Zohran Mamdani’nin Zaferi Üzerine

Tunç Türel18 Kasım 2025

Demokrat Parti’nin New York Belediye Başkanlığı seçimlerindeki adayı “demokratik sosyalist” Zohran Mamdani, bir başka Demokrat Parti üyesi olup seçime bağımsız giren ancak Trump’ın da desteğini alan en büyük rakibi Andrew Cuomo’yu oyların %50.4’ünü alarak mağlup etmeyi başardı ve 1 Ocak 2026 tarihinden itibaren New York Belediye Başkanı olarak göreve başlamaya hak kazandı. Mamdani’nin zaferi sadece ABD’nin siyasal sahnesinde değil, küresel ölçekte de dikkat çekici bir olaydır. Mamdani, New York’un ilk Müslüman ve kendini “demokratik sosyalist” olarak tanımlayan belediye başkanı olacak.

Daha ön seçimlerdeki başarısıyla tüm dikkatleri üzerine toplayan ve özellikle Trump ve Trumpçı basın tarafından, Mamdani bizzat olmadığını söylese de[1] “komünist” olarak hedef tahtasına konan Mamdani’nin bu başarısı emekçiler zaten hâlihazırda sınırlı kazanımlarını kaybetmeye devam ederken; faşizmin yükselmesini bir kenara bırakalım, daha da tehlikelisi, normalleştirilirken; Filistin’de soykırım sürerken; 2025 Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Venezuelalı Maria Corina Machado isimli muhalif kendi ülkesine ABD önderliğinde yürütülecek askeri bir müdahale için konuşmalar yaparken; kısacası dünyada halkların, işçi sınıfının lehine en ufak olumlu bir gelişmenin artık son derece nadir vuku bulduğu bir uğrakta, hele hele söz konusu yer finans kapitalin merkezi New York ise, öyle kolaylıkla göz ardı edilemez ya da hor görülemez diye düşünüyorum. Ancak aynı şekilde, Mamdani’nin zaferini “solun zaferi” veya benzeri bir biçimde lanse etmek de bir o kadar hatalı olacaktır. Mesele devrimciler için, Marksist-Leninist bir bakış açısından çok daha karmaşık bir karakter taşır. Zira mesele bir “solun zaferi” değil, sınıf mücadelesi açısından yeni bir Momenttir ve bu Moment, ancak derin çelişkileriyle kavranabilir. Finans kapitalin merkezindeki bir “demokratik sosyalist” belediyenin varlığı, Hegel’in deyişiyle, kendi çelişkilerini içinde taşıyarak ilerleyecektir; bu çelişkiler, bir yandan geri çekilmenin bahanesi haline gelebileceği kadar, düzen siyasetinin sınırlarını da zorlayabilir.

Mamdani’nin seçim kampanyası, kiraları dondurma, ücretsiz kreş, ücretsiz otobüs seferleri, evsizlikle mücadele gibi gündemlerle örülmüştü.[2] Bunlar, işçi sınıfının gündelik yaşamını doğrudan ilgilendiren somut sorunlardan bazılarıydı. Ancak belediye başkanlığı, kapitalist devletin kalbinde yer alan sınıfsal yapıyı değiştirebilecek bir pozisyon değildir. New York, yalnızca bir kent değil, finans kapitalin dünyadaki merkezlerinden biridir. New York bazlı finans kapital Mamdani’nin seçilmesinden duyduğu korkuyu seçimden önce de sık sık dile getirmişti ve Mamdani’nin seçildiği takdirde vaatlerinin, o liberallere has sinsi kelime seçimiyle, “tutulmaması” yerine “yumuşatılmasını” umduğunu belirtmişti.[3] New York’ta sermayenin rızası olmadan kentte hiçbir kamusal reform uzun ömürlü olamayacağı da zaten açıktır. Marx’ın belirttiği gibi, devletin tüm aygıtı burjuvazinin çıkarlarının maddi uzantısıdır, dolayısıyla belediye yönetimi değişse de sınıfın iktidarı değişmez. Mamdani’nin zaferi de, tam olarak bundan ötürü, yapısal bir dönüşümün değil, sınıfsal çelişkilerin görünürleşmesinin ifadesi olarak okunmalıdır.

