19 Mart Toplumsal Hareketi: Engeller, Sınırlar

Mete Kaan Kaynar29 Nisan 2025

19-23 Mart arası, birçok siyasî lider tarafından “bir darbe teşebbüsü” olarak kodlandı. Ancak kitleler sadece İmamoğlu’nun diplomasının iptali ya da tutuklanması nedeniyle sokakta değillerdi. Elbette sokaktakilerin tamamı bu adaletsizliğe ateş püskürüyordu ama toplum; Gezi Parkı Direnişi tutuklularından Selahattin Demirtaş’a; Anayasa Mahkemesi kararına rağmen TİP Milletvekili Can Atalay’ın serbest bırakılmamasından Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanmasına, kayyum atanan belediyelere, 19 Mart sonrasında gözaltına alınan gençlere, Kahramanmaraş Depremi ve Kartalkaya Yangını gibi sosyal olaylarda devletin aldığı hoyrat tavra, üniversite öğrencilerinin yaşam, geçim ve gelecek sorunlarına, kadın cinayetlerine, yaşam tarzlarına pervasız müdahalelere, yolsuzluk haberlerine, ekonomik krize, enflasyona, hayat pahalılığına, giderek artan otoriter uygulamalara, medyadaki tekelleşmeye kadar birçok nedenle, aktif bir direnişe sürüklenmiş; handiyse mecbur bırakılmıştı.

Sosyal hareketler, (dar anlamıyla) siyasal hareketlerden, örgütlü-politik hareketlerden faklı özellikler gösterirler. Sosyal hareketler önceden karar alınmış; günü saati belirlenmiş yukarıdan aşağı -hiyerarşik- örgütlü hareketler değildirler; yöneticileri yok, (kanaat) önderleri vardır; homojen değildirler, katılımcıları arasında tutarlı bir politik hat bulmak zordur; örgütsel kararlarla değil, kamusal akılla yollarını bulur, ilerlerler. 19 Mart Hareketi de bir sosyal hareketin tüm bu özelliklerini bünyesinde taşır.

Yukarıda da ifade etmeye çalıştığım gibi, bir kişinin, bir parti, dernek, sendika vb.’nin bu harekete müdürlük etmesi gibi bir durum, bu tür hareketlerin doğasına aykırıdır. Yazının bundan sonraki bölümlerinde yazacaklarım da -nitekim- bir akıl verme, irşâd etme olarak değil, bu toplumsal hareketin bir parçası olarak bir tür SWOT analizi ile ilgili sorular olarak okunsun isterim: Bir sosyal hareket olarak 19 Mart Hareketi’nin güçlü, zayıf yönleri, hareketin önündeki fırsat ve tehditler nelerdir bunları konuşabileceğimiz sorular sormak; çelişkileri dile getirmek istiyorum.

Küresel Yapı ve Konjonktür

Otoriter eğilimler tüm dünyada yaygınlaşıyor. Staffan I. Lindberg’ın editörlüğünde, Gothenburg Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü’ne bağlı V-Dem Institute tarafından hazırlanan raporda (2025), demokratik ve özgürlükçü değerlerin dünyada giderek istisnaî bir hâl aldığının altı çizilmektedir. Rapordan aldığım verileri paylaşmakla yetiniyorum:

Demokratik değer ve prosedürlerin tüm dünyada aşınmasının -yapısal faktörlerin- yanında uluslararası konjonktürün de AKP iktidarının lehine olduğunu; hiç değilse Avrupa’daki siyasî iktidarların ve ABD’nin konjektürel gerekçelerle AKP yönetimi ile zıt gitme niyetinde olmadıklarının da altını çizmek gerekiyor. 19 Mart’tan bu yana gösterilen tepkilerin cılızlığını da bu yapısal faktörlerin bir izdüşümü olarak ele almak yerinde olacaktır. Göçmen politikaları konusunda neredeyse tüm taleplerine hürmet eden ve bunları iştiyakla uygulamaya koyan AKP’nin iktidardan gitmesinin, ABD ve Avrupa için hiç değilse bir belirsizlik yaratacağı aşikârdır.

Küresel sivil/siyasal aktörlerin Türkiye’deki toplumsal harekete destekleri her hâlükârda önemlidir. Yukarıdaki satırlar, ne küresel aktörlerin AKP’nin dümen suyuna girdikleri ne de Türkiye’deki toplumsal hareketleri karşısına aldıkları şeklinde yorumlanmalıdır. Oldukça heterojen yapıdaki Avrupa/ABD’li sivil/politik aktörleri bilgilendirmek, harekete geçirmek hâlen çok önemlidir ancak küresel yapısal ve konjektürel bariyerlere de dikkat etmek gerekmektedir.

Zaman

Tabir-i caizse, İmamoğlu 19 Mart Toplumsal Hareketi arabasının markası; CHP bu hareketin kaportası; hareketin içindeki diğer tüm paydaşlar arabanın elektrik aksâmı; öğrenci hareketi de bu 19 Mart arabasının motorudur: 19 Mart’ı bir (sosyal) hareket haline getiren, hareket ettiren, devindiren güç, arabaya dışarıdan bakıldığında ilk başta görülmeyen bu motordur.

