Fransız Beşinci Cumhuriyeti, De Gaulle’ün müdahalesiyle kurulan ve diğer politik aktörlerin süreç içinde kabullenmesiyle istikrar kazanan bir rejim. Temel motivasyonu ise baştan beri yürütmeyi güçlendirerek önceki parlamenter sistemin yarattığı istikrarsızlığı gidermek ve bir kopuşu mümkün kılmaktı. Görünürde bunu kabaca 2000’lerin başına kadar başarmış olsa da bir süredir Fransız Beşinci Cumhuriyeti’nin kendisi bizzat istikrarsızlığın nedeni. Süreklileşmiş toplumsal hareketler, seçimlerdeki düşük katılım oranları (politik yabancılaşma), dışarda tutulan “aşırı hareketlerin” merkezi bütünüyle işgal etmesi, hayatta kalmakta zorlanan son dönemin hükümetleri bu durumun olağan semptomlar. Bu yüzden (benim de birazdan kullanacağım üzere) son dönemde “Beşinci Cumhuriyet tarihinde ilk kez…” şeklinde başlayan çokça cümleye denk geliyoruz. Macron iktidarları 2000’lerden itibaren görünür olan bu marazları gidermek yerine daha da derinleştirdi. Sistemin kendisine biçtiği ömrü tamamlaması dahi muamma olan Macron’un alameti farikası sanırım Beşinci Cumhuriyet’in olası ömrünü kısaltmak oldu.
2017’de büyük burjuvazinin temsilcisi olarak iktidara gelen Emmanuel Macron, çeşitli toplumsal kesimlerin taleplerini karşılayamadığı ölçüde halk desteğini yitirdi ve aslına rücu ederek sağa doğru ilerleyişini olabildiğince hızlandırdı. İktidar deneyimleri, otoriter neoliberalizmden taviz vermemek için her yola başvuran bir başkanla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Macron’un, ilk döneminden farklı olarak kırılgan bir meclis desteğine sahip olduğu ikinci dönemi devam ederken 2024 yılında erken seçim kararı alması kendisinin sınırlandırılma ihtimaline karşı duyduğu tahammülsüzlüğü de açık etmekteydi. Üstelik bu tavrını, kendisi açısından daha kırılgan bir sonuca yol açsa da yenilgiyle ayrıldığı erken seçim sonrasında da sürdürdü ve yarıştan birinci çıkan sol birliğin ortak adayını başbakan atamayı reddederek devam ettirdi. Fakat muktedir bir başkan izlenimi verse de bir süredir Macronculuğun ve de Macroncu iktidarın kaderi neredeyse bütünüyle diğer temel aktörlerin taktik ve manevralarına bağlı. Baştan beri özellikle aşırı sağın zımni desteğini alarak ayakta kalan son hükümet, bu desteğini kaybedince Macroncu bir başbakana daha veda edildi. Yazıyı yazdığım sıralarda Macron güven oyu alamayıp düşen hükümetin yerine yenisini kurmak için ikinci döneminin beşinci, totalde de yedinci başbakanını atadı. Yüzü bir hayli aşan bakan sayısı da akılda tutulursa sınıfına sadık bir başkanın politikalarını sürdürmekte ne denli inatçı olduğu da anlaşılacaktır. Buna dair başka yazılarımda değerlendirmelerde bulunduğum için bu faslı uzatmama arzusundayım. Fakat mevcut tablo bu inadını sürdürecek araçların giderek eksildiğini, politikalarını devam ettirmekte epey zorlandığını gösteriyor. Bayrou hükümetinin düşürülmüş olması da bu durumu doğruluyor.