Mamdani’nin seçilmesi, kuşkusuz ABD solunun hatta dünyadaki solun moralini yükseltecek olumlu bir gelişmedir. Özellikle ABD’li gençler ve göçmenler arasında popülerliği bir süredir artmakta olan Sosyalizm ve Kurtuluş Partisi de [Party for Socialism and Liberation] Mamdani’nin zaferini selamlamış, ancak asıl mücadelenin, hem Mamdani hem de daha iyi bir yaşam isteyen ve hak eden işçi sınıfı için, şimdi başlayacağına dikkat çekmiştir.[4] Çünkü Trump, sermaye, hatta Demokrat Parti, seçimlerden önceki kimi açıkça düşmanca, kimi ise dostça görünen açıklamalarıyla, Mamdani’nin reformlar için enerjisini ve vaatlerini henüz beşikteyken boğmaya girişmişlerdir. Trump’ın seçimden önce Mamdani seçildiği takdirde New York için ayrılan kaynakları keseceğini belirtmesi[5] bir yandan burjuvazisinin sınıfsal refleksini açık biçimde ortaya koyarken, Mamdani’nin seçim zaferi konuşmasında açıkça Trump’ı bir “despot” olarak niteleyerek amacının sadece Trump’ı değil ondan sonra gelecek onun gibi olanları da durdurmak olduğunu belirtmesi[6], Mamdani’nin bu tehdidi bir kişi meselesi değil, sınıfsal bir mesele olarak kavradığını göstermektedir. Despotluk elbette kişilerin değil, kapitalist sistemin yapısal bir sonucudur, dolayısıyla Trump’ı durdurmak, onun temsil ettiği sınıfı durdurmadan mümkün değildir. Ama Mamdani’nin sorunu Trump’tan büyüktür şeklinde ele alması, ABD’de sınıf bilincinin yükselebileceği uğrakların sayısının artacağına işaret etmektedir.

Sınıf bilincinin yükselmesine en büyük katkılardan birini de, Mamdani’nin seçimden önce aldığı işçi sınıfı pozisyonlarını sadece muhafaza etmesi değil, onlar üzerine inşa edebilmeye devam etmesi belirleyecektir. Elbette yerel yönetim düzeyindeki “sosyal politikalar”, eğer mülkiyet ilişkilerine dokunmuyorsa, yalnızca kapitalizmind daha sürdürülebilir, katlanılabilir hâle gelmesine hizmet edecektir. Ancak Mamdani’nin işçi sınıfının çıkarına atacağı en ufak adım ve şüphesiz karşısına “dur!” diye dikilecek ABD sermayesi ve kalemşorları, ABD’de işçi ve emekçilerin sınıf bilincine sahip olmaları, örgütlenmeleri ve radikalleşmeleri konusunda pozitif bir etki yaratacaktır.

Belediye Öncülüğünde Sınıf Savaşımı?

Mamdani’nin kiraları dondurma, zenginlerden vergi alma, ücretsiz kamu hizmetleri gibi vaatleri emekçi sınıf açısından somut taleplerdir fakat bunlar beraberinde hemen birtakım sorular ve sorunlar getirecektir. Öncelikle bu politikalar hangi kaynaklardan finanse edilecektir? Trump’ın New York için ayrılan kaynağı kesme tehdidi son derece ciddidir ve gerçekleştiği takdirde New York Belediyesini felç edebilir. Kiralar dondurulup, zenginlerden vergi alınmaya başlandığında sermaye hangi noktada karşı saldırıya geçecektir ve Mamdani’nin cevabı (bu vaatlerini gerçekleştirebilirse elbette) ne olacaktır? Kapitalist bir ekonomide ücretsiz kamu hizmetinin finansmanı ya emekçiden kesilen vergilerle ya da sermayenin kâr oranlarından alınan payla mümkündür. Birincisi reformist, ikincisi devrimci bir adımdır. Mamdani yönetimi bütçe politikalarında açık bir sınıf tercihi yapmadıkça, sosyal belediyecilikten öteye geçemeyecektir. Kısacası Mamdani önderliğindeki New York Belediyesinin ABD’deki sınıf mücadelesinin oynandığı alanlardan biri haline geleceğine şüphe yoktur. Mamdani de bireysel olarak gerçek sınavını, finans kapitalle çatışma anında verecektir.

