Muazzam zaferimizin akşamında siyasetçilerimizin, “Halkın şerefine!”, “Programı ilerletmek için seferber olmalıyız!” temalı konuşmalarını dinliyordum. Bu konuşmaların ardından konuşmacılar sahneyi terk ederken Jean-Luc Mélenchon tekrar mikrofonların başına geçti ve kalabalığa şöyle seslendi:
“Duyduğuma göre bazılarınız ‘La Marseillaise’in (Fransa ulusal marşı) sözlerini tam olarak anlamamış. Marşın, duyduğunuzda sizi rahatsız edebilecek iki kısmını açıklamak istiyorum: ‘Aux armes, citoyens’ (Yurttaşlar, silahlanın): Fransa, İnsan Hakları Bildirisi’ni hiçe sayarak eşitsiz bir ortamı yeniden tesis etmeye çalışan Avrupa’nın tüm monarşileri tarafından işgal edilmişti. Ve halk da buna karşı silahlanarak işgalcileri püskürttü. ‘Qu’un sang impur’ (Kirli kan): Hemen yüzünüzü buruşturmayın! O zamanlar soyluların ‘saf kana’ ve biz fakir halkın ise ‘kirli kana’ sahip olduğu varsayılırdı. Ve halk da buna karşılık ‘Demek kanımız kirli. Kimin kanı kirliymiş görelim bakalım!’ dedi. Bu marşta, ki aynı zamanda bir savaşçı marşıdır, hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmadan zafere yürüyen bir halkın onuru dışında hiçbir şey yoktur!” diyerek sözlerini noktaladıktan sonra herkes Mélenchon liderliğinde marşı söylemeye başladı.
Yeni Halk Cephesi (Nouveau Front Populaire, NFP), kendini cumhuriyeti kurtarmış gibi görüyor. Zira bu herhangi bir seçim değildi, aynı zamanda Fransa için, Fransız kimliğinin tanımı için bir mücadeleydi. Fransız solu, komplo teorisi ve İslamofobi sarhoşu ırkçı ve yabancı düşmanı aşırı sağa karşı; bu ulusun ve bu halkın ten rengi, din veya dil tarafından belirlenmediği, ortak bir fayda zemininde yasal bir topluluk olarak meydana geldiği konusunda ısrarcı olmak için birleşti. Ve şimdi Yeni Halk Cephesi okulda ücretsiz yemek, maaşların artırılması ve neoliberalizmin topluma verdiği hasarın onarılması programı etrafında insanları bir araya getiriyor.
Bu Fransa anlayışı, hem anakaradaki (ya da “Metropolitan Fransa”) göçmenleri hem de denizaşırı topluluklardaki, bölgelerdeki (“outre-mer”) yerli halkları açıkça içermektedir. Bu, seçim akşamında çeşitli konuşmacılar tarafından defalarca gündeme getirildi ve her zaman evrenselleştirici bir bakış açısıyla dile getirildi: Outre-mer‘in yerlileri, Paris banliyölerinin göçmenleri ve hatta kara ayakların (pied-noirs) oğlu Mélenchon bile onur, özgürlük ve adalet için çabalıyor. Bu evrensellik, Kanak bağımsızlık hareketinin bir militanı olan ve Yeni Kaledonya’yı temsil etmek üzere seçilen Emmanuel Tjibaou gibi üyelerin NFP saflarına dâhil olmasına olanak tanıyor. Fransız solu için Filistinlilerle dayanışma kritik önem arz ediyor; Filistin bayrağı evrensel, sosyalist ve cumhuriyetçi değerlerin sembolü olarak her yerde dalgalanıyor: Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik (liberté, égalité, fraternité).
Fransızca bilmeyenler için bu söylem ilk başta kafa karıştırıcı gelebilir. İç mantığını anlamak, Fransız sosyalizminin 2024’ten 1968’e, 1917, 1871, 1848 ve 1789’a kadar olan tarihsel akışını takip etmeyi gerektirir. Auguste Blanqui, Jean Jaurès, Léon Blum ve diğerlerinin siyasi tasavvurları cumhuriyetçi ortak bir zemin üzerindeydi. Abbé Sieyès ve “İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi”nden Simone Weil ve “L’Enracinement, prélude à une déclaration des devoirs envers l’être humain”e kadar Fransız tarihi boyunca, Fransa’nın ve cumhuriyetin nasıl inşa edildiği sorusu yineleniyor. Bunun yankısını lise öğrenci birliği başkan yardımcısı Manes Nadel’in yakın zamanda yapılan bir NFP toplantısında ayağa kalkıp Lenin’den alıntı yaptığı şu sözlerinden duyuyoruz: “Hiçbir şeyin gerçekleşmediği on yıllar ve on yılların gerçekleştiği haftalar vardır.” Bu sözün ardından da dinleyicileri, “Fransa’da sosyal cumhuriyeti nihayet oluşturmak ve sosyal kazanımlarımızı cumhuriyetin temellerine katmak için iki haftamız kaldı!” şeklinde uyarıyor.