Bayrou hükümeti 8 Eylül’de 194 kabul oyuna karşı 364 ret oyuyla düştü ve başbakan istifa etmek zorunda kaldı. Güvenoyu oturumunda mecliste parti düzeyinde en çok temsilciye sahip aşırı sağ Ulusal Birlik (123 temsilci), radikal sol Boyun Eğmeyen Fransa (71 temsilci), merkez sol Sosyalistler (66 temsilci), Ekolojistler (38 temsilci) ve Komünistlerin (17 temsilci) tamamı ret oyu verdiler. Üstelik uzun süredir Macron’u destekleyen merkez sağ ve diğer merkez partilerden de önemli oranda isim (43 vekil) güvensizlik oyu verdi. Aralık 2024’ten beri görevde olan Bayrou hükümetinin büyük bir hevesle düşürülmesi asıl güvensizliğin Macron’a yönelik olduğunu gösteriyor. Nitekim çeşitli kamuoyu yoklamaları Macron’a olan güvenin %15’lerde olduğuna işaret ediyor.[i] Üstelik bu son ‘düşüş’ten sonra yapılan araştırmalar Fransızların %61’nin Ulusal Meclis’in fesh edilmesinden yana olduğunu gösteriyor.[ii]
Büyük ölçüde Türkiye gündeminin de etkisiyle beklenen sonucu (hükümetin düşmesi) öğrendiğimde X’te şöyle bir gönderi paylaşmıştım: “Otoriter rejimlerin/liderlerin az buçuk ne yapacağı tahmin edilebilir… zorbalıkların sınırı öngörülebilir…. Ama halkın ne zaman nasıl bir tepki vereceğini kestirmek güç… Halkın öngörülemez bir büyüsü vardır… Yönetenlerin her zaman ihmal ettiği bir direniş büyüsü…” Fransa bağlamında buna dair çokça anekdot aktarmak mümkün. Örneğin 1848 Devrimi’nin arifesinde zenginlerin kralı olan Orleanist Louis-Philippe de Tuileries’nin pencerelerinden dışarıya, başkentin soğuk ve yağmurdan ıslanmış sokaklarına bakıyor ve lakayt bir biçimde, Parislilerin asla kış aylarında devrime yeltenmediklerini söylüyordu.[iii] Sanırım politik aktörlerin miyopluğu şayet iktidar olmanın aurasıyla bezeliyse diğer politik aktörlere dair de bir öngörüsüzlüğü içeriyor. Tam da bu yüzden 2017’de Macron’a seçimi kazandıran isimlerin başında gelen[iv] Bayrou da kendi arzusuyla kaos ve istikrarsızlık tehdidiyle bütçe açığını tekrar %3’e indirmek, kamu borcunu azaltmak için sıkı bir programı (bunun için vergi artışını içeren bir bütçe) onaylatmak için meclise başvurdu ve büyük bir hezimetle karşılaştı.[v] Böylece Beşinci Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir hükümet güvenoyu alamadığı için iktidarını kaybetti.[vi] Bu durum bile tek başına Fransız müesses nizamının uzun yıllar dayattığı ve halktan da büyük ölçüde onay alan istikrarsızlık ve kaos korkusunun geride kaldığını gösteriyor. Sanırım Fransızlar her türlü kaosun süper zenginlerin iktidarının yarattığı kaostan daha ehveni şer olacağına kani olmuş durumda. Bu sonuç, yazının bağlamı gereği açmayacak olsam da, bir başka şeyi de gösteriyor: Küresel bir eğilime işaret eden otoriterleşme süreçlerini daha iyi anlamak için her bir tikel örneği daha fazla odağa çekmeye ihtiyacımız var. Şu açıdan bu arzuyu dillendiriyorum. Otoriter neoliberal Emmanuel Macron becerebilseydi ya da muktedir olsaydı Meclisi de seçimleri de işlevsizleştirmek için elinden geleni yapardı. Nitekim şaşmaz bir ilkeyi hatırlamak gerekirse; burjuvazi için de onun otoriter temsilcileri için de halkoyu işlevsel olduğu ölçüde başvurulacak bir araç. Neyse ki Fransız sistemi hâlâ kurumsal-yasal çerçevesiyle bu tür girişimleri/eğilimleri sınırlayabilecek güçte. Dolayısıyla yılladır eleştirel yazılar yazsam da Türkiye zaviyesinden Fransa hâlâ otoriterleşme eğilimlerini önleyebilecek kurumsal-yasal mekanizmalara sahip. Şu an yaşadığımız gibi muhalif aktörler başbakanları istifaya zorlayarak süper başkana dönüşebilen cumhurbaşkanlarına da had bildirmeye devam edebilmekte.
