Koray Doğan Urbarlı’nın Ayrım’da yayımlanan “Ekoloji Mücadelesinin Siyasi Adresi Neresi Olmalı?” başlıklı yazısı Türkiye’de çevre hareketinin siyasal temsili meselesini sınıfsal bir perspektifle ele alması bakımından oldukça kıymetli ve önemli bir tartışmanın kapısını aralıyor [1].
Yazıyı okurken düşünsel ve pratik düzeyde pek çok ortak nokta hissettim ve Urbarlı’nın başlattığı tartışmayı desteklemek ve genişletmek adına bu yazıyı kaleme alma ihtiyacı duydum. Bu yazıda kısaca değindiğim konuların her biri sosyalist bir çevre mücadelesinin örülmesi sürecinde kolektif biçimde, kapsamlı bir şekilde tartışılması gereken konular.
Urbarlı’nın makalesinde bahsettiği, Türkiye’de çevre mücadelesinin siyasi alanda etkili bir temsil bulamaması; yerel hareketlerin bugüne kadar bir parti etrafında toplanıp temsil edilememesi ya da Yeşiller Partisi denemelerinde gördüğümüz gibi devlet mekanizmalarıyla engellenmesi çevre mücadelesine zaman ve güç kaybettirmiştir. Ancak bu durumun olumlu bir yanını göz ardı etmemek gerekir: Avrupa Yeşiller Hareketlerinin, Almanya’da kuruluş ilkelerinden tamamen uzaklaşarak Ukrayna Savaşı’na silah yardımlarıyla körükle gitmesi, Gazze’de soykırım olarak nitelenen savaş suçlarına ses çıkarmaması ve hatta desteklemesi [2] ya da İrlanda Yeşilleri’nin çevre dostu politikaları kapitalist düzen içinde deneyip, kar amacının yol açtığı iş kayıpları, pahalılık gibi meselelere ve büyük kirleticilerin karşı saldırısına cevap veremeyip halk desteğini yitirerek 2024 seçimlerinde ağır bir yenilgi alması [3] gibi örnekler düşünüldüğünde; bu durumun doğa koruma hareketinin siyasi temsilinin ilk düğmesinin yanlış iliklenmesine engel olduğu düşünülebilir. Avrupa Yeşilleri’nin parti programları ve politikaları incelendiğinde bu partilerin liberal solda konumlandığı, temel itki noktasının ekonomik düzeyi belirli bir seviyenin üzerindeki kesimlerin çevreci hassasiyetleri olduğu görülür. Bu partiler, ekosistemdeki insan kaynaklı ağır bozulmanın temelinde kapitalizmin itici gücü olan sermaye birikimi, kar hırsı ve sürekli büyüme zorunluluğunu göz ardı ederek kapitalist düzen içinde, ekstraktivizmin derin deniz ekosistemlerine kadar yayılmasına [4] sebep olacak bir “yeşil devrim”i destekleyerek – en hafif haliyle – zaman ve enerji kaybına yol açmaktadır. Küresel iklim ve biyoçeşitlilik krizlerinin ilerleyiş hızı düşünüldüğünde zamanın önemi daha net anlaşılacaktır. Bunun yanında, destekledikleri partilerin başarısızlıklarını ve hatta ilkelerine ihanetini gören kitlelerin yaşadığı hayal kırıklığı da konunun atlanmaması gereken bir başka boyutu. Siyasi hareketlerin ve çevreci politikaların başarısızlığı, ekolojik krizlerin derinleşmesi sol kesimde de bir kısmın “geleceksizlik” tuzağına düşmesine yol açıyor [5]. Türkiye’de çevre hareketlerinin siyasal temsilini örerken, bu deneyimlerden ders çıkarılması ve ekolojik mücadelenin sınıf mücadelesiyle birlikte örülmesi büyük önem taşıyor.
