Basın özgürlüğü gerçek haber/yorum ile gerçek olmayan (yalan) arasında bir mücadele alanıdır. Emekçi sınıfların, kadın ve gençlerin, bir bütün olarak halkın doğru habere ulaşması; düşünce, ifade, basın ve fikri yayabilme özgürlüğü ile doğrudan bağlantılı.
Medya ve basının tekelleşmesinde Türkiye’nin vardığı yer oldukça vahim. İktidar ve sermaye ittifakının TV’ler, basılı ve dijital basın, medya üzerindeki egemenliği/denetimi %85’ler boyutunda. Çoğunlukla “muhalif medya” olarak adlandırılan mecra ise yüzde 15’lerde. Dolayısıyla burada haber, fikir ve fikir yayma eşitliğinden söz edilemez. Böyle olduğu halde, iktidarın, düşünce ve kültür dünyasında beklediği sonuçları alamadığı görülüyor. Çünkü gerçekler çıplak ve acıdır. Bunun içindir ki, yüzde 15’lik alana sıkıştırılmış basın-medya kurumları en sert baskı ve yasaklarla karşı karşıya. “Hangi gazetecinin evine şafak baskını yapılacak?”, “Hangi TV kanalından ya da gazeteden insanlar ifadeye çağırılacak?”, “Bu hafta hangi gazeteciler adliye koridorlarında duruşma bekleyecek?” Memleketin rutini haline gelen sorular bunlar.
İsmail Saymaz örneğin, 12 yıl öncesinden bir Gezi soruşturmasıyla gözaltına alınıyor. Ya da Timur Soykan, Murat Ağırel gözaltıları gerekli miydi? Çağırsan ifadeye gidecekler. Özlem Gürses, ayak bileğinde elektronik kelepçe, yayın yapmaya çalışıyor. Saraçhane protestolarını izleyen 7 gazeteci tutuklandı, tepkiler üzerine serbest kaldılar. Ama dava açıldı yine de. Kürt basınından gazetecilerin tutuklanması vaka-i adiyeden. Bütün bunlar elbette hakikat korkusundan.
18 Şubat sabahı evlerimiz basıldı, tutuklandık. Silivri Cezaevinde gazeteci Yıldız Tar arkadaşımızla aynı koğuştayız. İlke TV’den mesai arkadaşım Elif Akgül de aynı operasyonda tutuklandı, şu an Bakırköy Cezaevinde. Bir operasyon torbasında üç gazeteci, kendimizi hapishanede bulduk. Neyse ki birkaç gün önce, Kürt gazetecilerden Welat Ekin tahliye oldu bizim koğuştan.
Dünya ve Türkiye kritik bir eşikten geçiyor. Böylesi bir dönemde dört duvar arasında olmak, gazetecilik faaliyetine de engel olmak demek. Deklanşöre basamazsın, ekranda yahut rejide olamazsın, sahaya çıkamazsın, haber takibi yapamazsın; zira suçun büyük, sen gazetecisin! Bu arada şunu da belirtmiş olayım; toplumun en dezavantajlı kesimlerinden mültecilerin haberlerini yapamamak ayrı bir zül oldu benim için.
Dünyada popülist otoriterizm ve aşırı sağ yükselişte. Savaş boruları yeniden çalıyor. Basın özgürlüğü geçersiz ve arkaik bir mesele olarak damgalandı bile. Savaşa karşı barış gazeteciliğine her zamankinden çok ihtiyaç duyulan eşikteyiz. Gel gör ki, barışı savunan gazeteciler hapiste! “Dünya 5’ten büyüktür” diyenler, aslında otoriterleşen rejimlerin ceberut uygulamalarına yaslanıyor. Otoriterleşen rejimler çağında önce hakikat öldürülüyor. Jeopolitik dengelerin alt üst olması, kapitalist devletlerin bu dönemi risk ve fırsatlar dönemi olarak ilan etmesi; hakikat, norm ve kültürü de hızla değiştiriyor. Noam Chomsky’nin yerinde tespit ettiği üzere; medya üzerinden “global kontrol altına alma” hamlesinin yeni aşamasındayız. Devlet-şirket propaganda sistemi engel tanımıyor. “İfade edebilme alanlarını sınırlama” en çıplak haliyle karşımızda. Bizde de durum pek farklı değil. Örneğin Şimşek programını (OVP’yi) eleştirmek, verilerle temelsizliğini anlatmak dezenformasyon suçuna sokulabiliyor. “Dezenformasyonla mücadeleye zarar vermek” dezenformasyon olarak damgalanıyor. Grev yasaklarıyla basın yasakları ele ele veriyor.