Macron 9 Eylül’de Bayrou’nun istifasını kabul ettikten sonra akşam saatlerinde yeni başbakan olarak mevcut Savunma Bakanı Sébastien Lecornu’u olarak atadı. Karar öncesi birçok uzman Macron’un Bayrou’nun yerine geçecek nadir incinin peşinde olduğunu vurgulayarak[vii] Meclis çoğunluğunun destekleyeceği ismi bulmanın ne kadar zor olduğunu dile getirmekteydi. Görünen o ki Macron kendisine sadık bir ismi yine yeniden seçmeyi tercih etti. Kendisi açısından politikalarından taviz verecek bir isim hükümetinin tekrar düşmesinden daha ürkütücü. Lecornu daha önce aşırı sağla yaptığı gizli yemek toplantılarıyla gündeme gelmişti. Macron aşırı sağın güvensizlik oyu vermeyeceği formülü zorlamış olabilir. Ancak yine de mevcut durumda Meclis çoğunluğunun desteğini kazanması muamma. Aşırı sağ, Macroncu politikalardan bir kesinti yaratabildiği ölçüde hükümeti düşürmeyeceğini söylerken; bu konuda aksi tavır göstermeyen radikal sol güvensizlik oyu vermeye devam edecek. Siyasi yasak davası temyiz aşamasında olan Le Pen, hükümetin düşmesinden hemen sonra; Macron’un ulusal meclisi fesh etmesi gerektiğini, etmiyorsa da Macronizmle kopuşu yaratacak (anlamlı bir fark yaratacak) birini (ki bu kendileri oluyor) başbakan ataması gerektiğini dile getirdi. Aksi taktirde aynı şeylerin müstakbel başbakanın da başına geleceğini duyurdu. Bardella ise ya fesih ya da Macron’un istifası diyerek el yükseltmişti: “Parlamentoyu feshederek ya da cumhurbaşkanını istifa ettirerek Fransız halkına gitmezsek şu anki durumdan sağlıklı bir şey çıkaramayız”. Sonrasında Macron’un kendi mahallesinden birini ataması her iki ismi de memnun etmemişe benziyor.
Fransa’da Mélenchon’la özdeşleşmiş radikal sol ise, uzun süredir bütün enerjisiyle Macron’u alaşağı etmeye (Meclis feshiyle erken cumhurbaşkanı seçimi) ya da dize getirmeye (solcu bir başbakan atama) yönelik bir mücadele yürütüyor. Bu doğrultuda daha önce kesinkes karşı çıktığı diğer aktörlerle ittifak etmeme kararlılığından da taviz verip sol bir birliğin inşa edilmesini sağlamıştı. Öncelikli hedefleri Macron iktidarına son vermek ve bu hedefe bağlı kalmaya devam ediyorlar. Hükümetin düşmesinden hemen sonra Macron’un da görevden alınması için önerge sunmaları bunun göstergesi. Macron’la işbirliği yapacak herhangi bir seçenek, sol da olsa kendileri açısından karşıt pozisyon alma sebebi. Bu yüzden atama öncesi Sosyalist partinin Macron’a göz kırpan açıklamalarına[viii] istinaden Melenchon Sosyalist bir hükümeti de desteklemeyeceğini dile getirecekti.[ix] Radikal sol aşırı sağa da panzehir olacak şekilde Macronculuktan mutlak kopuşa, dolayısıyla kapitalist zincirlerden kopuşa da sadakatini sürdürmeye çabalıyor.[x] Bu hedefe ulaşmanın kendisi radikal solu mutlu eder mi emin değilim. Zira anketler sol birlik için kısmi oy artışlarına işaret etse de erken ya da olağan yasama seçimlerinde aşırı sağın ezici şekilde (neredeyse %34’lere varan oranla) birinci parti olacağını gösteriyor.