Çevre mücadelesinin temelini oluşturmak için içinde bulunduğumuz yıkımın ve ekolojik krizin doğasını anlamamız gerekiyor. Urbarlı, yazısında ekolojik krizlerin, yıkımın sebebinin kapitalizm olduğunu, sermayenin insan dahil doğal varlıkları bir kaynaktan öte görmediği ve sömürerek doğrudan veya dolaylı şekilde zarar verdiğini net bir şekilde ortaya koyuyor. Doğanın metalaştırılmasının, kavramsallaştırılması ve eleştirisi kapitalizmin doğa sömürüsünü anlamak ve mücadele etmek için önemli bir tartışma alanı [6]. Bu konuda kendi tartışmamıza bir başlangıç noktası oluşturmak adına Metabolik Yarık kavramına burada kısaca değinmekte fayda var. John Bellamy Foster’ın Marx’ın Sosyal Metabolizma kavramından yola çıkarak geliştirdiği Metabolik Yarık, insan toplumu ile doğa arasındaki madde alışverişinin kapitalist üretim tarzı nedeniyle kırılmaya uğradığını, bu yarığın sermaye birikimi devam ettikçe genişlemeye devam ettiği, hem ekosistemlerde hem de toplumsal yapıda krizlere yol açtığını öne sürer [7]. Ekolojik krizlerin kapitalizmle ilişkisinin tanımlanmasında metabolik yarık kritik bir başlangıç noktası sağlar. Bu yarığın oluşmasının ve genişlemesinin nedeni üretimin toplumun ihtiyaçlarına göre değil sermaye birikimine göre düzenlenmesidir. Ülkemizde görülen, doğayı geri dönülmez şekilde tahrip eden vahşi madencilik ve enerji yatırımlarının [8] halkı geçim kaynaklarından ve yerlerinden etmesi, madenciliğin geliştiği illerin yoksullaşması [9], Anadolu’nun adeta yağmalanması metabolik yarık kavramıyla değerlendirildiğinde resim daha da netleşecektir. Ekolojik yıkımın yerelde doğrudan yarattığı yıkımın yanında, doğanın sömürüsü sonucu ortaya çıkan ve etkileri gün geçtikçe hızlanarak artan küresel iklim değişikliği, biyolojik çeşitlilik kaybı krizleri insanlığı küresel çapta etkiliyor. Bu krizlerin faturasını, yine kapitalizmin tarihsel gelişiminin sonucu olan eşitsizlikler sebebiyle toplumlar farklı düzeylerde ödüyor. İklim değişikliğine bağlı aşırı hava olayları gibi iklim değişikliğinin sonuçlarını küresel güney ve sistematik biçimde yoksullaştırılmış topluluklar daha ağır yaşıyor. Bu durum, ekoloji mücadelesinin iklim adaleti başta olmak üzere toplumsal adalet konularıyla birlikte tartışılmasını gerektiriyor. Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, ekolojik mücadele yalnızca bir doğa koruma mücadelesi değil aynı zamanda sınıf mücadelesi ve tarihsel bir adalet mücadelesi olmalıdır.
