Nöroçeşitli Bir Marksizme Doğru

Robert Chapman17 Eylül 2024

Judy Singer, 1998’deki ufuk açıcı tezinde nöroçeşitlilik kavramını kuramsallaştırırken iki temel gelenekten yararlandı.[1]

Bunlardan biri, ‘normal’ beden kavramının maddi koşullar ve kapitalist üretim tarzı tarafından nasıl belirlendiğini vurgulayan Marksizmdi. Bu, engelliliğin hafifletilmesi için sadece bireysel psikolojik veya tıbbi çözümlerin değil, toplumun kökten değiştirilmesi gerektiğini vurgulayan sosyal model geleneğidir.

Diğeri ise sivil hakları, farklılıkların tanınmasını ve kabul edilmesini vurgulayan liberal siyasi gelenekti. Bu, radikal bir sistem değişimi ya da antikapitalizmden çok, tanınmanın ana akım siyaseti diyebileceğimiz bir yaklaşımdı.

Bu görüşe göre, nöroçeşitli bireylere yönelik tutumları değiştirmemiz, eksiklik odaklı anlatıların üstesinden gelmemiz ve nöroçeşitli bireylerin gelişebilmesi için yeni hakları güvence altına almamız gerekir.

Singer’in harekete geçme çağrısından bu yana, nöroçeşitlilik savunuculuğu daha çok bu ikinci yaklaşıma, liberal geleneğe dayandı. Sosyal modellerden sıklıkla yararlanılsa da bunlar genellikle sistemik değişiklikleri zorlamak yerine bireysel engelliliklere uyum sağlamak için gerekli değişikliklere odaklanmak amacıyla kullanılır. Nöroçeşitlilik söyleminin büyük çoğunluğu hâlâ kabul, haklar ve tanınma üzerine odaklanmakta olup tutumları değiştirmesi ve kapsayıcılığı artırması için topluma baskı yapmaktadır.

Üretim

Şunu iddia ediyorum ki, nöroçeşitliliğin özgürleşmesi için nöroçeşitlilik teorisinin Marksist köklerine dönmemiz gerekiyor. Açık olmak gerekirse, tanınmanın ve hakların önemli olmadığını düşünmüyorum. Aksine, maddi koşullarımızda önemli değişiklikler olmadan bunların asla tam olarak sağlanamayacağı kanısındayım. Ayrıca, kapitalizm altında bu koşulların çok fazla değişmesi de olası görünmüyor.

Marksist perspektiften bakıldığında sorun maddi koşullarla ilgilidir. Kapitalizm ve onun sömürgeci kökleri altında, bedenlere ve zihinlere en temelde üretkenliğe katkıda bulunma yetenekleri açısından değer verilir. Her birimiz ekonomiye katkıda bulunabilecek veya ekonomiyi tüketebilecek bireyler olarak görülüyoruz. Ayrıca, egemen üretim araçlarına bağlı olarak bedensel ve bilişsel normlar değişecek, bu da bu normların dışında kalanların ayrımcılığa uğrayacağı anlamına geliyor. Örneğin, üretim ekonomilerinden hizmet ekonomilerine hızlı geçiş göz önüne alındığında, ideal işçi figürü fiziksel olarak güçlü ve tekrarlayan görevlerde iyi olmaktan, aşırı sosyal ve esnek olmaya doğru değişti.

Sorunun bir parçası da kapitalistlerin rakiplerinden bir adım önde olabilmek için sürekli olarak üretim araçlarını dönüştürmeleri gerektiğidir. Sermayenin ihtiyaçları yakında yeniden değişecek ve yeni sınırlarla birlikte yeni normlar da oluşacaktır. Ancak her noktada bir iç grup ve bir dış grup olacak, ikincisi ayrımcılığa uğrayacaktır. Dış grup, işin dışında kalmaya ya da suç haline getirilmiş koşullarda çalışmaya zorlanacak ve büyük sayılarla hapsedilecektir. Bu durum kapitalizm altında her zaman gerçekleşecek ve yasal haklar muhtemelen buna karşı yalnızca kısmi bir savunma sunacaktır, özellikle de birden fazla bakımdan marjinalleştirilmiş kişiler için.

 

Dolayısıyla bu şu anlama gelir: Tutumları değiştirmeye veya belirli tanılara sahip nöroçeşitli insanları, onların “güçlü yönlerine” odaklanarak işe almaya yönelik vurgu, nöroçeşitlilik üzerindeki tahakkümü yeniden üreten derin yapıları değiştirmeyecektir. Bu sadece, genellikle zengin, beyaz ve benzeri özelliklere sahip az sayıda nöroçeşitli bireyin değer göreceği, ancak nöroçeşitli insanların çoğunluğunun bunun bedelini ödeyeceği anlamına gelir. Bu özellikle, mevcut herhangi bir anlamda çalışamayacak ve herhangi bir üretim biçimi altında her zaman yüksek düzeyde devlet desteğine ihtiyaç duyacak olan nöroçeşitli insanları dışlayacaktır.