Zira Wall Street çevreleri Mamdani’nin zaferinden, yani “yatırım ortamı”nın bozulmasından, vergilerin artmasından ve kamusal müdahalelerin yoğunlaşmasından endişe etmektedir. Bu tepki, sınıf mücadelesinin yeni bir evresini göstermektedir. Sermaye, devletin tüm aparatlarını, yani medya, hukuk, bürokrasi, yargıyı kullanarak Mamdani yönetimini şüphesiz kuşatma altına almaya girişecektir. Diğer yandan, özellikle Bernie Sanders, Alexandria Ocasio-Cortez ve DSA (Democratic Socialists of America) gibi ABD “sol”undaki reformist çevreler, sermaye ile “uyumlu bir geçiş dönemi” arayışıyla belediye yönetimine baskı da kurabilir. Bernie Sanders’ın ön seçimlerden sonra Mamdani’ye özellikle İsrail hakkında konuşurken kelimelerini dikkatli seçmesi yönündeki öğüdünü biliyoruz.[7] ABD’de, herhangi bir Batı Avrupa ülkesinde olduğu takdirde gayet “muhafazakar” sayılabilecek bir reformun, son derece “radikal”, hatta “komünist” sayıldığını (ve böylece geçen yüzyılın “Red Scare” taktikleri hortlatılarak karalandığını, yani sermayenin çıkarlarının korunduğunu) da biliyoruz. Kısacası Mamdani’nin “sosyalist belediye” iddiası hızla “sosyal belediyecilik”ten bile daha geriye düşme tehlikesiyle karşı karşıya kalabilir.

Ancak bir yandan Trump ve taraftarları, öte yandan Demokrat Parti, Bernie Sanders ya da reformist sol Mamdani’yle nasıl bir ilişki kuracak diye düşünürken, Mamdani’nin bunlara nasıl tepki vereceği veya ABD şartlarında “radikal” çizgisini nasıl muhafaza edeceği de önem arz etmektedir. Belki Mamdani’nin ön seçim başarısından hemen sonra sermayenin ve düzenin çeşitli temsilcileriyle girdiği etkileşimlerinde ne gibi bir tavır aldığı, neler söylediği, onun yönetimi altındaki belediyeden ne çıkabileceği hakkında birkaç ipucu verebilir.

Mamdani, Temmuz ayında aralarında Pfizer’ın CEO’sunun da bulunduğu 150 kapitalistle beraber New York’ta yaptığı bir toplantıda zaten kendisinin hiç kullanmadığı ancak içeriğini savunduğu “Globalize the Intifada” [“Intifada’yı evrenselleştir”] sloganının kullanılmasını artık desteklemeyeceğini belirtmişti.[8] Seçimlerden iki hafta kadar önce ise Filistin için yapılan tüm protestoları ve protestocuları “Yahudi düşmanları” olarak nitelendirmiş ve böylece protestoculara şiddeti meşrulaştırmış New York Polis Departmanı’nın tartışmalı müdürü siyonist Jessica Tisch’i ise görevinde tutmaya karar verdiğini ve beraber çalışmak istediğini ifade etmişti.[9] Son olarak, Küba’ya uygulanan ambargonun karşısında olduğunu belirtse de, katıldığı bir podcastte “Küba bir diktatörlük müdür?” sorusunu önce ısrarla cevapsız bırakmış olsa da, daha sonra yazılı olarak Küba’nın tıpkı Venezuela’da olduğu gibi bir diktatör tarafından yönetildiği açıklamasını yapmıştı.[10]

Tüm bu örnekler, Mamdani’nin siyasal pozisyonunun kapitalist düzenin sınırları içinde şekillenmesinin kaçınılmaz sonuçları olarak görülmelidir. Sonuçta burjuva devlet aygıtı “tarafsız” değildir, onu içeriden dönüştürmeye çalışan her reformist hareket, bir süre sonra onun işleyişine tabi hâle gelir. Mamdani’nin bu söylemleri ya da çelişkili tutumları kişisel zaaflarının bir göstergesi değil, sistemin nesnel baskısının bir üründür. Kapitalist düzenin içinde görev almak, hele hele bunu finans kapitalin başkentinde yapmak, düzenin sınırları aşılamadığı sürece en samimi “demokratik sosyalist” için bile ister istemez düzenin yeniden üretimine hizmet edecektir.

