan kavramının kökenine gidersek, yalnızca afet sonrası değil hayatın her ânında kritik bir önem taşıdığını da görebiliriz.

Jürgen Habermas’ın kavramsallaştırdığı hâliyle kamusal alan, insanların bir araya gelip toplumun meselelerini tartıştığı, farklı politik eylem biçimleri geliştirdiği bir mekân. Onun tahayyülüne göre kamusal alan fikrinin başlangıcı, 18. yüzyıl Avrupası’nın kahvehaneleri ya da salonlarında, yani doğrudan devlet kontrolünde olmayan alanlarda dönen akılcı tartışmalara dayanıyor. İnsanlar bir araya gelip meseleleri tartışıyor, çözümler üretiyor. Teorik açıdan son derece makul, değil mi? Ama zaman içinde Nancy Fraser gibi teorisyenlerin işaret ettiği ufak bir sorun var: Bu hâliyle tasvir edilen kamusal alan kadınları, işçileri, farklı ırkları, özetle beyaz burjuva erkek kategorisine girmeyen herkesi dışlıyor. Özetle kamusal alan, kamuyu temsil etmiyor. Evet, bir araya gelelim, meseleleri tartışalım, ama bu tartışmayı kimin yürüttüğü, hangi seslerin duyulup hangi seslerin kısıldığı da bir o kadar önemli.

Özellikle günümüz bağlamında kamusal alan derken ille de fiziksel bir mekânı kastetmiyoruz. İnternetin ilk çıktığı dönemdeki vaadi[15] (birkaç tıkla her yere, herkese, her türlü fikre erişebilirsiniz) hatırlarsak, en büyük iddialarından birinin de yeni bir kamusal alan yaratmak, hatta gerçek anlamda kapsayıcı bir kamusal alan sunmak olduğunu söyleyebiliriz. Artık herkes bir tıkla tartışmaya dahil olabilir, artık herkes bir tıkla herkesle konuşabilir, artık herkes bir tıkla müzik yapabilir, örnekler uzar gider. Mesele bir araya gelip tartışma yürütmekse, günümüzde internetten daha fazla tartışmanın döndüğü herhangi bir alan hayal etmek kolay değil. Ancak özellikle sosyal medyanın geldiği hâli düşünürsek, Musk ya da Zuckerberg gibi ağababalarının kontrolündeki, yani yine burjuva erkeklerin diledikleri sesi öne çıkarıp dilediklerini susturabildiği bir alandan bahsediyoruz.

“Eski Twitter”a duyulan nostalji, bu kamusal alan hayalinin sosyal medyada bir zamanlar gerçek olduğu düşüncesine dayanıyor. Bu iddiada haklılık payı olabilir, nitekim internetin hakiki bir kamusal alan vaadinin altını doldurabildiği bazı anlardan, alanlardan söz edebiliriz. Sanıyorum buna en yakın örnek, belirli bir tema, konu ya da hobi etrafında bir araya gelmeye olanak sağlayan online forumlar. Artık pek duymadığımız “Hayırlı forumlar” ifadesi, bizi gülümsetirken aslında internetin kamusal alan olmaya en yaklaştığı anlardan sesleniyor. Bugün Substack gibi e-posta adresleriyle abone olunan, dolayısıyla sosyal medya algoritmalarını aşan platformlar aracılığıyla benzer komünitelerin kurulduğunu söyleyebiliriz, ama mesele hakiki bir kamusal alan yaratmaksa, mevcut internet peyzajının bu iddianın altını doldurduğunu söylemek mümkün değil.

Kamusal alanlara, parklara, bahçelere Türkiye’ye kıyasla daha rahat erişilebilen ülkelerdeki örneklerin, ciddi mücadeleler sonucunda elde edildiğini biliyoruz. Örneğin İngiltere’nin mevcut kamusal alan yasalarının temeli, halkın toprak efendilerine karşı isyanıyla atılmıştı.[16] Benzer bir mücadeleyi dijital toprak ağalarına karşı da yürütmenin zamanı geldi. Nasıl ki iyi sermaye – kötü sermaye ayrımı boykot tartışmasını sınırlıyorsa, iyi sosyal medya – kötü sosyal ayrımı da bizi hakiki bir kamusal alan talebinden uzaklaştırıyor.

[1] https://www.theguardian.com/media/2024/nov/13/why-the-guardian-is-no-longer-posting-on-x
[2] https://www.fcstpauli.com/en/news/published/fc-st-pauli-withdraws-from-x/
[3] https://www.lamda.ac.uk/news/lamda-announces-withdrawal-from-twitter-x-platform
[4] https://www.france24.com/en/live-news/20250216-germany-s-far-right-afd-basks-in-spotlight-of-musk-support
[5] https://www.reuters.com/world/europe/trump-offers-support-french-far-right-leader-le-pen-after-her-conviction-2025-04-04/
[6] Musk, 2024’ün sonlarında neo-faşist Reform Partisi’ne 100 milyon dolar bağışta bulunacağını iddia etmişti. Ardından partinin genel başkanı Nigel Farage, göçmenler hakkında yalanlar yaydığı ve insanları onlara saldırmaya teşvik ettiği gerekçesiyle hapis yatan Tommy Robinson’ın partiye katılmasını istemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine Musk, X’ten yaptığı açıklamada Reform Partisi’nin farklı bir lider seçmesi gerektiğini belirtti. Nitekim Nigel Farage’ın makul kalacağı bir tartışmanın öteki tarafı olmak, belki de yalnızca Elon Musk’a yakışırdı.
[7] https://www.birgun.net/haber/metin-cihan-in-x-hesabi-turkiye-de-erisime-engellendi-598094
[8] https://bianet.org/haber/turkiye-istedi-elon-musk-in-x-i-sosyal-medyada-700-hesabi-sansurledi-305791
[9] https://spikeartmagazine.com/articles/essay-against-autofiction-two-paths-for-the-internet-novel
[10] https://etymology.substack.com/p/when-everything-becomes-a-fragment
[11] https://x.com/nocontextscats/status/1915924047382368636
[12] https://www.evrensel.net/haber/550332/bluesky-13-hesabi-engelledi-bluesky-da-artik-sansurle-karsi-karsiya
[13] https://www.dazeddigital.com/beauty/article/66307/1/could-dumbphones-be-the-solution-to-our-self-esteem-crisis
[14] https://www.evrensel.net/haber/551235/afet-toplanma-alani-a101-onu
[15] https://vesaire.press/bombos-bir-yazi-daha-dusunce-nasil-instagramlasti/
[16] https://vesaire.press/manchester-semalarinda-aylak-adamlar-dolasiyor-the-manchester-rambler/

İLGİLİ İÇERİKLER