Şimşek Politikaları Ülkemizi Emekçiye Daha da Dar Edecek!

Mustafa Özer1 Temmuz 2024

Recep Tayyip Erdoğan’ın ve dolayısıyla AKP’nin 2023 seçimlerinde iktidarını devam ettirebilmesi için yeni bir servet transferine, bölüşüm politikasına gereksinimi vardı. Bu yeni bölüşüm politikasının temel amacı, iktisadi artıkta ve onun dönüştüğü artık-değerde kâr ve rantın payını artırmak idi. Bu sayede hem seçimi finanse edebilecek kaynaklar yaratacak hem de iktisadi yaşamda göreli bir canlılık yaratacaktı. Bunun için de adına “NAS” dedikleri yeni bölüşüm (kâr ve rant) politikalarını yaşama geçirmeye çalıştılar. Bunu da “faiz enflasyonun nedenidir” tartışmasını yaratarak meşrulaştırmaya çalıştılar. Olan da bu Nas politikalarıyla oldu: Düşürtülen faizler ve arkasından gelen kredi genişlemesi ciddi biçimde kur artışlarına neden oldu. Artan kur sanayide ve özellikle imalat sanayinde, bu sanayilerin aşırı biçimde dışa bağımlı olması (yoğun ithal girdi ve ara malı kullanmaları) nedeniyle üretim maliyetlerinde artış ve sanayi kârlarında azalma anlamına gelmekteydi. Sanayi kârlarındaki azalma ise bu sektörde aşırı yoğunlaşma (oligopolleşme ve tekelleşme) nedeniyle artırılan fiyatlar olarak piyasaya yansıdı ve kaçınılmaz olarak enflasyonu hortlattı.

Mehmet Şimşek sıcak parasız yapamaz

Hortlayan enflasyonu düşürsün diye de dünyada sıcak parayı (tefeci parası) yönetme konusunda yüksek derecede maharet sahibi Mehmet Şimşek 2023 Mayıs seçimleri sonrası imdada çağrıldı ve finans kapital ile yeniden bir kader birliği yapılmaya çalışıldı. Tabii bu dönem aynı zamanda spekülatif sermayenin daha yüksek getiri elde edebileceği Türkiye ölçeğinde yeni piyasalara da gereksinimin olduğu dönemdi. Zaten böyle olmasaydı Şimşek politikalarına ABD emperyalizminin iki organı Dünya Bankası ve IMF, derecelendirme kuruluşları ile uluslararası finans çevreleri kayıtsız şartsız destek vermezdi. Şimşek de hemen ev ödevini yaptı: Göreve başlar başlamaz Türkiye’yi yine sıcak para cennetine çevirecek bütün politika kararlarını peyderpey yaşama geçirdi. Bu nedenle de yüksek faiz politikasını devreye soktu. Şimşek’in tek amacı vardı: Ne yapıp edip sıcak parayı Türkiye’ye çekmek. Çünkü artan sermaye girişleri yoluyla hem enflasyonu artıran kurlarda istikrar sağlanacak hem de sıcak paracılara güvence rolü oynayan uluslararası rezervler artacaktı. Çünkü en az %20’ler düzeyinde ABD doları cinsinden net getiri elde etmek amacıyla parasını Türkiye’ye getiren yabancıların bir gözü her zaman brüt döviz rezervlerinde olacaktı. Bu tefecilerin tek derdi Türkiye’de oluşturulan bu yağmadan payını alıp gitme kararı aldığında gerekli dövizin ona sağlanmasıdır.

Evdeki hesap çarşıya uymadı: Enflasyon artmaya devam etti!

Esas amacı sıcak paraya yeni cennet yaratmak ve finans kapitale yarenlik yapmak olan Mehmet Şimşek uygulamaya soktuğu yüksek faize dayalı enflasyonu düşürme politikalarından başarı elde edemedi. Arkasından likidite daralmasına gitti, o da olmadı. Sonra kamuda tasarruf adı altında “göstermelik” birtakım önlemler paketi açıkladı, o da olmadı. Enflasyon azmıştı ve azmaya devam ediyordu. Yani anlayacağınız güya enflasyonu düşürmek amacıyla uygulamaya sokulan politikalar enflasyonu düşürmediği gibi artmasına neden olurken, esas gizli ajandalarından biri olan sıcak para cenneti yaratma konusunda başarılı oluyordu.