Yabancılaşma

Bir diğer anahtar konu da yabancılaşmadır. Bu, kapitalizmin sadece hayatta kalabilmek için sürekli kendi parçalarımızı satmaya zorlayarak bizi hem kendi parçalarımızdan hem de birbirimizden nasıl yabancılaştırdığına ilişkin Marx’ın terimidir. Nöroçeşitli insanların acısını bu çerçeve içinde ele alarak meselenin kökenine inebiliriz. Sıklıkla “otistik maskeleme” olarak adlandırılan durum (nöroçeşitli bireylerin, nörotipik beklentilere uyum sağlamak amacıyla belirli davranışları öğrenip sergilemeleri ve diğerlerini bastırmaları) örneğin, yalnızca otizme özgü bir sorun olarak görülmeyebilir.

Daha ziyade, modern hizmet ekonomilerinde kişinin kendini satma zorunluluğundan kaynaklanan bir yabancılaşma biçimi olarak görülebilir. Bu herkes için yabancılaştırıcı olsa da nörotipik idealden daha uzakta olanlar için özellikle zor görünmektedir. Nörotipiklerin de yabancılaşmadan zarar gördüğünü vurgulamak önemlidir. Genellikle ideal “norm”a daha yakın olmalarına rağmen, bu sadece onların daha uzun saatler çalışabilecekleri, aşırı kullanılabilecekleri ve yabancılaştırılabilecekleri anlamına gelmektedir. Bu kesinlikle, günümüzde nörotipiklerin bile yaşadığı yüksek düzeydeki kaygı ve depresyona katkıda bulunuyor. Kapitalizm böylece nörotipik olanı inşa eder ve yüceltirken onları acımasızca sömürür. Bu açıdan bakıldığında, analizimizi tekil başlıklara odaklı siyasetten uzaklaştırıp, egemen sistemlerin herkes için nasıl kötü olduğunu analiz etmeye yönlendirebiliriz. Marksist bir perspektiften, kapitalizmin nöronormatifliği hem nöroçeşitli hem de nörotipik bireyler için kötüdür.

O halde nöroçeşitli Marksistler neye yönelik çalışmalıdır? Öncelikle, nöroçeşitli engellilik ve nörotipik yabancılaşmanın maddi bir analizini kolektif olarak geliştirmeliyiz. Bu, nöroçeşitliliğe yönelik ayrımcılığı toplumun mevcut maddi koşullarından kaynaklanan bir sorun olarak çerçevelendirecektir. Ayrıca, yabancılaşma analizine dayanarak ruhsal hastalıkları politik bir bağlama oturtacaktır.

Buna karşılık, praksisimiz, antikapitalist örgütlenme, doğrudan eylem ve yeni bir dünya kurma çabalarına odaklanmalıdır. Irk, etnisite, toplumsal cinsiyet, biyolojik cinsiyet veya yetenek fark etmeksizin herkes için kolektif özgürlüğe doğru çalışmak için diğer ezilen gruplarla daha fazla köprü kurmak hayati önem taşıyacaktır.

Özgürleşme

Açık olmak gerekirse, nöroçeşitliliğin Marksist bir analizini ileri sürmek, mutlaka sosyalizmin herhangi bir spesifik biçimine bağlılık anlamına gelmez. Açıkçası sosyalizmin bazı biçimleri nöroçeşitli insanlar için kapitalizm kadar kötüydü. Bu durumlarda da tam olarak neyin yanlış gittiğini anlamamız gerekiyor, böylece aynı hataları tekrarlamayız.

Yine de nöroçeşitli Marksizm şu ya da bu alternatiflerin geliştirilmesini gerektirir. Bunun ne olabileceğini belirlemek ve buna yönelik örgütlenmek, eğer nöroçeşitliliğin özgürleşmesini başarmak istiyorsa, nöroçeşitlilik savunuculuğunun yönelmesi gereken şeydir.

Şimdi, biriken o devasa miktardaki nöroçeşitli enerjiyi ve gücü almanın ve onu derin sistemik değişime kanalize etmenin zamanıdır.

Anticapitalist Resistance / 13 Eylül 2022 / Çeviri: Türkiye İşçi Partisi Engelli Komisyonu

[1] Nöroçeşitlilik yaklaşımı insan türündeki nörolojik gelişimin bireyler arasında farklılıklar içerebileceğini ve bunların “normal” ve “anormal” sınıflandırmaları içinde ele alınamayacağını savunuyor. Aynı zamanda otizm spektrum bozukluğu tanılı bireylerin “hasta” değil “farklı” olduğunu kabul ettirmeyi önüne koyan hareketin adıdır – ç.n.