Macron’un kumarı ona düşündüğünden çok daha pahalıya mal oldu; solu kendisine karşı birleştirmiş ve yasama inisiyatifini yeni yarattığı düşmanına devretmiş oldu. Teknokratik neoliberalizm, Emmanuel’in kendi yarattığı bir kâbus olan yükselen “aşırılıklar” tarafından reddedildi. Merkez sağdaki birbirine karşı teyakkuz hâlinde olan müttefikleriyse oldukça sefil bir görüntü sergiliyor. Örneğin kendi partisi tarafından atılmaya çalışan Eric Ciotti, televizyonda ona ayrılan süreyi yerel rakipleriyle kavga ederek geçiriyor.
Sanırım şu noktada neofaşistler hakkında söylenebilecek bir şey kalmadı. Ulusal Birlik (Rassemblement national, RN) adayları arasında antisemitistler, ırkçılar ve hatta hürriyeti tahditten sabıkalı biri bile vardı. Adaylarından bazılarının hiç kampanya yapmadığı görüldü. RN her ne kadar son birkaç seçim döngüsünde popülarite kazanmışsa da; burjuva basını, Nazi işbirlikçisi bu partiyi normalleştirmeye çalışmış ve çalışıyor olsa da Fransa halkı takım elbiseli bu ırkçılara karşı durmaya devam ediyor. Le Pen ve Bardella gücün kokusunu alıyor ama tadını alamıyor zira medyanın ve etkili isimlerin yardımıyla bile RN çok kırılgan bir zeminde.
En hayâlperestler de dahil olmak üzere tüm adaylara poster için yer ayrılan belediye duyuru panoları dışında, neredeyse hiç RN propagandası görmedim ki RN’nin kazandığı yerlerde dolanıyordum. Kampanyanın son gününde turistik bir bölgede eşime bir RN broşürü verildi, o kadar. Yıpranmış merkezciler neofaşistlerden daha iyi bir saha performansı sergiledi ama NFP tüm beklentilerimi aştı. Kampanya boyunca koalisyondan daha önce tanımadığım çok sayıda aktivistle tanıştım. Cuma akşamının son saatlerine kadar bir sürü yabancı yanıma geldi ve benden komşularına dağıtmak için el ilanı istedi. Sadece aktivistler arasında değil, aynı zamanda peçeli anneler ve parkta piknik yapan kuir gençler arasında da gözle görülür bir aciliyet vardı; dayanışmamız, insanların toplandığı her yerde sessiz selamlar ve sıcak gülümsemelerle karşılandı.
Sonundaysa tüm tahminlerin ötesine geçtik. Anketçilerin ve uzmanların hatalı olduğunu, tarihin önceden yazılamayacağını kanıtladık. Yeni Halk Cephesi işçi sınıfının ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi. Şimdi NFP yeni bir zorlukla karşı karşıya: Vaatleri gerçekleştirme. Çoğunluğumuz göreceli ve programın çeşitli unsurları ancak kararname ile gerçekleştirilebiliyor ve Ulusal Meclis’teki NFP safları dışında kimlerin hangi önerileri desteklemeye istekli olduğu henüz bilinmiyor.
Macron’un projesi Fransız halkı tarafından defalarca sert eleştirilere maruz kaldı. Utanması olsaydı istifa ederdi. Dün, sahip olduğunu düşündüğü yetkinin son parçasını da kesin olarak kaybetmiş oldu. Merkez siyaset kabul görmedi. Sağ siyaset parçalandı. Sol siyaset artık elde ettiği avantajı sonuna kadar kullanmalı ve Yeni Halk Cephesi’nin programını uygulamalı zira öbür türlü halka ihanet etmiş kadar olacaklardır.
CounterPunch/10 Temmuz 2024/Berk Özergün