Neoliberalizm ve Neofaşizm

Robert McChesney10 Temmuz 2025

Neoliberalizm 1980’li yıllarda ABD’de ve dünyanın büyük kısmında siyasal alanda hâkimiyet kurarken, neoliberaller bu sistemin sözde serbest piyasalara kucak açıp, sendikalara, sosyal devlete ve tabii ki sosyalizme husumetle yaklaşmasının faşizmle ve onun kaçınılmaz eşlikçisi yabancı düşmanlığıyla hiçbir ilişkisinin olmadığını özellikle vurguluyorlardı. Bu insanlar, hayatlarını en uygun gördükleri şekilde yaşamakta olan bireylere müdahalesi söz konusu olmayacak zayıf ve gücü kuvveti elinden alınmış bir devletten yanaydılar. Devlet liberaldi ve liberal demek faşistin tam zıddı demekti.

Avrupa’da neofaşist hareketlerin son yıllardaki zuhuru ve Donald Trump’ın 2017 yılında [halk oyunun çoğunu alarak değil] Seçmenler Kurulu marifetiyle ABD başkanı olması, faşizm ve faşizmin kapitalizmle ve demokrasiyle ilişkileri üzerinde ciddiyetle yeniden düşünülmesini zorunlu kıldı. 1950’li yıllarda Paul Sweezy faşizmi liberal demokrasinin zıddı olarak karakterize ediyordu. Fakat bugün, dünya genelinde kapitalizme hâkim olan ve kalıcıymış gibi görünen ekonomik durgunlukla birlikte, yoksullaşmanın, eşitsizliklerin ve grotesk bir siyasi yozlaşmanın yarattığı krizler giderek zamane nizamı hâline geliyor. Liberal demokrasi iflas ederken, sosyal sorunlar kontrolden çıkıyor. Zombi faşizm bir kez daha yükselişte.

Neoliberalizmin ya da destekçilerinin ona verdiği isimle liberteryenizmin faşizmin tam zıddı olduğu fikri külliyen uydurmadır. Gerçekte olan, liberterlerin ya da “serbest piyasa muhafazakârları”nın, çok küçük bir varsıl azınlığın sınıf hâkimiyetini gerekli her türlü yol ve yönteme başvurarak korumayı ve güçlendirmeyi en önemli görevleri olarak bellemiş olmalarıdır. Bu neoliberal/liberter güruh, bir demokraside etkili siyasal katılımı mümkün kılan kurumları, yani “demokratik altyapı” olarak adlandırılan şeyi yok etmeyi bir saplantı hâline getirmiştir.

ABD’nin “demokratik altyapı”sını hedef alan ve en az kırk yıldır devam eden neoliberal saldırı bugün artık büyük ölçüde tamamına ermiş durumdadır. Bunun anlamı ABD’nin artık yalnızca biçimsel olarak bir anayasal cumhuriyet olması, Amerikan toplumunun ucundan köşesinden bile olsa demokratik olarak nitelendirilemeyecek bir toplum hâline gelmesidir. Ve bu da demektir ki Amerikalıların çantada keklik saydığı temel hak ve özgürlükler artık çok daha çürük temellere dayanıyor.

ABD’nin kırk yıldır devam eden bu neoliberal yeniden yapılandırılması Trump gibi bir figürün önünü açmış, nevzuhur bir neofaşist yönetim kadrosunu iktidara taşımıştır. Ve Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ı göreve başlamasından beri Temsilciler Meclisi’nde ve Senato’da neredeyse tereddütsüzce desteklemesi, bu aktörler arasında siyasal ve ekonomik amaçlar bakımından ciddi bir örtüşme olduğuna işaret ediyor. Şayet Cumhuriyetçiler Trump’la yollarını ayırırsa, bunun sebebi ilkeler ya da politikalar olmayacak. Bunun sebebi Trump’ın, tuhaf tuhaf davranışlarıyla Cumhuriyetçilerin siyasal çıkarlarını tehlikeye attığı için artık oynanmaması gereken yanlış at olarak görülmesi olacak.  Trump, neresinden bakılırsa bakılsın, tembel, cahil, düşüncesiz ve omurgasız bir sosyopat, boş boş böbürlenip duran tehlikeli bir morondur; yalan söylemeyi öylesine rutine bindirmiştir ki doğru ile yanlış arasındaki farkı anlama kapasitesinden bile yoksun gibi görünmektedir. Koch kardeşler bile bunun hedeflerine ulaşmalarını engelleyebilecek bir sorun olduğunu anlayabiliyor.

Gelgelelim Trump’ın kişiliği aynı zamanda aldığı desteğin de temelini oluşturuyor. Onu dünyanın en güçlü insanı yapan şey bu kişiliktir. Öngörülemezliği ve cesaretlendirdiği ürkütücü neofaşist eğilimler artık hepimizin sorunudur.

Dünya çapındaki son büyük faşizm dalgası 1930’lu yıllarda, Büyük Bunalım döneminde yaşandı. Faşizm ile savaş ve militarizm arasındaki karşı konulamaz çekim İkinci Dünya Savaşı’na neden olduğu gibi, nükleer silahların zuhuruyla birlikte, insan türünün sonunun gelebileceği gibi haklı bir endişe de yarattı. Neyse ki faşizm o tarihlerde yenilgiye uğratıldı ama kapitalizm varlığını sürdürdüğü sürece her daim, saldırmaya hazır bir şekilde pusuda olacaktır.

İnsanlık adına iyi haber ise faşizmin zaferinin hiçbir bakımdan önlenemez nitelikte olmamasıdır. Başka bir yol daha vardır ve bu yol sosyalizmdir, [yani] halkın gerçekten halk tarafından ve halk için yönetildiği demokratik bir toplumdur. [Böyle bir toplum için,] halktan varsılların ihtiyaçlarına hizmet etmesini talep eden değil, halka hizmet eden bir ekonominin inşa edilmesi [gerekiyor]. Biz daha kalabalığız. Fakat her zaman bunun bilincinde olmuş neoliberaller ve faşistler iktidara sıkı sıkıya yapışıyorlar. Yürüttükleri projenin ve bu projenin içerimlerinin gerçek mahiyetini [anlamamız gerekiyor].

Monthly Review/1 Mayıs 2025/Çeviren: Ali Karatay