Enflasyonu düşürme adı altında emekçilerden intikam alınacak

Şimşek’in ortodoks denilen enflasyonu düşürme politikaları enflasyonu düşürmede başarısız olunca, bu politika uygulamalarının gizli ajandalarından bir diğeri olan enflasyonla mücadelenin bedelini emekçilere ödetme politikaları devreye sokuldu. Bu politikalar üç ana eksende uygulanmaya çalışılmaktadır. Öncelikle çalışanlar daha yoksullaştırılmaya çalışılmaktadır. Bunun için ücret ve maaş artışları gerçekleşen değil beklenen enflasyona göre ayarlanacak gerekçesi ile ücret ve maaş artışları sıfırlanmaya çalışılmaktadır. Bu da bütün çalışanlar ile emekliler için daha da yoksullaşma anlamına gelmektedir. İkinci olarak, faizleri artırıp “kuru istikrarlaştırarak” enflasyonu düşüremeyeceğini gören ekonomi yönetimi, çareyi ekonomiyi mümkün olduğu ölçüde daraltmakta buldu. Belki de %3’lerin altına düşecek büyüme oranı, işsizlik oranının tekrar %12’ler bandına çıkmasına, zorda kalan birçok şirketin batmasına neden olacaktır. Üçüncüsü de yeni vergi düzenlemeleri adı altında emekçilerin satın alma güçlerini düşürmek. Çünkü onlara göre, seçim kazanmak amacıyla artırdığı ücret ve maaşlarla yarattığı satın alma gücü artışlarının enflasyonla mücadele amacıyla törpülenmesi gerekmektedir. Nitekim bu kapsamda yeni vergi düzenlemeleri de kapıda.

Şimşek politikaları başarısızlığa mahkum politikalardır

Şimşek politikalarının emekçilere ülkeyi yaşanılmaz kılmaktan başka hiçbir “başarılı” sonucu olmayacaktır. Çünkü:

  • Enflasyon onların varsaydığı gibi ücret ve maaş artışlarından beslenen iç talep artışı değildir. Bir kere enflasyonun kaynağı yanlış saptanmıştır. Bu nedenle faizleri artırarak enflasyonla mücadele etmek sadece boşa kürek çekmekten ibarettir. Mevcut durumda bunun enflasyon bakımından getirisi olmadığı gibi yüksek faizin götürüsüne maruz bırakan politikalardır.
  • Esas amacı reel ücretleri ve o sayede iç talebi azaltmak üzerine kurulu bu politikalar, kamuoyunun desteğinden yoksun ve sadece sermayeyi, sermayenin kalemşörlerini ve sıcak parayı memnun eden politikalardır. Durum böyle olunca Şimşek ve ekibi, öyle görünüyor ki asgari ücreti eskiden olduğu gibi 300-400 ABD doları arası bir banda çekene kadar ücret artışlarına karşı agresif bir tutum sergileyecektir.
  • Enflasyonla mücadele sürecinde değerlenen kur, ithalatın artmasına, sanayinin daha fazla dışa bağımlı hale gelmesine, cari açığın artmasına neden olacaktır.
  • Türkiye ekonomisinin yapısal sorunları olan sanayinin ithalata bağımlı yapısı, piyasada oluşan oligopolcü ve tekelci yapı, verimliliğin düşük olması, sektörel dengesizlikler, sanayide düşük kapasite ve erken sanayisizleşme gibi sorunları çözmeden sadece ortodoks denilen bir takım para ve maliye politikaları ile enflasyonu düşürmek mümkün değildir.

Sermayenin işçi sınıfı karşısında kaybettiği gücünü tekrar kazanmak amacıyla çeşitli dönemlerde başvurduğu en önemli silahlardan olan kapitalizmin yapısal sistemik krizleri, Türkiye’de yerini enflasyon yaratma ve ortodoks iktisat politikaları ile enflasyonu düşürme politikalarına bırakmıştır. Bu politikaların bedeli yine emekçilere, yoksul halkımıza ödetilecektir. Yoksul daha da yoksullaşacak ve ne yazık ki açlığa mahkum edilecektir. Emeklilerin ve dar gelirlilerin yüksek enflasyon ortamında içine düşürüldükleri durumu büyük ölçüde yansıtan TÜİK’in yayınladığı 2023 Hane Halkı Tüketim Araştırması sonuçları da bu gerçekliği ne yazık ki tüm çıplaklığı ile gözler önüne sermektedir.