Ama bu Mamdani’nin zaferinin bir anlamı yoktur demek değildir. Zaten mesele de, Mamdani’nin kişisel tutumlarının ötesindedir. Asıl mesele, ABD’de emekçilerin ve solun, Mamdani’nin şüphesiz daha örneklerini vermek zorunda kalacağı bu gibi yumuşamaları, geri adımları ve çelişkileri nasıl değerlendireceği sorusuna dayanmaktadır. Mamdani, kendisinden çok daha geri bir politik konumu temsil eden ABD yönetici sınıfıyla karşı karşıya geldikçe, sosyalistler için burjuva siyasetinin sınırlarını aşma ve bunun gerekliliğini emekçi kesimlere gösterme fırsatı doğacaktır. ABD’deki sosyalistlerin Mamdani’nin dünkü ya da yarinki uzlaşmacı ya da çelişkili sözlerini ya da eylemlerini hayal kırıklığı olarak görüp, eylemden geri durmak, morallerini düşürüp bir köşeye çekilmek gibi bir lüksü yoktur. Mamdani’nin zaferini, Mamdani’nin sosyalist olmamasından bağımsız olarak; sosyalizme dair ABD toplumundaki önyargıları yıkmak ve sosyalizme sempatizan, taraftar olmasa da, karşı durmayacak insanlar kazanmak için bir araç olarak kullanmanın yollarını aramalılardır. Bir yandan baskıcı, faşist Trump yönetimi ve Cumhuriyetçiler, öte yandan onunla uzlaşmacı ve ondan çok az noktadan ayrılan Demokratlar varken, Mamdani önerdiği reformlardan ötürü, kitlelerin bağımsız örgütlenmesi ve bilinçlenmesi için verimli bir zemin yaratacak; New York Belediyesinin kaçınılmaz olarak düşeceği çelişkiler, emekçi sınıflar açısından devrimci bir hat kurmanın gerekliliğini daha da görünür kılacaktır. Dolayısıyla 5 Kasım 2026 tarihiyle birlikte ABD’deki sosyalistlerin görevi artık Mamdani’yi desteklemekten çıkmış, onu sınıfsal baskı altında tutmak, vaat ettiği her adımı emekçi örgütlülüğün denetimi altına sokmak olmuştur. ABD işçi sınıfı, özellikle de üniversiteli gençlik, göçmen, siyah ve Latin Amerikalı emekçiler, bu süreçte belediye sınırlarının ötesine geçen bir sınıf hattı inşa etmeye devam etmelidir. New York’un politik gücü ve bilinci de sınırda kapitalizmin gittikçe sivrileşen çelişkileriyle birlikte zaten seçimlerden önce gördüğümüz gibi, belediye binasında değil, sokakta, sendikalarda, üniversitelerde şekillenmeye devam edecek gibi durmaktadır.

Mamdani’nin zaferi, içinden geçtiğimiz bu karşıdevrim uğrağında emekçiler için bir moral kazanımıdır ama sınıf mücadelesi açısından yalnızca ufak bir ara duraktır. Belediyeyi kazanmak, iktidarı kazanmak değildir. Gerçek bir zafer, bu Momentin sınıfsal bilincin yükseltilmesi ve devrimci örgütlülüğe dönüştürülmesiyle mümkün olacaktır. Eğer ABD’li işçi ve emekçiler ile sosyalistler, bu süreci bir “solcu belediye” romantizmiyle değil de, sınıfsal bilinçle değerlendirirse, Mamdani’nin zaferi ABD’de sosyalizmin daha çekici bir hale gelmesi; dahası, kapitalizme karşı gerçek bir alternatif olarak algılanabilmesi için yeni bir başlangıç fırsatı sunabilir.

[1] https://thehill.com/homenews/campaign/5528179-democratic-socialist-mamdani-defends-politics/
[2] https://www.lemonde.fr/en/international/article/2025/11/05/zohran-mamdani-elected-new-york-mayor-following-astonishing-rise_6747122_4.html
[3] https://www.reuters.com/sustainability/boards-policy-regulation/wall-street-braces-nyc-mayoral-vote-while-governor-races-give-possible-midterms-2025-11-04/
[4] https://liberationnews.org/psl-statement-mamdanis-victory-and-the-movement-for-socialism/
[5] https://www.cnbc.com/2025/06/29/trump-federal-funding-zohran-mamdani.html
[6] https://time.com/7331243/watch-zohran-mamdani-victory-speech/
[7] https://edition.cnn.com/2025/07/17/politics/mamdani-bernie-sanders-washington
[8] https://www.nytimes.com/2025/07/15/business/mamdani-globalize-intafada-business-leaders.html
[9] https://edition.cnn.com/2025/10/26/politics/jessica-tisch-zohran-mamdani-election
[10] https://www.latintimes.com/mamdani-breaks-silence-about-maduro-cuban-president-diaz-canel-how-jorge-ramos-daughter-paola-589809