6 Haziran’da ülke Kurban Bayramı tatiline girecek, neredeyse tüm üniversiteler bayram tatilini takiben final sınavlarını yapacak ve yine akabinde yaz tatili başlayacaktır. Bu, 19 Mart Hareketi’nin Mayıs sonu itibariyle kaçınılmaz olarak sonlanacağı anlamına gelmez. Ancak bileşenler bu konuda proaktif olmadıkları, hareketi çeşitlendirmedikleri, barışçıl demokratik protestoları Anadolu’ya yaymadıkları durumlarda hareketin mutlaka sonlanacağı anlamına gelir.

Heterojenlik

Heterojenliğin sosyal hareketlerin doğasına mündemiç olduklarını daha önce de belirtmiştim. Ancak hareketin bileşenlerinin farklılıklarının ortak noktalarından çok daha fazla olduğunun; 19 Mart Hareketi’nin tek ortak keseninin anti-Erdoğanizm olduğunun da altı çizilmelidir. 19 Mart Hareketi, İmamoğlu’nun tutuklanması ile hareketlenmiş, alevlenmiştir ancak İmamoğlu’nun tutuklanması bu toplumsal hareketin nedeni değildir. Zaman geçtikçe hareketin bileşenleri -en başta da hareketin motoru üniversiteliler- kendi özgül taleplerini daha da fazla öne çıkarmaya gayret edeceklerdir.

Ne hareketin heterojen olması ne de toplumsal paydaşların kendi taleplerini öne çekmeleri mutlak anlamda kötüdür; bu sadece, yine, hareketin kanaat önderlerinin farkında ve proaktif olmalarını gerektiren bir husus olarak okunmalıdır. Ön alma, heterojenliğin dağılmaya değil, zenginliğe doğru evrilmesine vesile olabilecektir.

CHP ve Hareket İlişkisinin Olası Riskleri

Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra, 15 Haziran 2017’de Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı Adalet Yürüyüşü hayli ses getirmiş ama bu, bir toplumsal harekete dönememişti. 30 Ekim 2024’te de İstanbul’da Esenyurt Belediyesi’nin CHP’li Başkanı Ahmet Özer’in tutuklanması ve belediyeye kayyum atanması sonrasında da eylemler, gösteriler olmuş ama yine bir sosyal hareket doğmamıştı. Benzer şekilde HDP/DEM Parti de kayyum atanan belediyeleri için uzun soluklu eylemler gerçekleştirmiş; kamuoyuna sesini duyurmaya çalışmış ama bunlar da kapsamlı bir sosyal harekete dönüşmemişlerdi. Daha önce de söylediğim gibi, sosyal hareketler, örgütlü-politik hareketlerden farklı bir doğaya sahiptirler. Ancak bu bize 19 Mart sonrasında başlayan toplumsal hareketin doğası hakkında da doğru değerlendirmelerde bulunmak için bir fırsat vermektedir.

Yeniden tekrar etmekte fayda var: 19 Mart Hareketi İmamoğlu’nun tutuklanması ile kibriti çakılan, CHP’nin önayak olduğu bir sosyal harekettir ancak tutukluluk -ve/ya diploma iptali- 19 Mart’ın nedeni, CHP de 19 Mart Hareketi’nin müdürü değildir. Hareket birçok bileşenden oluşuyor. Bu bağlamda, 19 Mart Hareketi’nin önündeki bir diğer -belki de en önemli- tehlike/riskin de her bir bileşenin -en başta da CHP’nin ama diğerlerinin de- hareketi domine etme, heterojenliğini görmeme ya da aradığını bulamayarak -bulamadığını düşünerek, hayal kırıklığı içinde- hareketten kendisini izole etmesi olduğunu belirtmek gerekiyor.

Geçmişin İdealize Edilmesi Riski

Türkiye’nin, 2007’den bu yana döşenen otoriterleşme yolundan bir çırpıda dönmesi, gerisin geri gitmesi, tarihin geriye doğru bükülmesi mümkün değil. 19 Mart toplumsal hareketinin yapabileceği -belki de- en büyük yanlış, AKP öncesini idealize etmek; bu toplumsal hareketin politik tahayyülünü geçmişte, geçmişin -90’ların- hastalıklı parlamentarizminde aramak olurdu.

“Otoriterleşme AKP ile geldiğine göre, AKP gidince otoriterleşmeden de eser kalmaz!” Bu ön kabulün oldukça sığ ve tehlikeli olduğunun altını çizmek gerekiyor. Marx’ın mottosunu hatırda tutmak elzemdir: “…dış görünüş ile şeylerin özü, eğer doğrudan doğruya çakışsaydı, her türlü bilim gereksiz olurdu.” Ne AKP ve otoriterleşmeyi bir paranın iki yüzü gibi varsaymak ne de AKP ile gelen otoriterleşmenin AKP gidince kendiliğinden ortadan kalkacağını –apriori– varsaymak için elimizde yeterli sosyolojik kanıt var. Türkiye’de otoriterleşmeyi -ve bu otoriterleşmenin spesifik yansıması reistokrasiyi- AKP’yi de içine alacak ama ondan daha geniş bir toplumsal/politik sorun olarak ele almak ve toplumsal mücadelenin politik hattını bu eksene oturtmanın gerekliliğini vurgulamak gerekiyor. Zamanı geriye çevirmek ülküsü üzerine, anti-Erdoğanizm ya da AKP karşıtlığı üzerine binâ edilmiş bir toplumsal hareketin başarıya ulaşma şansının olmadığını söylemeye bile gerek yok.