Sermayenin doğa ve emek sömürüsüne; doğanın, yaşam alanlarının ve geçim kaynaklarını yıkımına tüm dünya halkları gibi Anadolu halkları da direniyor. Türkiye’de çevre hareketi, çoğu yerel düzeyde sınırlı kalsa da kendi söylem ve eylemlerini geliştirmiş durumda. Bergama Direnişi, Akbelen Direnişi, Hasankeyf, Kuzey Ormanları için verilen mücadele ulusal düzeyde ses getirmiş, büyük destek almış mücadelelere örnek. Bu direnişlerde yerel halkın direnişinin yanında doğa koruma derneklerinin ve sivil toplum örgütlerinin katkısı da yadsınamaz. Ancak Urbarlı’nın da yazısında belirttiği üzere, bu tarz direnişlerin ulusal düzeyde ses getirmesi, kamuoyunda gündem işgal etmesi, siyasi olarak kalıcı sonuçlar doğurması mümkün değil. Halkın sömürüye karşı direnişi maalesef gerek kolluk kuvvetlerince, gerek uzun, masraflı mahkeme süreçleriyle ve en sonunda şirketlerin çıkarlarını kollamak için yapboza döndürülen yasa ve mevzuat değişiklikleriyle yoğun baskı altına alınmakta, devlet eliyle başarısızlığa sürüklenmekte [10]. Sermayenin yoğun baskısına karşı direnmenin yolu direnişlerin sadece doğa koruma değil, toplumsal adalet, sağlık, eşitlik konularını da kapsayan geniş bir bakış açısını içeren bir ilkeler bütünü ve siyasi temele oturtulması, yerel ve enternasyonel dayanışma ağlarının oluşturulmasından; varolan sermaye yanlısı yasalar yerine yeni yasa ve politikalar oluşturulmasından geçmektedir. Meksika’daki Zapatista Hareketi, Hindistan’da Kerala Bölgesinin değişimi bu tarz oluşumlara örnek gösterilebilir. Yerel direnişleri enternasyonal düzeye taşımak, onlara siyasi temel sağlamak, ilkeleri belirlemek için ekolojik yıkım ve krizlerin kaynağının kapitalist düzen olduğunu, mücadelenin sınıfsal karakterini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Sol literatür Ekososyalizm ve Ekolojik Leninizm tartışmaları açısından halihazırda oldukça zengin ve tartışmalarla gelişmeye devam ediyor [11]. Yerel mücadeleler, sorunların tespiti ve pratikler açısından büyük önem taşırken bu mücadelelerin eşitlikçi, sınıfsal ve adalet temelli ilkelere oturtulması; acil çözümlerin gerektiği krizler döneminde Savaş Komünizmi benzeri [12], işçi sınıfının öznesi olduğu bir mücadele pratiğinin geliştirilmesi için yerel mücadelelerin ağlar oluşturması, marksizm ve sosyalizmden beslenmesi, bir parti öncülüğünde hareket etmesi şart.
Türkiye sosyalizmi ekoloji mücadelesine yabancı değil, sosyalist partiler çevre mücadelelerinde, doğa ve emek talanına karşı mücadelede en ön saflarda yer almakta. Gezi’nin partisi olma iddiasıyla yola çıkan, kurulduğu günden itibaren kitleselleşme konusunda büyük bir ivme ve başarı yakalayan Türkiye İşçi Partisi; ekoloji mücadelesinin sınıf mücadelesinin bir parçası haline gelmesi, sokaklarda ve mecliste temsil edilmesi, hem ülke genelinde hem de yerel yönetimlerde politika üretir hale gelmesi için etrafında bir araya gelinecek bir merkez, hareketi sürükleyecek bir güç olmak için doğru adres olabilir. Halihazırda kongre metinleri ve parti programında ekolojik krizlere ve ekolojik mücadeleye yaptığı atıflarla; sokakta ve mücadelenin kalbi olan alanlarda direnişiyle; meclisin halkın sesi olması konusunda çabasıyla Türkiye İşçi Partisi, ekoloji mücadelesi için potansiyelini ortaya koyuyor. Bu potansiyeli tam anlamıyla gerçekleştirmek için doğa koruma mücadelesi verenlere ve TİP üyelerine düşen: bilimsel bulgular, mücadele pratiklerinden edinilen bilgilerle tartışmaya, üretmeye, ağlar oluşturmaya ve mücadele etmeye devam etmek; partinin “Tüm Varlıkların Sosyalizmi” için mücadele çizgisine getirip hep birlikte, sınıf mücadelesini bu boyutta devam ettirmek. Parti de doğa savunması ortak paydasında bir araya gelmiş bileşenlerin temsiliyetine önem vermeli, Can Atalay’ın “‘Yatay’ ve ‘Dikey’ Analizleri Birleştirmek” başlıklı yazısında detaylı olarak çizdiği çerçeve içerisinde [13] yereldeki çevre hareketlerinin tecrübe, talep ve önceliklerini dikkate alarak siyaset oluşturulan, politikalar oluşturulan bir platform işlevi göstererek ekolojik mücadelenin sesini yükseltip sınıf mücadelesiyle beraber sürükleyiciliği görevini yüklenmeli. Türlerin ve ekosistemlerin var olma hakkı, gelecek nesillerin dünya yaşanmaz bir hale gelmeden sosyalist bir gelecekte yaşama hakkı için verilen mücadele de haysiyet kavgasının [14] bir parçası. Zamanların en kötüsünde, krizler çağında yaşarken doğa için Anadolu’da yeni bir mücadele örmek için zamanların en iyisindeyiz.