[xi] Bu tahminler elde edilecek vekil sayısının ötesinde bir sonraki (erken ya da değil) cumhurbaşkanlığı seçimleri için alarm zillerinin çalması anlamına geliyor. Toplumsal muhalefet bu tabloyu tersine çevirecek önemli bir aktör kalmaya devam ediyor. Bunun bilincinde olan sol aktörler ve sendikalar, yazıyı yazdığım saatlerde, büyük bir mobilizasyonla sokakları doldurmuş durumda. Her şeyi bloke etme (Bloquons tout) motivasyonu, 10 Eylül gösterilerinin sistem karşıtlığını gösterse de 80 bin polis ve jandarmanın görev yapacağı eylemlere antrenmanlı Fransa’da nasıl bir etki uyandıracağı muamma. Her halükârda süreklileşmiş krizlerle yoluna devam eden Fransa’da tarih hızlanmışa benziyor. Cuma günü raflarda olacak kitabımın sonuç cümlesiyle bitireyim: Macron’un nefes verdiği “yenilenmiş eski” ölüyor, doğmakta olan yeninin neye tekabül edeceği ise meçhul…”[xii]
[i] https://www.lefigaro.fr/politique/sondage-emmanuel-macron-encore-plus-impopulaire-que-pendant-la-crise-des-gilets-jaunes-20250903 [ii] https://www.tf1info.fr/actualite/sondages-politique-10047/ [iii] Bookchin, M. (2011). Devrimci Halk Hareketleri Tarihi, Fransız Devriminden İkinci Enternasyonale. (D. Keskin, Çev.). Ankara: Dipnot Yayınları [iv] Bu iddia Bayrou'nun Macron'un düzen dışı siyasetin temsilcisi ve merkezin temsilcisi olma iddiasını meşrulaştıran temel aktör olduğu tezine yaslanmaktadır. Bunu baka bir yerde tartışmıştım. Bkz.: (Saç, 2025). [v] Kamusal harcamalar üzerinde uzun süreli bir politik mücadele söz konusu. Radikal sol kamusal hizmetlerin iyileştirilmesi adına kamusal harcamalara dokunmamayı savunurken sağ aktörler istisnasız şekilde kamusal harcamaları ekonomik sorunların ana nedeni gösterme eğiliminde. [vi] Macron'un partisi Renaissance X hesabından yaptığı paylaşımda aşırı sağ ve radikal solu eşitleyerek kaos çıkarmakla suçladı: "İki uç, aynı saplantı: Kaos". [vii] https://www.leparisien.fr/politique/vote-de-confiance-macron-a-la-recherche-de-la-perle-rare-pour-succeder-a-bayrou-07-09-2025-I5VAUCSSN5BBFKH2LHA5W65OLI.php?at_variant=photo&at_creation=Le%20Parisien&at_campaign=Partage%20Twitter%20CM&at_medium=Social%20media [viii] Sosyalist Parti lideri Olivier Faure verdiği röportajda artık solu denemenin vakti olduğunu söylemiş; partisinin alternatif bir bütçeyi dahi şimdiden hazırladığını vurgulamıştı. Bkz.: https://www.ouest-france.fr/politique/entretien-olivier-faure-il-est-temps-dessayer-la-gauche-955279b6-8a7a-11f0-a86a-c405a2987708 [ix] https://www.leparisien.fr/politique/jean-luc-melenchon-macron-est-maintenant-en-premiere-ligne-face-au-peuple-08-09-2025-QPLRJSNSVVGV5CXQ6ZCODPQXAE.php [x] https://www.leparisien.fr/politique/jean-luc-melenchon-macron-est-maintenant-en-premiere-ligne-face-au-peuple-08-09-2025-QPLRJSNSVVGV5CXQ6ZCODPQXAE.php [xi] https://www.bfmtv.com/politique/video-sondage-elabe-bfmtv-en-cas-de-nouvelles-legislatives-le-rn-pourrait-recolter-plus-de-31-des-voix_VN-202509040372.html [xii] Saç, S. (2025). Fransa'nın Cumhuriyetçi Tarihi: Kuruluştan Uyuşmazlığa (1789-2025). İstanbul: Metis. [xiii] https://www.lefigaro.fr/politique/sondage-emmanuel-macron-encore-plus-impopulaire-que-pendant-la-crise-des-gilets-jaunes-20250903 [xiv] Kamusal harcamalar üzerinde uzun süreli bir politik mücadele söz konusu. Radikal sol kamusal hizmetlerin iyileştirilmesi adına kamusal harcamalara dokunmamayı savunurken sağ aktörler istisnasız şekilde kamusal harcamaları ekonomik sorunların ana nedeni gösterme eğiliminde. [xv] Macron'un partisi Renaissance X hesabından yaptığı paylaşımda aşırı sağ ve radikal solu eşitleyerek kaos çıkarmakla suçladı: "İki uç, aynı saplantı: Kaos".