Hane Halkı Bütçe Araştırması sonuçlarına göre hane halkı harcamalarının neredeyse tamamı sadece üç kalemden oluşuyor: %20.6 gıda, %21.9 ulaştırma ve %23.9 konut ve kira. Bu insanların eğitime, eğlence ve kültüre harcayabilecekleri 5 kuruş paraları bile kalmıyor. Toplumun zengin ile yoksul kesimleri arasında uçurum derinleşiyor. İyi bir eğitim sadece zenginlerin ve çocuklarının hakkı olarak görülüyor. Gezmek, eğlenmek, tatil yapmak emekçiler ve özellikle emekliler için bir hayal haline getiriliyor. Bu nedenle enflasyonu düşürme politikaları; sıcak paraya yüksek getiri, AKP’nin en büyük sınıfsal desteğini sağlayan rantiye sektörü için yeni rant kapısı, sanayi ve finans sektörlerinde kar artışları için yeni bir umut olarak görülmelidir. Emekçiler, yoksullar için ise yeni bir “kabir azabı” olarak düşünülmelidir. Sınıf temelli siyaset yapanlar içinse yeni bir mücadele döneminin başlangıcı olarak algılanmalıdır.

Sosyalistlere Düşen Ödevler

Sosyalistlere düşen en önemli ödev, finans-kapital ile zorunlu kader birliği yapmış islamcı kapitalist bu iktidarı halk önünde iyice deşifre etmektir. Bir başka deyişle, bütün Türkiye sathında mahalle mahalle, sokak sokak dolaşarak halka bu iktidarın nasıl emekçi düşmanı ve sermaye dostu olduğunu anlatmaktır. Bu anlatım sürecinde ve diğer ulusal düzeylerde yapılacak faaliyetlerde, yaşadığımız enflasyon sürecinin AKP ile inşa edilen yeni rejimin bir ürünü olduğunun; bu yeni rejimin islamcı-kapitalist bir toplumsal harekete, tamamen milliyetçi-mukaddesatçı illüzyonlarla kutsanmış merkezi bir devlete ve faşizme dayandığının iyi anlatılması gerekir. Enflasyonu düşürme adı altında uygulamaya sokulan para ve maliye politikalarının sınıfsal olduğunu, enflasyonu düşürme politikalarının bedelini emekçilere ödetmenin yeni biçimleri olduklarını vurgulamak gerekir.

Sosyalist bir iktidarda enflasyon hedeflemesi, merkez bankası bağımsızlığı gibi neoliberal politikalara ve söylemlere yer verilmeyeceğinin güvence edilmesi gerekir. Gelir dağılımında oluşan eşitsizlikler giderilmeden, yoksulluk bitirilmeden her ne ad altında olursa olsun uygulanacak enflasyonu düşürme politikalarının enflasyonu düşürme bir yana daha da artıracağını anlatmak gerekir. Yoksulların, emekçi halkımızın tükettiği zorunlu mal ve hizmetlerin onlara yük olmayacak bir biçimde sosyalist bir iktidarda sağlanacağının ve bunun da nasıl sağlanacağının açıklanması gerekir. Asgari ücret ve vergi düzenlemeleri ile ilgili iktidar kararlarının yeni dönemde yeni bir sermaye saldırısı olduğunu; bu saldırının içerisine ana muhalefet partisi CHP’nin de dahil edilmeye çalışıldığını; en önemlisi de CHP de dahil bütün düzen partileri ile sistem içi çözümlerle emekçilerin daha fazla ırgatlaştırılmaya çalışıldığını en ince ayrıntısına kadar anlatmak gerekir.

Ama bütün bunlar doğru zamanda ve eksiksiz yapılsa bile yeterli olmayacaktır. Çünkü:

  • Kamunun öncülüğünde yeni bir sanayileşme hamlesi ile Türkiye ekonomisinin dışa bağımlılığı azaltılmadan,
  • Ekonomiyi siyasetten ayırmaksızın, hatta birlikte düşünerek plana dayalı, devletin doğrudan katılımı ile verimlilik artışına dayalı yeni bir birikim modelini devreye sokmadan,
  • Eğitim sistemini ve tüm iktisadi politikaları bu amaca göre dizayn etmeden,
  • Artık değeri rant, kâr ve faiz arasında üleştirmenin mekanizmalarını yok edecek ve işçi sınıfı adına yeniden üleştirecek mekanizmaları devreye sokmadan,
  • Uluslararası jeopolitik, iktisadi gelişmelere karşı kırılgan olmayan, kendi kendimize her anlamda yeterli yapılar inşa etmeden, ama enternasyonal düşünen ve davranan bir ülke yaratmadan,
  • Geçmiş sosyalist deneyimlerin başarı/başarısızlıklarından ders alarak geniş halk kitlelerinin yaşamlarını etkileyecek yeni bir değerler sistemi oluşturmadan,
  • Ülke çapında direnişin, umudun ve gerçekliğin merkezi ve simgesi olmadan,

 bu islamcı-kapitalist iktidarı yenmek, düzen partileri ve sistem içi politika önerilerine ve uygulamalarına karşı başarılı olmak mümkün olmayacaktır.