[1] Urbarlı K. D. (2025) Ekoloji Mücadelesinin Siyasi Adresi Neresi Olmalı? Ayrım. Erişim tarihi 09/06/2025, url: https://www.ayrim.org/guncel/ekoloji-mucadelesinin-siyasi-adresi-neresi-olmali/ [2] Scheidler F. ( 2025) How the Greens Became a Driving Force of German Militarism. Z Network erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://znetwork.org/znetarticle/how-the-greens-became-a-driving-force-of-german-militarism/ [3] Ryan E. ( 2024) I regret none of the climate policies we pushed in Ireland. But we underestimated the backlash. The Guardian. Erişim tarihi 09/06/2025 url: https://www.theguardian.com/commentisfree/2024/dec/11/green-party-ireland-general-election-2024 [4] Yapan B.Ç. (2023) Derin Deniz Madenciliği. Polen Ekoloji. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.polenekoloji.org/derin-deniz-madenciligi/ [5] Guastella D. (2025) The Fatal Flaws of the Futureless Left. Jacobin. Erişim tarihi 09/06/2025 url: https://jacobin.com/2025/06/futureless-left-antinatalism-humanity [6] Castree, N. (2003). Commodifying what nature? Progress in Human Geography, 27(3), 273–297. https://doi.org/10.1191/0309132503ph428oa [7] Foster, J. B. (1999). Marx’s Theory of Metabolic Rift: Classical Foundations for Environmental Sociology. American Journal of Sociology, 105(2), 366–405. https://doi.org/10.1086/210315 [8] Bereketli İ. (2024) Türkiye’de Sermaye ve Doğanın Talanı. Ayrım. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.ayrim.org/dosya/turkiyede-sermaye-ve-doganin-talani/ [9] Torun M. (2024) Sömürge madenciliği kentleri yoksullaştırdı: Yurdun içi oyuldu. Birgün Gazetesi. Erişim tarihi 09/06/2025 url: https://www.birgun.net/haber/somurge-madenciligi-kentleri-yoksullastirdi-yurdun-ici-oyuldu-585776 [10] Çelik C. (2024) Türkiye’de Madenciliğin Ekonomi Politiği: Devlet-Sermaye-Emek-Doğa İlişkileri. Ayrım. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.ayrim.org/guncel/turkiyede-madenciligin-ekonomi-politigi-devlet-sermaye-emek-doga-iliskileri/ [11] Woody G. (2021) Devrimci Yanıtlar: Ekolojik bir Leninizme Doğru. Polen Ekoloji. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.polenekoloji.org/devrimci-yanitlar-ekolojik-bir-leninizme-dogru/ [12] Malm, A. (2020). Corona, climate, chronic emergency: War communism in the twentyfirst century. Verso. [13] Atalay Ş. C. (2025) “Yatay” ve “Dikey” Analizleri Birleştirmek. Ayrım. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.ayrim.org/guncel/yatay-ve-dikey-analizleri-birlestirmek/ [14] Soyer C. (2024) Haysiyet Kavgası: Her Şeyi Geri Almak. Ayrım. Erişim tarihi: 09/06/2025 url: https://www.ayrim.org/guncel/2024-haysiyet-kavgasi-her-seyi-geri-almak/