Ya RTÜK cezalarına ne demeli? Yayın durdurma, idari para cezaları, olmazsa lisans iptali. Demokles’in kılıcı muhalif TV’lerinde başında sallanıyor. BİK ilanlarında uygulanan keyfilik günlük gazeteleri zorluyor. Yeni suç kategorileri karşısında gazeteciler/yorumcular otosansüre yönlendiriliyor.
Öte yandan gazetecileri salt gazeteci olarak görmemek gerek. Onlar aynı zamanda toplumun aydın kuşağının parçaları. Bilim, akademi, sanat dünyası ile basın dünyası iç içe. Baskıcı iklim aynı zamanda aydınlanma merkezlerinin de mengeneye alınması demek.
Cumhur ittifakından bazı sözcüler siyasetçi ve gazetecileri kastederek, istisnalar dışında tutukluluk pratiğine karşı çıkıyorlar. Fakat biliyoruz ki halkın genel özgürlükleri içinde basın özgürlüğü, yukarıdan bahşedilen değil, tabandan mücadele edilerek kazanılan bir hak oldu.
Uğur Mumcu, Musa Anter, Metin Göktepe gazeteciliği en zorlu koşullarda dahi gazetecinin kalemi eğmediği güçlü bir gelenek oluşturdu. Umutsuzluğa yer olmadı, bundan sonra da olmayacak.
“Bu ülkede okusan, üniversite bitirsen ne olacak?” Gazetecilik, tercih sıralamalarında geriye düşüyor ve bu soruları soran iletişim fakültesi öğrencilerinin sayısı gün be gün artıyor. Bu olgu da bir gerçeklik. Her şeye rağmen genç gazetecilerin imza attığı haberler umudu tazeliyor. Basın özgürlüğü mücadelesi iletişim fakülteleriyle de köprü sağlayan bir rota tutturmalı bu yüzden.
“Onlar gazetecilikten değil, başka suçlardan cezaevinde”! Muktedirler, söz konusu basın özgürlüğü olunca bu retoriği sıklıkla kullanıyorlar. Gazetecilerin dosyaları on yıl öncesine uzatılıyor. Siyaset yapma, örgütlenme, toplantı ve gösteri hakları torba operasyonlarla suçmuş gibi davaya dönüştürülüyor. Sanki gazeteci ömrü boyunca siyaset yapamaz, temel yurttaşlık haklarını kullanamazmış gibi. Aslında kendi başına bu durum Anayasal hakların açık ihlali. Sol, sosyalist basın, Kürt basını, feminist, LGBTİ+ mecraları, ekolojist yayınlar ve niceleri hedef olmaktan kurtulamıyor. Yayın mecralarının her biri halkın zenginliği olmakla birlikte ortak yayın ve basın mecralarının yaratılması kritik önem taşımıyor mu? Üzerinde konuşmaya, tartışmaya değer.
Halkı nefessiz bırakan bu gidişatı değiştirmek elbette zor ama gidişat değiştirilemez değil. Ülkenin umudu emek, demokrasi, barış ve özgürlük güçlerinin elinde. Demokrasi güçlerinin birliği -içine basın özgürlüğü meselesini de alarak- aydınların, gazetecilerin, emekçilerin, bilim ve kültür insanlarının ortak çatısı olarak örülmek zorunda. Böylesi bir birlik, bu dinamik mücadele döneminde (ve fakat bu dağınıklıkta) siyasal özgürlükler kadar basın ve ifade özgürlüğünün kazanımlarını da arttıracaktır.
Gerçekler devrimcidir. Güneş balçıkla sıvanmaz. Yalanlar çağının perdesi öyle ya da böyle mutlaka yırtılacak. Hakikat öyle ya da böyle kazanan taraf olacak.
Gözaltına alınan, tutuklanan, haksız hukuksuz yere yargılanan gazetecilere destek olan, dayanışmalarını eksik etmeyen dostlara sonsuz teşekkürler.